Temposu pek düşeceğe benzemeyen AKP-Cemaat çatışması ekonomiyi vurdukça vuruyor ve ekonominin sessiz aktörleri daha yüksek sesle “Durun, yapmayın” demeye başladılar. Bugüne kadar suskunluğunu koruyan TOBB, tek başına çıkış yapmak yerine yanına bazı işveren, esnaf örgütleri ve işçi-memur konfederasyonlarını alarak, “Durun, siz kardeşsiniz” demeye getirdi. Böylece sahne alması beklenenler tamamlanmış oldu.

 TARAFLAR…

Birkaç hafta önce, daha kavganın başında AKP’nin yanında saf tutan MÜSİAD, yolsuzluklarla mücadeleye yarım ağız evet demekle beraber, bunun “birileri” tarafından hükümete karşı bir “çalışma” olduğunu belirtmişti.

Cemaat’in TUSKON’unun Başkanı  Rıza Nur Meral ise , “Gündeme gelen iddiaların, hükümetin 4 bakanı ve oğullarına, çeşitli seviyedeki bürokratlara uzanması ve bu iddiaların odağında başka bir ülkenin vatandaşlarının bulunması büyük bir vehamet arz etmektedir” diyordu. TUSKON Genel Sekreteri Mustafa Günay, telefonları takibe alınan Fethullah Gülen’i, Türkiye’deki işadamlarıyla buluşturan isim olarak RTE yanlısı medya tarafından hedefe konuluyordu. Yazılanlara göre, “Mr.Ananas” diye isimlendirilen Günay, özellikle Bank Asya’yı çökertmeye dönük AKP hamlesine karşı, boşaltılan mevduatın yerine konması için Gülen’le büyük patronlar arasında köprü kurmuştu. 

 Ağzını her açtığında RTE ya da yakın çevresinden fırça yediğinden olacak düşük profille topa giren TÜSİAD ise yargı bağımsızlığına ve hukuk devleti ilkelerine bağlı kalınması gerekliliğine vurgu yapmakla yetiniyordu.

Patronlar için de zor günler; büyüyen kavga, örgütlerden öte, tek tek patronları gündeme taşıyor, dinlenen telefonlardan tek tek patronlar “fişleniyor”, dahası fütursuz RTE medyası tarafından isim isim hedef tahtasına oturtuluyor. 

 TOBB VE 6 ÖRGÜT

 TOBB, Türkiye Ziraat Odaları Birliği (TZOB), Türkiye Esnaf ve Sanatkarları Konfederasyonu (TESK) , TİSK ve çalışan kesimleri temsilen AKP muhibbi oldukları bilinen HAK-İŞ, MEMUR-SEN ve rehin alınmış konfederasyon olarak  TÜRK-İŞ bir araya gelerek, “Çünkü Türkiye Hepimizin” başlıklı bir açıklama yayınladılar. Demokrasiyi, ekonomiyi ve iş dünyasını tehdit eden yolsuzluk ve paralel devlet iddialarının üzerine kararlılıkla gidilmesini istiyoruz. Demokrasinin kuvvetler ayrılığım kuvvetler çatışmasına dönüştürecek tartışmalardan ve ayrışmalardan kaçınılmasını istiyoruz. Küresel krize rağmen sürdürdüğümüz ekonomik başarımızın sekteye uğramasına izin verilmemesini istiyoruz. AB’ye tam üyelik sürecinin zayıflatılmamasmı, aksine sürecin hızlandırılmasını istiyoruz… İfade, düşünce, inanç ve teşebbüs hürriyetini güçlendirecek, özel hayata saygıyı pekiştirecek bir anayasa istiyoruz”.

 ORTADAN…

 Çok “ortadan” bir bildiri olduğu açık bunun. Hem yolsuzlukların üstüne gidilsin(Cemaat cephesinin belirttiği gibi) hem de ‘paralel yapının’ üstüne, (RTE’nin duymak isteyeceği gibi)…Ne desinler? İki arada bir derede kaldılar.

 Bildiride yer alan bir teşhisi, ifadeyi ise hayat fena halde tekzip ediyor: Hangi ifadeyi?  Küresel krize rağmen sürdürdüğümüz ekonomik başarımız…” Böyle bir başarının olmadığını , ya da  şehir efsanesi olduğunu, daha kavga tarihi 17 Aralık öncesinin verileri ortaya koyuyor. Kırılmanın barometresi sayılan dolar kuruna bakıldığında, Türkiye, benzeri ülkelerden “negatif” olarak ayrışıyor.

 jj

Kaynak:IMF veritabanı              

IMF veritabanından görülüyor ki, Mayıs 2013 başında FED Başkanı Bernanke’nin tahvil alımlarını kısarak para politikasını sıkılaştıracağını beyan etmesinden 17 Ocak 2014’e kadar, TL, dolar karşısında yüzde 24’ün üstünde değer kaybeden en kırılgan para oldu. Bunun ancak 9 puanı           17 Aralık’13-17 Ocak’14   arası 1 aya ait. Diğeri, kavga öncesinin. Yani, kavgadan dolayı bu yangın çıkmadı. Kavga yangını körükledi, o kadar.

Yine verilerden görüyoruz ki, Endonezya,G.Afrika, Brezilya, Hindistan paraları da önemli kayıplar verdiler ama şimdinin moda deyimiyle “Kırılgan Beşliler” içinde ilk sıra Türkiye’nin… Peki neden Türkiye en kırılgan? Bunun kavga öncesi de böyle olduğunu hatırlatalım. Neden, Türkiye’nin yüksek büyümeyi yüksek cari açık vererek ancak gerçekleştirdiği gerçeğinden kaynaklanıyor.

CARİ AÇIK KAMBURU

Bildiri sahipleri, “Küresel krize rağmen mucizevi büyüme” klişesini pek seviyorlar ama bu büyüme milli gelirin yüzde 7-8’i tutarında cari açık verilerek gerçekleşti. Kırılganlar içinde Hindistan ve Brezilya’nın bu oranları yüzde 3-4 dolaylarında. Varın, kamburu siz hesap edin. Yüzde 8’lere yakın cari açık kamburunu finanse etmek ve birikmiş 375 milyar dolarlık dış borç stokunun zamanı gelen taksitlerini ödemek için nasıl yabancı yatırımcıya muhtaç olunduğunu hatırlamak  istemiyorlar.

Bu kuraklıkta yağmur duasına çıkmanın yanında, yabancı para girişi duasına da çok yakında çıkılacağını belirtelim. Çünkü, Mayıs 2013’ten bu yana para akışı önceki yıllara göre çok azaldı ve içeride hisse senedinde, devlet tahvilinde yatırımcı olarak duranlar, kurun ani artışına yakalandılar, ellerindeki kağıtları satıp çıkmanın fırsatını kolluyorlar ama kur çok yükseldi, zarar yazacaklar ve bütün ümitleri 21 Ocak’ta Merkez Bankası’nın toplantısından faiz artış kararı çıkması ve dövizin aşağı inmesinde. O da pek olacağa benzemiyor. Çünkü RTE, reel faize tahammül edemiyor ama dövize neler olduğunu da algılamaktan uzak duruyor.

Bakalım son sahneye çıkanların, yapmayın,etmeyin diye yalvarmaları işe yarayacak mı…Hiç öyle görünmüyor. Kavga, önümüzdeki günler, haftalarda da süreceğe, ekonomideki yangın daha da alevleneceğe benziyor.  

Written by Mustafa Sönmez