Kadın haklarının gelişmişliği, doğrudan doğruya demokrasi ile ilgili bir sorun. Demokrasi yoksa, kadın hakkı da yok. Erkek egemen dünyada kadın hakkı adına bugüne kadar ne mesafe alınmışsa, bu , demokrasi için verilen mücadelein ayrılmaz bir sonucu. Bu mücadeleyi kadınlar, kadın haklarına saygılı erkeklerle birlikte gerçekleştirdiler. Yine de 21. Yüzyılın kadını hala birçok ülkede seçme-seçilme, ekonomik özgürlük, eğitimde fırsat eşitliği gibi temel hakların çok uzağında. Türkiye, ne yazık ki, birçok açıdan dünya ülkeleri arasında kadın haklarına saygı anlamında nal topluyor. Hele ki AKP rejiminde çok ciddi tehditlerle yüz yüze kadın hakları…

Her 8 Mart Kadınlar Günü’nde ifade edilen kadın-erkek eşitliğinden hala çok uzak dünya. Kadınlar, siyasete katılım ve temsilde hala gerideler.

Kuzey Avrupa ülkeleri ile Nikaragua, Küba gibi sosyalist mücadelenin yükseldiği ülkelerde, kadının parlamentodaki payı  yüzde 40’ın üzerinde.  Kadının siyasi temsilinin görece yüksek olduğu diğer ülkelerin çoğunun, yine Avrupa ve sosyal mücadele geleneği olan çevre ülkeler olduğu dikkat çekiyor. Türkiye ise  79 kadın milletvekili ile yüzde 14 kadın payına sahip  bir “dördüncü lig” ülkesi. Bu sıralamada Türkiye, İsrail, Fransa, Endonezya, Birleşik Arap Emirlikleri’nden de geride.

Türkiye’de siyasette azınlıkta kalan kadın, toplumdaki karar vericiler arasında da azınlıkta. Üst bürokraside ,şirket yönetiminde kadınların payı yine BM verilerine göre yüzde 10’dan ibaret. Türkiye,  BAE, Umman, S.Arabistan, Mısır, Bahreyn gibi kadını ikinci sınıf sayan ülkeler ile aynı kümede. Buna karşılık kadınların yönetici seçkinler arasındaki oranı Filipinler’de yüzde 55, ABD’de yüzde 43, çoğu AB ülkesinde de yüzde 38-40 dolayında.

***

Kadının”yönetime katılma”da geride kalmasında ekonomiye katılımının ve eğitim fırsatından uzak tutulması elbette ana etken. Kadının ekonomiye katılımı, eski SSCB ve blok ülkelerde yüzde 50’nin üstünde seyrediyor. AB ülkelerinde de kadının işgücündeki payı yüzde 45-49 arasında. Buna karşılık Türkiye’de (tarımdaki kadın dahil olmak üzere) yüzde 29’dan ibaret. Bu sütunda geçenlerde yer verdiğim bir Türkiye gerçeğini tekrarlayalım;  15 yaş üstü kadınların dörtte üçü, yani 20 milyona yakın kadın evde oturuyor, evde yaşıyor. 15 yaş üstü kadın nüfusun 13 milyonu, kendisini “ev işleriyle meşgulüm” diye tanımlıyor. 1 milyon kadarı, aslında çalışmak isterim ama iş yok,evimde oturuyorum, diyor. İş arayan işsiz kadın sayısı 1 milyon. Çiftte-çubuktaki kadına, “ücretsiz aile işçisi”deniyor, sayıları 2 milyon. Özetle, 24 milyon kişinin çalıştığı Türkiye’de 20 milyon kadın evlerde. Evin, aslında bir tür ücretsiz köleleri, bağımlıları.

Kadınlar, işsizlikten de daha ağır etkileniyorlar. Kadın işsizlik oranı G.Afrika’da yüzde 26, Mısır’da yüzde 23, İspanya’da yüzde 21. Türkiye’de ise tarım dışı kadın işsizlik oranı yüzde 18

Sekiz yıllık zorunlu eğitim uygulamasının başladığı 1997-1998’de kız öğrencilerin okullaşma oranı yani, okul çağında olup da okula gidebilenlerin oranı, ilkokulda yüzde 79, ortaöğrenimde yüzde 34 idi. Bugün geldiğimiz yer sırasıyla yüzde 98 ve yüzde 62’dir. Bu oran Japonya’da , Fransa’da,İngiltere’de ve diğer Avrupa ülkelerinde yüzde 95-99 arasında. Yüksekokul, fakülte  okuma şansı bulan kadınların oranı Türkiye’de yüzde 40’ı bulmuyor. BAE,S.Arabistan, ve birçok Arap ülkesinde de oran böyle. Buna karşılık  Küba, ABD, Finlandiya,Venezuella, İzlanda ve Yunanistan’da yüzde 90 ila yüzde 100 arasında değişiyor.

Eğitim, kadına ekonomik özgürlüğün, yönetime katılımın yolunu açıyor. AKP gündemindeki 4+4+4 garabeti ise kadının yolunu açmayıp eve kapatan bir zihniyetin ürünü ve 8 Mart 2012 Türkiye’sindeki otoriter rejim, kadını, hakları için kavgaya çağırıyor.

Davetleri kabulümüzdür…

Written by Mustafa Sönmez