Riskli İstanbul Havalimanı’na kayırma, Al Monitor, 23 Ocak 2020
Yapımına karar verildiği 2013’ten bu yana büyük bir ekolojik fatura çıkaracağı, irrasyonel bir proje olarak…
Büyük savaşlar çıkararak ülkelerin kamusal ve özel varlıklarını tahrip etmek, işe yaramaz hale getirmek, sonra da bunların yeniden imarı için çarkları işletmek, sermaye birikimi için devasa kulvarlar açmak…Bunlar kapitalizmin hiç de yabancısı olmadığımız büyük kriz giderme yöntemlerinden…Dünya, 20’nci yüzyılı başında ve ortasına doğru bu iki insanlık dışı oyuna sahne oldu ve milyonların ölümünü de getiren iki dünya savaşı kapitalizme yeniden soluk boruları açtı.
ÜÇÜNCÜ SAVAŞ?
2008’de patlak veren küresel kriz, hemen “üçüncü savaş mı?” sorusunu da sordurmuştu. İhtimal dışı değildi. Dünyada silahlanma yarışı, SSCB’nin dağılması, duvarın yıkılışı ile geçici de olsa bir tempo kaybına uğramıştı. 1988’de 1,6 trilyon dolar olarak ölçülen askeri harcamalar , “duvarın yıkılışı” ile önemli bir azalma göstermişti ve 1997’ye kadar 1 trilyon dolara kadar gerilemişti. Ancak sonraki yıllarda silahlanma, askeri bütçelerde artışlar tekrar tırmanmaya başladı. Likidite bolluğu yaşanan yıllarda da birçok “merkez-dışı” ülke, borçlanarak da olsa silah depolarını takviye etti.
Kaynak:SIPRI veritabanı
Savaş tehditini diri tutmak silah tekellerinin, onların arkasındaki ABD başta olmak üzere büyük merkez ülke hükümetlerinin ana siyaseti. Ticaret,finans savaşları zaten hep sürüyordu ama fiziki bir savaş tehditi de her an canlı tutulmalıydı. Yine de 2008’de patlayan küresel kriz konjonktüründe, dünya güçleri arasında topyekun kapışmayı gerektirecek bir çatışma sorunsalı yoktu. Bölgesel didişmeler vardı ve ABD, Yakın Asya ve Orta Doğu’da 2000’lerde başlattığı bölgesel hegemonya girişimlerini sürdürmekten ibaret bir askeri ajandaya sahipti. Afganistan, ardından Irak, astarı yüzünden pahalı operasyonlar oldu. Libya, daha kolay bir operasyondu ama Suriye’de büyük hesap hataları yapıldı. Esad’dan böyle bir direniş beklenmiyordu, dahası, İran, Çin ve Rusya’nın Suriye’nin bu kadar arkasında olacağı umulmuyordu. Global cihatçı ya da El Kaideci bir güruhun Esad’ın alternatifi olarak zuhur edeceği, buna da Türkiye’nin çanak tutacağına hiç ihtimal verilmiyordu.
Kitle imha silahı kullanmayı cezalandırmaktan ibaret bir operasyon konusunda bile ABD ve müttefiklerini isteksizler. Küresel krizde işsizliği, yoksullaşmayı, sosyal devlet himayesinin eksikliğini yaşayan kitlelerin savaş aleyhtarı duruşlarını ve etkili kampanyalarını da unutmayalım. Ama belki en önemlisi, ABD ve müttefiki Avrupa ekonomilerinde 2008’de patlayan krizin 4-5 yıllık bir daralmanın ardından dibe vurup ayağa kalkma sinyalleri vermesi, hükümet politikalarının da tamamen bu iyileşmeye odaklanması. Böyle bir odaklanmanın, “bölgesel” gibi görünse de, sınırlı diye tanımlansa da girişilecek savaş türü maceraların ekonomileri germesini, finansal dalgalanmalara yol açmasını, belli ki kimse istemiyor.
STOKA SİLAHLANMA
Krizdeki kapitalizme rağmen, devletler kriz süresince askeri harcamalarını azaltmadılar, tersine yüzde 9 artış oldu harcamalarda. Asker bütçesinde tasarrufa gidenler, Avro bölgesinin iki büyük güney ekonomisi, İtalya ile İspanya oldu sadece. Yunanistan bile askeri bütçesinden hissedilir bir tasarruf yapmamış görünüyor SIPRI’nin verilerine göre.
2007-2012 dönemi silah ticareti ile ilgili veriler, silah pazarında bir daralma olmadığını gösteriyor. Bu sürede, satışlardan ABD’nin payı yüzde 30’u, Rusya’nınkinin yüzde 25’i bulurken Almanya ve Fransa’nın birlikte pazardan yüzde 15 pay aldıkları görülüyor. Satın alanların başını küresel krizden görece az etkilenen Hindistan, Çin, G. Kore, Singapur,Malezya gibi ülkeler çekti. Ayrıca petrol zengini BAE,S.Arabistan hatta Cezayir, silah stoklarını takviye eden ülkeler oldu.
SAVAŞSIZ DİPTEN ÇIKIŞ
Küresel kriz yangınına büyük montanlı kamusal kaynakları, ucuz faizli kredileri boca ederek müdahale eden başta ABD, Fransa,İngiltere gibi ülkeler, hızla büyüyen bütçe açıklarına rağmen askeri harcamalarını kısma yoluna pek gitmediler. Bu anlamda silah endüstrisi, küresel krizden pek de etkilenmedi. Kriz, daha çok finansın krizi olarak yaşanırken askeri stoklara dönük üretim ve ticaret, sıcak savaş çıkarmadan da işlevini gördü.
Değişen dünya koşulları, bu büyük krizde dibe vurup çıkmada sıcak bir savaştan medet ummayı dışlamış görünüyor. Ama, savaş tehditi, dar bütçelere alım yaptırarak kriz giderici işlevini yine de gördü. Mesele, stoktaki ölüm makinalarını kullanmaya kalmışken, buna kimse kolay cesaret edemiyor. Barış için kullanılabilecek kaynakların hızla demode olacak silah stoklarına dönüştürülmesi, elbette kapitalizmin insanlığa büyük kötülüğü. Ama, o da ancak böyle ayakta kalabiliyor. Bu da ömrünü uzatmak uğruna, toplumu çürütmenin, barbarlığın başka bir yolu..