Sıra, Çin kaynaklı göçükte…
2008-2009 krizinin gerilerde kaldığını, 2015’ten itibaren ABD’de, hatta AB’de kısmi toparlanmaların başladığını, Fed’in faiz…
Duyan önce inanmıyor, gerçek mi, diye soruyor. Ben demiyorum, Merkez Bankası diyor, diyorum. İstanbul’da daire fiyatları 2010 yılında 100 iken bugün 226. Yani 5 yılda yüzde 126 arttı. Oysa TÜFE artışı yüzde 44. Yani, her şeyin fiyatı yüzde 44 artarken konutun fiyatı Türkiye genelinde yüzde 85, İstanbul özelinde yüzde 126 artmış bulunuyor. 2010’da 1 milyon TL’ye alınan dairenin şimdiki fiyatı 2 milyon 260 bin TL. Bu prim artışı, birkaç turizm bölgesinde de var, ama o kadar, Türkiye’nin diğer bölgelerinde daha düşük ama TÜFE’nin hep üstünde.
Satılan konutlar, son 3 yılda ortalama 1 milyon 200 bini buluyor. Ama sayıya aldanmayın, bedel daha önemli ve asıl konut ekonomisi İstanbul’da dönüyor. İstanbul’da satılan konut, toplamın beşte biri ama değer olarak, tahminen toplam cironun yarısından fazlası. Düşünün yüzde 126 prim 5 yılda!..Böyle bir kazanç nerede var? Ne dövizde, ne faizde. Peki kim yaptı bu kazancı ? Kim götürdü bu büyük İstanbul rantını?
Yağma kime?
istanbul yağmasını ya da rant vurgununu kimin yaptığı sır değil. Bu rant patlamasından, bunu hazırlayan koşulları yaratanın aslan payını almasından tabii ne olabilir? Kim onlar? Biliyoruz ki, AKP’nin ve RTE’nin iktidara gelişini ve despotik bir lidere dönüşünü hazırlayan ekonomik zeminde elbette İstanbul rantı ve onun fütursuzca sömürüsünün çok önemli bir yeri var. Toplu Konut İdaresi (TOKİ)’yi ekonominin lokomotif gücü haline getirmek, bir RTE “becerisi”dir. TOKİ iştiraki Emlak Konut’un büyük müteahhitlerle giriştiği yatırımlar, TOKİ’nin “Gelir paylaşım esaslı” projeleri, İstanbul rantının önünü açan ve öteki büyük lüks konut projelerinin önünü açan girişimlerdir.
Emlak Konut ile…
Sadece Emlak Konut işlerini alalım; AKP’nin iktidar olduğu 2003’ten bugüne TOKİ’ye bağlı Emlak Konut Gayrimenkul Yatırım Ortaklığı üstünden 85’e yakın proje yapıldı ve bunlardan 45 tanesi tamamlandı, 40’a yakını da sürüyor. Ali Ağaoğlu, Varyap, Aşçıoğlu, Kuzu, Dumankaya, İhlas, Soyak gibi büyük müteahhitlik gruplarıyla gerçekleştirilen bu projelerin değeri 30 Milyar TL’ye yaklaşıyor. TOKİ, hepimize ait kamu arsasını, diyelim Ataşehir’dekini alıyor piyasadaki şirketi Emlak Konut’a veriyor. O da müteahhit Ali Ağaoğlu’na , arsa benden, yapmak senden, geliri paylaşacağız, diyor ve böyle böyle ortaya 30 milyar TL’lik bir gelir çıktı 10 küsur yılda. Bu mekanizma ortaya nasıl bir yandaş inşaatçı grubu çıkardı, nasıl AKP’ye “yardım-bağış” adı altında avanta çıkardı, nasıl bal tutanların parmaklarını balla donattı, hepsini biliyoruz. Buradan Bilal’in vakfına arsa bağışları olduğunun tapelerini de kulaklarımızla duyduk, yazılanlardan gördük…
Kupon arsalar…
Emlak Konut ve onun patronu TOKİ, bağlı bulunduğu makam, RTE’nin bilgisi olmadan iş yapmış olabilir miydi? Örtbas edilen 17-25 Aralık rezaletleriyle ortaya dökülen tapeler de gösterdi ki, bütün bu işlerle RTE, bire bir ilgili. Kupon arsaları haberim olmadan satmayın, diyen kendisi. Kime inşaat verileceği, kiminle iş paylaşılacağı hep bilgisi dahilinde. Ortaya çıkan her imar pürüzüne anında müdahil. Hatta bu konuda meseleler kendi belediyesinin meclisine bile takılmasın diye 2011 sonrası yeni bakanlık kurdurdu, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı…Başına da TOKİ’de yıllarca kendisine büyük sadakat ile çalışmış Erdoğan Bayraktar’ı getirdi, imar işleri belediyelerde sapmaya uğramasın diye, yeni bakanlığı, belediyenin yetkilerine hâkim kıldı ve kararları Ankara’dan vermeye başladı. Belediye’de emsal alan, yükseklik hedefine ulaşamayan sorunu Ankara’ya RTE’ye götürerek aşabiliyordu ama Ali Ağaoğlu’nun deyişiyle , “Kesilen cezayı ödeyerek”. Bu ceza, son zamanlarda RTE’nin Bilal’e kurdurduğu TÜRGEV’e arsa bağışı biçiminde olabiliyordu, nakit para da olabilirdi pekâlâ…
Çaresiz…
İstanbul’daki yağmacılığı Kaçak Saray’a da taşıdı. Orayı da imar hukukuyla adeta alay ederek kaynağı bilinmeyen paralarla yaptırdı. Şimdi, Suruç katliamının ardından bir savaş konsepti ile ortalığı ateşe veriyorsa, bilin ki, bütün bunları sorgulayacak bir iktidar alternatifi ortaya çıkmasın diyedir. 7 Haziran, onu ve çevresini iktidarsızlaştırırken en çok bunları düşündü. Hesabı sorulmamış nice dosyaya nasıl cevap verileceğini, Bilal’e sıfırla komutunun yargı karşısında nasıl açıklanacağını düşündükçe uykuları kaçtı. Doluya koydu almadı, boşa koydu dolmadı. işte ondandır bu cinnet hali… Ama yine çaresiz…