The more Trump sinks, the more Turkey’s currency and government recover(Al-Monitor, August 29, 2017)
ARTICLE SUMMARY Discouraged by the US president’s dismal performance, global short-term investors are returning to…
Mustafa Sönmez
BDP Grup Başkanı Selahhatin Demirtaş, 25 Temmuz tarihli Milliyet’te diyor ki, “Meseleyi doğru anlatamamak çok büyük eksiklik. En başta kendim olmak üzere bu işi doğru anlatmak için doğru argüman ve araçları kullanamıyoruz. Bu bizim büyük eksikliğimiz. Anlatamayınca, dinletemiyoruz. Sonra kaos çıkıyor.” Doğru söze ne denir? Kürt siyaseti kendini anlatamıyor. Neden, ifade sorunu mu, doğru iletişim araçlarına sahip olamamak mı? Değil. Ondan önce sorun, Kürt siyasetindeki kafa karışıklığından kaynaklanıyor.
A.Öcalan liderliğindeki PKK (Kürdistan İşçi Partisi), 1970’lerin sonlarında kurulurken Türkiye’den ayrılmış bir Kürt devleti ve sosyalist bir iktidar hedefliyordu. Dolayısıyla programı “Bağımsız devlet, sosyalist iktidar programı” idi. Zaman içinde bu hedeften vazgeçildi. Ayrılmak yerine, üniter devlet içinde Kürtlere özgürlükler tanınması ile sınırlı bir “Burjuva demokratik program” için mücadele verilir oldu. Bugün de geldiğimiz yerde, Kürt siyasetini temsil eden Demokratik Toplum Kongresi (DTK), Türkiye Cumhuriyeti’nin toprak birliği, bölünmezliği ve devlet egemenliğini tanıdığını ifade ediyor. Ama aynı zamanda Kürtlerin haklarının Türkiye’nin tamamını kapsayan bir demokratikleşme süreci içinde teslim edilmesini talep ediyor. Demokratik Özerklik (DÖ) modeli de, Türkiye’nin tüm diğer bölgelerinde de uygulanabilecek bir demokratikleşme modeli olarak öneriliyor…
***
Bunu anlamak ve anlatmak zor olmamalı. Ama yine de sapla sapan birbirine karıştırılıyor. Nasıl mı? Ayrı bir devlet hedefinin dili, hem de sosyalist-sosyalizan toplum düzeninin talepleri, dili, DÖ ile ifade edilen burjuva demokratik programa sızıyor, sızdırılıyor. Böylece sap samana karışıyor. Örneğin, DÖ “ilanı” bile, bizatihi Kürt siyasetindeki kafa karışıklığının bir tezahürü. Blok milletvekillerinden başta Şerafettin Elçi’nin , BDP eski milletvekillerinden Osman Özçelik’in ve başka BDP’lilerin de ifade ettiği gibi, DÖ, ilan edilmez, müzakere edilir, demokratik bir talep olarak savunulur yasal, anayasal değişikliklerle , idari reformlarla “elde edilir”. İlanla olmaz. Bu demokratik talep, Blok’un seçim bildirgesinde tüm Türkiye için 20 dolayında özerk bölge biçiminde daha düzgün ifade edilmişti.. Şimdi ise sınırlarının neresi olduğu hiç ifade edilmeyen bir “Kürdistan” için DÖ ilanı ile karşı karşıyayız!…
***
Kürt siyasetinin kafa karışıklığı en bariz biçimde ekonomi alt başlığında iyice ortaya çıkıyor. DTK metinlerinde zımnen, ülkeden bağımsızlaşmış bir yapılanmanın ekonomik ütopyası tanımlanıyor. “Herkesin kendi işinin ve iş yerinin emekçisi olduğu, kadın istihdamına öncelik veren azami karı hedeflemeyen kullanım değerini esas alan anti tekelci eşitlikçi dayanışmacı bir ekonomik sistemi oluşturmak gerekmektedir. Ekonomik kaynakların kullanım ve tüketim hakkı demokratik özerk Kürdistan’a ait olmalıdır.” Akla ziyan bu cümlenin bir uzantısı da, “Tekelci devlete vergi vermemek” …
***
Sormak lazım; DÖ türü bir yapılanmaya gidilirse, her DÖ, bölgesindeki mülkiyet ilişkilerine meşrebine göre müdahil mi olacak? Mesela bankaları, fabrikaları mı kamulaştıracak, toprakları, zengin ağalardan alıp yoksul köylüye mi dağıtacak, kendi vergisini mi toplayacak? Kapitalist üretim, mülkiyet sınıf ilişkileri, “Toprak birliği, bölünmezliği ve devlet egemenliğini” tanıdığınız T.C. devletinin Anayasa’sının temelini oluşturur. Ayrıca DTÖ, IMF, AB gibi uluslar arası kuruluşlarla yapılan anlaşmalarla bağlıdır. Bunlar, bölge üstü, ülke geneliyle ilgili makro politikalardır. Bölgesel inisyatiflerin, Merkezi idarenin izlediği büyüme, dış ticaret, döviz kuru politikalarından , gümrük rejiminden v.b. farklı uygulamalara gitmesi eşyanın tabiatına uymaz. Bu tür dönüşümler, ancak ulusal parlamentoda, ülke genelinde demokratik-devrimci bütünleşik mücadele ile mümkün olabilir.
Özetle, DÖ modeli, son tahlilde burjuva demokratik bir çerçevedir. Kürtler için Kürt kimliğinin anayasal güvenceye kavuşturulması, Kürt dilinin eğitimde kullanılması gibi demokratik talepler içerir. Kapitalist üretim ilişkilerini, sınıfsal yapıyı değiştirmeyi hedeflemez bu talepler. Sistem içidir, karşılanabilir. Nitekim buna benzer talepler İspanya’da karşılanınca İspanya kapitalist bir toplum olmaktan mı çıktı? Çerçevenin farkında olarak söylem geliştirilmeli, özellikle ayrı bir devlet olmanın, sosyalist bir programın öğelerini, bu çerçeveden ayrıştırmayı bilmek gerekir. Aksi durum, kafa karışıklığına , anlaşılmamaya, hatta yanlış anlamalara neden oluyor. Bu da barışa, kardeşliğe darbeler vuruyor.