Rehine TÜSİAD, Rehine Medya… (2)
Büyük sermayenin AKP iktidarı ile rehinelik ilişkisi giderek bir ‘Stockholm Sendromu’na, celladına aşıklık durumuna dönerken…
Durup durup şu soruları hayretle sormadan edemiyorum; Günün birinde iktidarı kaybedebileceklerini, nasıl düşünmediler? Nasıl bu kadar mutlak ve sonsuz iktidar olabilecekleri fikrine kapıldılar ? Bu gazı birbirlerine nasıl verdiler? Bülent Arınç’ın kullandığı “iktidara mahkumluk” inancına nasıl kaptırdılar kendilerini de bu kadar yasa, Anayasa ihlalini göze aldılar? Bunun mutlaka psikolojik, hatta teolojik açıklamaları vardır, ona da uzmanlar cevap arasın, ama gerçek şu ki, 7 Haziran onları bu gaflet uykusundan fena halde uyandırdı ve baktılar ki, iktidar elden gitmiş.
B plansız…
Oysa, böyle bir (b) ihtimali olabileceğini düşünmeleri ve (b) planı yapmaları gerekiyordu; tek başına iktidar olamamak, koalisyonla iktidarı başka bir partiyle paylaşmak…Sonuçta Türkiye kırık dökük de olsa 1950’den bu yana bunu tecrübe ediyor, seçmeninin alışık olduğu şey bu…Bunu atladılar, ya da atlamak işlerine geldi, her şeyin on küsur yıl yolunda gidiyor görünmesini, iç ve dış rüzgarların hep lehlerine esmesini bir “Takdiri ilahi” olarak görmüş ve birbirlerini de öyle dolduruşa getirmiş olmalılar.
Bunun sonucudur ki, o kadar yolsuzluk, usulsüzlük, hile, hurda, yalan dolanla dolu bir iktidarı, günün birinde hesabı sorulmayacakmış gibi göze aldılar ve doludizgin gittiler. Ama nereye geldiler? Uçurumun kenarına…Fark ettiler ki yalanmış, öyle değilmiş, o kadar da mutlak iktidar yokmuş ve rüzgar ters esip şemsiyeyi de tersyüz edebiliyormuş…Buna inanmak istemeyenleri var, ama öyle… Ne olacak şimdi?
Çırpınmak…
Bu durumu kabullenmeyenlerin başını RTE , aile fertleri, yakın çevresi çekiyor…Mutlak iktidardan hiç koparılmayacaklarını, 2071’lerin hayallerini kuranlar…Oysa, şemsiye ters dönmüş durumda, suç iddiaları 17-25 Aralık soruşturmalarıyla ortada, tapeler ortada, diz boyu Anayasal ihlaller ortada. Ve birileri şimdi hesap verme zamanınız, diyor. 7 Haziran seçim sonuçları da tek başına iktidarınız buraya kadar, dedi. Ne yapacaksınız? İki yol var; ya, tarafsız, bağımsız bir yargıya gidip teslim olup yargılanmak ve sonuçlara boyun eğmek, ya da çıkmayan canla çırpınmak…
İşte onu yapmaya karar verdi Kaçak saray…Her tür koalisyon ihtimalinin bile yumuşak karnını deleceği korkusuyla çırpınmayı seçti, “yeniden seçim” dedi…Yeniden, olur a, belki mucizevi bir şey olur, yeniden tek başımıza iktidar oluruz, bir süre daha bagajımızdaki cesetlerle yol alırız…
Üstelik bu yeniden seçimi de bir savaş ortamında götürelim ki, oyunumuzu bozan Kürt seçmenlere, onların partisi HDP’ye oyun yapalım, o oyuna hayran kalan MHP’nin seçmenlerinin oylarını da kendimize çekelim ve ne yapıp edip tek parti iktidarını yeniden kuralım…
