İki Krizin Çizgileri
Mustafa Sönmez31.03.2010, ÇarşambaBu satırları, bugün saat 10’dan sonra okuduğunuzda, TÜİK’ten aktarılan haber bültenlerinden, aşağıda yer…
Mustafa Sönmez
21.07.2010, Çarşamba
Milli gelirde yaklaşık yüzde 5 , tarım dışı istihdamda 1-1,2 milyon ücretli ile yaklaşık yüzde 10 payı olan inşaat sektörü, diğer sektörlere göre krize daha erken girdi. Özellikle bina inşaatı alt dalında yaşandı bu. Bir yandan AKP iktidarının “çiftliği” TOKİ’nin doludizgin konut yatırımları, bir yandan bankaların konut kredileri ile hızlandırılan konut sitesi yatırımları, İstanbul’da AVM, plaza türü yatırımlar, kısa sürede bir arz fazlası oluşturdu. Talebin üstünde konut ve işyeri arzı yaşandı. Bu da sektörün 2008’in başından itibaren küçülmesini getirdi. 2008’de yüzde 8 küçülen inşaat sektörü, 2009’da yüzde 16,3 ile en çok küçülen sektörler arasında yer aldı. Sekiz çeyrek üst üste daralan inşaat sektörü ilk kez 2010 ilk çeyreğinde yüzde 8 büyüme gösterdi. Tabi ki bu büyüme de baz etkili…
Bina dışı inşaat bir yana bırakılıp bina inşaatının kriz öncesi ve sonrası durumu analiz edildiğinde, sektörün krizden çıkışta, inşaat işçilerinin olabildiğince omuzlarına basarak çıkmaya çalıştığı anlaşılıyor. TÜİK’in inşaat üretim endeksi verilerine göre, küresel krizin etkisi altına girilen 2008 son çeyreğinde daha da daralmaya başlayan bina inşaatı sektörünün 2009 ilk çeyreğinde , önceki yılın ilk çeyreğine göre yüzde 25 küçüldüğü görüldü. 2009’un ikinci ve üçüncü çeyreklerinde görece toparlansa da 2009’un son çeyreğinde bina üretimi 2008’in son çeyreğinin yüzde 7 gerisindeydi. Sektör 2010’un ilk çeyreğinde , 2009’dan görece iyi ama 2008’den yüzde 12 gerideydi.
Bina inşaatında istihdam ise 2009’da çok ciddi daralma gösterdi ve bir yılda istihdamda yüzde 20’ye yakın azalma görüldü. Ancak, üretim ile istihdamdaki değişimler göz önüne alındığında, sürdürülen inşaatlarda daha az işgücü kullanıldığı, dolayısıyla işçi başına inşaat üretiminin arttığı, “üretkenliğin hızlandığı” görülüyor.
Kriz sonrası üretimi, azaltılmış işçi ile sürdürmek, tabi ki, eldeki işçiyi daha çok sömürmekle mümkündü ve müteahhitler bunu yapmış görünüyorlar. Sayıları azaltılmış işçiye, kriz öncesi ücretleri de ödenmemiş. Yani işçiler, 2009’da zam almadan 2008 ücretlerinin bile altında ücretlere çalıştırılmışlar. Görünen o ki, işçilerin hem iş yükleri ağırlaştırılmış hem de reel ücretleri geriletilmiş.
TÜİK, yine her 3 ayda bir inşaat firmalarının nominal ücret bütçelerini açıklıyor. Bu ücret bütçesini, işçi başına üretime böldüğümüzde, nominal birim ücreti buluyoruz. Bu krizin tarihi özelliği nominal ücretlerin bile geriletilmiş olması. 2009 son çeyreğinde birim nominal ücretler, 2008 son çeyreğine göre yüzde 26 geriledi. Burada daha enflasyonun götürdüklerini konuşmuyoruz. 2008 sonunda diyelim, aylık 1000 TL ücret alan bir inşaat işçisine, 2009 da 740 TL ödendi. Ama bir de enflasyonun götürdükleri var. 2008 sonundan 2009 son çeyreğine işçi başına reel ücret yüzde 30 gerilemiş. İnşaat işçisinin 2010 ilk çeyreğinde sektördeki göreli toparlanmaya rağmen, reel ücreti yine gerilemiş ve 2009 ilk çeyreğinin yüzde 25 altına düşmüş.
Görünen o ki, inşaat piyasası krizden toparlanmak için başlattığı yeni yatırımlarda hem daha az işçi kullanıyor, işçinin yükünü ağırlaştırıyor, hem de daha düşük ücretlere çalıştırıyor. Kriz, inşaatta da, tıpkı sanayide olduğu gibi, işçinin sırtına basılarak atlatılmaya çalışılıyor.