Türkiye 24 Haziran’da cumhurbaşkanlığı ve milletvekili seçimleri için sandık başına gitmeye hazırlanırken ekonomi önemli bir türbülans yaşıyor. Seçimlerin erkene alınmasında ekonominin yönetilmesinde yaşanan zorlukların başat etken olduğu da sıkça paylaşılıyor.

2017’deki yüzde 7,4’lük büyüme zorlanmış kamu teşvikleri ile gerçekleşti. Sonuçta iki haneli bir enflasyon ve işsizlikle başı belada olan Türkiye ekonomisi, milli gelirin yüzde 6’sına ulaşan devasa bir cari açığa eklenen önemli bir kamu açığı ile de karşı karşıya.

Bu olumsuzluklar, kredi derecelendirme kuruluşları Moody’s, S&P ve Fitch’in not indirimlerine, olumsuz rapor yazmalarına temel oluşturdu. Ekonominin ateşi ise her an tırmanış halinde olan döviz fiyatları ile ölçülüyor. Erken seçim kararının alındığı 18 Nisan’da 4 TL olan doların fiyatı, mayıs ayının ortasında 4.45 TL’ye tırmandı. Sadece bu sürede yüzde 11,2 artan dolar fiyatı, seçim takviminin belli olmasına karşın, başka bir ifade ile belirsizliğin ortadan kalkmış olmasına karşın, aşağı inmiyor aksine yukarı çıkıyor.

Fiyatı yukarı çeken döviz talebi daha ziyade ortama ilişkin güven bunalımı yaşayan bireysel ve kurumsal yerli aktörlerden gelirken bunu daha da hızlandıracak yabancı sıcak para çıkışının artması halinde daha dramatik manzaralarla karşı karşıya kalınmasından endişe ediliyor.

Bu öngörülmedik döviz fiyatı tırmanışını aşağı çekecek bir etken dışarıdan yabancı para girişi olabilirdi. Ama özellikle borsaya gelen yabancı portföy yatırımlarında iştah yok, yani döviz arzı yok. Tersine yabancıların çıkışlarının başlaması ile döviz arzı daralıyor buna karşılık dövize artan talep fiyatları daha da yukarı çekiyor.

Kırılgan Türkiye ekonomisi bu fiyattaki dövizi kaldırabilecek durumda değil. Sırf bu nedenle önemli şirket iflasları, banka sarsıntıları gündeme gelebilir.

Ekonomiyi yönetmede çok zorlanan AKP hükümeti bu türbülans içinde ne yapması gerektiğini araştırırken can simidi olarak “kara para”ya davet gibi büyük sakıncalar içeren bir yolu denemekten de geri durmadı. Döviz fiyatlarının yükseldiği 2008, 2013 ve 2016 yıllarında da benzeri önlemler deneyen iktidarın bu yeni denemeden sonuç alıp alamayacağı ise bilinmiyor.

Maliye Bakanı Naci Ağbal hızla yasalaştırılan düzenleme ile ilgili şu bilgiyi veriyor: “Para, altın, döviz, menkul kıymeti olan vatandaşımız bu yıl itibarıyla 11. ayın sonuna kadar bu yurt dışındaki varlıklarını Türkiye’ye getirirlerse ve bildirirlerse bu varlıklarıyla ülke içerisinde diledikleri gibi tasarruf edebilecekler. Varlığını Türkiye’ye getiren vatandaşımız bunu işletmesine dâhil ederse herhangi bir vergi incelemesiyle muhatap olmayacak, bu varlık üzerinden ilave bir vergi tarhiyatı yapılmayacak, kazancın hesabına dâhil edilmeyecek. Vatandaşlar isterlerse yurt dışından getirdikleri varlıkları daha sonra işletmeden çekebilecekler. Çektiğinde de ilave bir temettü vergisi de kendisinden almayacağız, serbest bir şekilde tasarruf etmesine imkân sağlayacağız. Bir başka düzenleme de işletmenin yurt dışından aldığı bir kredi var ama aynı zamanda yurt dışında varlığı da var. Eğer derse ki ‘Ben yurt dışındaki mevcut varlıklarımı işletmemin yurt dışındaki kredi ödemesinde kullanayım, Türkiye’ye getirmeyeyim’ buna da imkân sağlıyoruz.”

Bu yasa, 11 Mayıs 2018 tarihli Resmi Gazete’de yayınlandı ve yürürlüğe girdi. Yurda çağrılan para özel kasalarda ya da vergi cennetlerinde, gizli hesaplarda tutulan kayıt dışı servetlerden oluşuyor. Bu tür varlıklara kara para denilmesinin nedeni yasa dışı yollarla edinilmiş, vergilendirilmekten kaçırılmış olması hatta rüşvet, uyuşturucu, silah ticareti gibi suç ekonomisinden kazanılmış olması.

