Pandemi Sonrası Türkiye ve Yerel Yönetimler
Özellikle 2015 ve sonrasında önemli siyasi ve ekonomik altüst oluşlar yaşayan Türkiye, 2020’de tüm dünyayı…
Doların fiyatı 2.80 TL’yi test edip daha yukarısına gitme sinyalleri verdikçe, biraz da Ak faşizmi çarpması umuduyla kriz tanrısının şimşeklerinin çakıp çakmayacağına dair aldığımız sorular artıyor. Krizin işsizlik ve yoksulluğa yol açarak halk kitlelerini derinden vurduğu gerçeğine rağmen, siyasi bir adalet getirecekse, kriz duasına çıkacakların sayısı hiç de az değil…
Kriz ve siyaset
Siyaset ile ekonomi arasında çok yakın ilişkiler olduğuna dair kanıtlar içeren zengin bir tarihimiz var. 1979-1980 krizi ve 12 Eylül darbesi; 1988-89 durgunluğu ve Özalizmin inişe geçişi, 1994 krizi ve Çiller’in çöküşü, 1999-2001 krizi ve Ecevit koalisyonunun darmadağın oluşu, merkez sağın geri gelmez biçimde çöküşü… Şimdi de kriz tanrısından Ak faşizme yıldırımlarını göndermesi ve cezalandırmasını bekleyenlerimiz çok.
Her ekonomik sarsıntıya bir kriz demek doğru olmadığı gibi, her sarsıntının beraberinde siyasi iktidarı sarsacağı da çok düz bir neden-sonuç ilişkisi. Son örnek 2009 krizidir. Küresel kriz Türkiye kapitalizmini de sert vurdu ama siyasi iktidar, elindeki kriz aşıcı önlemlerle gemiyi suyun üstünde tutabildi.
Bugün ise , Ak faşizmin içinden geçmekte olduğumuz türbülans için “kriz” sıfatı uygun değil. Mesela 1994 ve 2001 krizleri gibi bir kriz ikliminden geçmiyor Türkiye henüz. Ama tatsız tuzsuz bir dönemden geçiyor. Kriz demek için negatif büyüme gerekir, Türkiye ise negatif büyümeye düşmedi henüz, son 4 yıldır yüzde 2-3’lük büyüme patikasına geriledi, o kadar. Bu ortalama yüzde 5, bazı yıllar yüzde 6-7 büyümeye alışmış bir ekonominin yüzde 2-3 büyüme temposuna düşmüş olmasının tatsızlığı. Ama kriz hali değil.
Eğilimler…
“Peki eğilimler bir krize doğru mu?”sorusunu ısrarla soranlar, bir yandan da her hafta Merkez Bankası tarafından yayımlanan sıcak para trafiğinin gidişatının yorumunu merak ediyorlar. Elhak, sıcak para trafiği önemli. Türkiye ekonomisinin çarkının dönmesinde yabancı para girişleri önemli ve borsaya hisse senedine ve devlet kağıtlarına yatırım için gelen sıcak para dediğimiz yabancı para girişi, diğer türler-doğrudan yabancı sermaye yatırımı, kredi- mevduat biçimindeki girişler- kadar önemli ve o nedenle borsaya sıcak para giriş-çıkışları, neyle yüz yüze kalabileceğimize dair önemli bulgular içeriyor.
Nitekim Perşembe günü Merkez Bankası açıkladı ki, ilk 7 ayda, yabancıların net trafiği girmek değil, çıkmak yönünde ve öyle böyle değil, 5,2 milyar dolarlık bir net çıkış gerçekleşmiş. Özellikle de devlet kağıtları satarak çıkmış görünüyorlar borsadan.
Yabancıların geçmiş 11 yıllık para trafiğini de veren Merkez Bankası, onlardan para geldikçe dolar kurunun düşük ve buna bağlı olarak ekonomik büyümenin de yüksek seyrettiğini, ama çıkmaları, geri çekilmeleri halinde dolar kurunun yükselerek ekonomik belirsizliklerle birlikte büyümeyi de negatif etkilediğini gösteriyor. İşte bunun sonucudur ki, ilk 7 ayda yaşanan 5,2 milyar dolarlık çıkışın etkisiyle dolar kuru da ortalama Temmuz ortalaması olarak 2.70 TL’yi gördü ve sürekli 2.80 TL basamağına yerleşme eğiliminde. Bunun da etkisiyle büyüme eğilimleri hep düşük seyrediyor.
Yabancıları uzaklaştıran, iştahsızlaştıran etkenlerin iç ve dış olmak üzere iki ayağı olduğundan bu sütunda çok söz ettik. İçeride hem ekonomik hem siyasi ve jeopolitik risklerin yabancı yatırımcıyı ürküttüğü malum ve bu eğilimler artıyor, riskler birikiyor. Dışarıda ise yabancıları cezbeden başka şeyler sınırlı da olsa var ve başta geleni ABD’de Fed’in Eylül’de faiz artırma ihtimali. Yanı sıra başka yükselen ülkelerdeki risklerin Türkiye’nin risklerinden düşük oluşu da yabancıları dışarı çekiyor…
Karşı eğilimler…
Yine de yabancı çıkışlarının artma eğilimi karşısında siyasetin bu krize gidişe müdahale araçları olduğunu, karşı eğilimler için müdahale edebileceği unutulmamalı. Özellikle kamu maliyesi, bir araç olarak iktidarın 2009’da kullandığı, bugün için de kullanabileceği bir araç. Her döneme dayanıklı ve sınırsız güce sahip değil ama çıkabilecek yangınları söndürmeye bir süre için de olsa kapasitesi var ve bundan mahrum kalmamak için kamu ekonomisi çok sıkı tutuluyor, harcamalar kısılıyor, yeni kaynak için şeytani özelleştirme projeleri peşinde koşuluyor. İhtiyaç halinde saldıracakları İşsizlik Fonu var.
Yine de büyük kırılganlıklar içeren bir ekonomi Türkiye ekonomisi. Ve sürekli risk biriktiriyor, öyle bir an gelebilir ki, bütün Merkez Bankası faiz artırma çabaları ve kamu maliyesi kaynak bocalamasına rağmen, yangın kontrolden çıkabilir. Böyle bir ihtimali de içinde taşıyor. Özellikle önümüzdeki haftalar ve Eylül ayının kritik bir özelliği olduğunu belirterek noktalayalım…