Bu oyunun gereği, savaş başlattılar, IŞİD, Suriye sınırı, sınırda Kürt devleti vs. bulamacına sarılı bir gerekçe ile onlarca insan ölmeye başladı. Cenazeler şehirden şehire taşındı, sandıklardan naftalinli pankartlar çıkarılıp tribünlere taşındı;”Şehitler ölmez, vatan bölünmez”…
HDP üçüncü parti ?…
Ama işe yaramıyor. Devam edilirse yarayamayacağı belli olunca, çeşitli korku ve yeis yüklü senaryolar da birbiri ile yarışıyor. Metropoll Araştırma’nın kurucusu Özer Sencar, Ağustos ayında yaptıkları son araştırmanın verilerini Twitter’dan duyurdu. Son araştırmaya göre, oyunu artıran tek partinin HDP olduğunu ve MHP’yi geçerek Türkiye’nin 3. partisi konumuna geldiğini söyleyen Sencar, HDP’ye yeni gelen oyların yüzde 75’i protest seçmenlerden, yüzde 25’i diğer partilerden diyordu. Eldeki verilere göre yapılacak seçimde AKP’nin tek başına iktidar olma şansı yoktu. Bu netleşirse Sencar, AKP seçime bile gitmeyi önler, diyordu…
Darbe?
Nasıl olacaktı seçime gitmemek? 1 Kasım tarihi telaffuz edilmeye başlandı bile. Korku ve yeis yüklü yorumcular, MHP lideri Bahçeli’nin “sıkıyönetim daveti”ni, giderek askeri darbe ihtimalini konuşmaya başladılar; İstanbul Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Deniz Ülke Arıboğan, “Türkiye 90’lara değil 1980 askeri darbesi sürecine dönüyor” iddiasında bulunuyor “Askeri darbe ima etmeye çalıştım o anda” diyordu. Darbeye gerekçeyi de işaret ediyordu; Türkiye’nin Doğu ve Güneydoğu’sunda daha yaygın bir ayaklanmaya yönelebilir oradaki toplumsal tavır…
Mutlak iktidar rüyasından 7 Haziran çuvaldız darbesi ile uyanan Kaçak saray’ın tutunduğu savaş konsepti de işe yaramayınca, başvurulacak senaryo gerçekten askeri darbe midir? Bu kadar kolay mıdır? Böyle bir serüvenin Türkiye’ye neler, kaç yıllar kaybettireceğini bilenler, bunu göze alacak gafil ve maceraperestlerden güçsüz , akılsız ve çaresizler midir? Sıkıyönetimi, askeri darbeyi göze alacak olanlar, geçmişten hiç bilmezler mi, bu işler NATO onayı, CIA planı olmadan olmaz. ABD’nin, Türkiye’de RTE için bu oyuna onay vereceğini düşünebiliyor musunuz? Çeşitli batı medyasının sabah akşam, IŞİD destekçisi, cihatçı, diktatör olarak nitelediği RTE için, ABD askeri darbeye onay verecek, öyle mi? Geçiniz…
PKK’ya dur!…
Geriye bir şey kalıyor ve onu Demirtaş ifade etti; PKK’nin “amasız” bir şekilde silâhlı eylemleri durdurması…Postal yolu gözleyenlere “Güneydoğu’da ayaklanma v.b” gerekçelerinin verilmemesi, inadına barış, inadına barışın dilden düşürülmemesi…Seçimse seçim, deyip tıpkı 7 Haziran’daki gibi “Seni yine başkan yaptırmayacağız” sloganıyla despotun kimyasının bozulması…Oy ve ötesinin hızla hazırlıklara girmesi, sandıklara sahip çıkılması ve 7 Haziran’dan ders alamayana bir ders daha verilmesi, hatta bir mars ile tarihin çöplüğüne postalanması…
Korku ve yeis değil, umut ve mücadele zamanı. Hem de her zamankinden daha inançla, umutla, sabırla ve zafer azmiyle…