Türkiye vatandaşlarının bu kategoride yurt dışında ne kadar parası var bilinmiyor. Kayıtlı yurt dışı varlıklar Merkez Bankası’nın her ay açıkladığı Uluslararası Yatırım Pozisyonu bilançosunda yayımlanıyor. Şubat 2018 verileri Türk vatandaşlarına ait yaklaşık 50 milyar dolarlık bir mevduatın yurt dışındaki bankalarda bulunduğunu gösteriyor. Ama burada söz konusu edilen bu kayıtlı mevduatın girişi değil. Bu yasanın aklamak istediği kayıtlı mevduatın dışındaki kayıt dışı, kara para tanımına giren servet.

Kara parayı çekerek döviz tırmanışını yavaşlatmayı da amaçlayan bu “Varlık Barışı” akıllara Panama Papers, Paradise Papers ve Man Adası belgelerini de getirdi. Söz konusu belgelerle Türkiye’nin önde gelen varlıklı kesimleri ve hükümete yakın isimlerin yurt dışındaki gizli hesapları ortaya çıkmıştı. Bu isimler arasında Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Başbakan Binali Yıldırım’ın yakınları da bulunuyordu.

Cumhuriyet’ten Pelin Ülker’in araştırdığı Paradise Papers belgelerinde Başbakan Binali Yıldırım’ın oğullarının Malta’da vergi kolaylıklarından faydalanan şirketleri ortaya çıkmıştı. Belgelere göre Malta’da Binali Yıldırım’ın oğullarının beş, dayısının iki, yeğeninin yöneticisi olduğu dört şirket bulunuyor. Yıldırım’ın oğulları Bülent ve Erkan’ın Malta’daki şirketleri Hawke Bay Marine Co Ltd., Black Eagle Marine Co Ltd., South Seas Shipping N.V., Dertel Shipping Limited ve Nova Warrior Limited. Binali Yıldırım söz konusu şirketlerin varlığını kabul etmişti.

Ana muhalefet partisi CHP’nin ortaya çıkardığı Man Adası belgelerinde ise Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın oğlu, kardeşi, dünürü ve eniştesinin bazı off-shore hesaplarıyla bağlantılı olduğu iddia edilmişti.

Panama Papers ve Paradise Papers araştırmaları dünyada büyük yankı uyandırırken vergi cennetlerinin kontrolünü sağlamak için adım atılmasının da önünü açtı.

Şimdi varlık barışı ile özel kasalarında, yurt dışındaki vergi cennetlerinde tutulan servetini beyan edene “Bu parayı nereden buldun?” diye sorulmayacak. Hatta başka ülke zenginlerinin kara paraları da Türk vatandaşları üstünden aklanabilecek. Birçok Türk kişi ve firması, paravanlık yaparak örneğin, Azeri, İranlı, Orta Doğulu servet sahiplerinin kara paralarını kendi parasıymış gibi yurda sokarak “yıkama” işlemi yapabilecek. Buna hiçbir engel bulunmuyor.

Bu uygulamanın yaşanan sorunlara ne kadar çözüm olacağı ise büyük bir soru işareti. Önceki deneyimler ne sonuç vermişti? 2009’da dönemin Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’inaçıklamasına göre 47,3 milyar liralık beyanda bulunulmuştu. O dönemin dolar kuru dikkate alındığında bu, yaklaşık 30 milyar dolarlık bir kayıt dışı paranın beyanı demekti.

2013 yılında yeni bir varlık barışına daha gidildi. Bu kez beyan edilip Türkiye’ye getirilen ve vergisi ödenen tutar 10,5 milyar lira (yaklaşık 5 milyar dolar) olarak açıklandı.

Varlık barışı 2016 yılında da denendi. Ancak bu kez yurt dışından getirilecek varlıklardan herhangi bir vergi alınmaması yönünde karar verildi. Bu nedenle yurt dışından ne kadar varlık geldiği konusu belirsiz kaldı.

Bugünün pek güven vermeyen şartlarında sunulan cazip af ve yıkama imkânına ne kadar kara para iltifat eder bilinmez. Ama iktidar bu yolu da deneme muhtaçlığı içinde, bu görünüyor.

Öte yandan bu kara para aklama girişiminin, kısa adı FATF olan kara para aklamanın uluslararası alanda önlenmesi amacıyla OECD bünyesinde kurulan ve Türkiye’nin 1991’den beri üyesi olduğu kuruluşça nasıl karşılanacağı da merak konusu.

 

Written by Mustafa Sönmez