AKP rejimi 2010 ve 2011’de yüzde 9’larda gerçekleşen büyümenin ardından 2012’de yüzde 2’ye çakılan ekonomik büyümeden pek ürktü. İçinde 3 seçimi barındıran 2013-2015 döneminde en az yüzde 4-5 büyüme oranları hedefliyor. 2013’ün hedefi yüzde 4. Gelin görün ki, yılın ilk çeyreğiyle ilgili öncü göstergeler beklenen canlanmayı sağlayabilmiş değil.Sanayi göstergesi en önemlisi; Ocak-Mart döneminde geçen yıla göre artış oranı toplam sanayide yüzde 1.3 oldu. Bu, 2009 krizi sonrası toplam sanayide en düşük ilk çeyrek artışı. İhracat artışı da tatmin edici değil.Birinci çeyrekte bir yıl öncesinin aynı dönemine kıyasla altın dışı ihracat ancak  yüzde 4,7 oranında arttı. Bu yıl büyüme oranına ihracatın yapacağı katkı, geçen yılda yaptığı katkıdan farklı olmayacak. Altın ve enerji dışı ithalat,  ilk çeyrekte bir yıl öncesinin aynı dönemine kıyasla yüzde 5,4 oranında arttı. Bu gelişme, ilk çeyrekte ekonomik faaliyet düzeyinde bir toparlanmanın başlamış olabileceğini ima etse de pek öyle değil.  Aylık sanayi üretimi,  kapasite kullanım oranı ve reel kesim güven endeksi gelişmeleri hatırlandığında, ilk çeyrekte beklenen canlanmanın yakalanamadığı anlaşılıyor. Bunu Ekonomi bakanı Zafer Çağlayan da kabul etmek zorunda kaldı ve ilk çeyrek büyümesinin düşük geleceğini belirtti.

CARİ AÇIK DA AYNI…

İlk çeyreğin beklenen bir diğer önemli göstergesi cari açık da açıklandı. İlk çeyreğin cari açık toplamı 16 milyar dolara yakın. Geçen yıl da 16,3 milyar dolardı ilk 3 aydaki açık. Demek ki, geçen yıldan bu yana değişen bir şey yok.

Kaynak: TÜİK ve TCMB; GSYH, 1998 sabit fiyatlarıyla,2013 açıklanmadı.

İlahi Bakan Çağlayan, cari açık artmadı hatta azaldı diye yine bir sevinme-sevindirme  bahanesi bulmuş ama, bunun büyümenin hızlanmamasının bir belirtisi anlamına geldiğini, nedense anlamak istemiyor. Türkiye ekonomisinde cari açık ile büyüme arasında doğrudan bir ilişki var. Ekonomi büyüyorsa, ithalat;  ithalat hızlı büyüyorsa dış ticaret açığı ve cari açık da büyüyor. Tersi söz konusu ise, yani cari açık düşüyorsa, bilin ki, ekonominin çarkları yavaşlıyor, hatta duruyor. Nitekim, 2009 kriz yılında ilk çeyrekte ekonomi yüzde 14 daralırken cari açık da 2 milyar doların altına inmişti. Ama izleyen 2 yılın ilk çeyreğinde büyüme başlayınca cari açık da hızla tırmandı. 2012 ve 2013 durulmuş cari açık, durulmuş büyüme fotoğrafı veriyor.

DÖVİZ YIĞINAĞI…

Merkez Bankası’nın ilk 3 ay döviz bilançosu, ciddi bir döviz yığınağı yapıldığını bir kez daha gösteriyor. Cari açık 16 milyar doları bulmaz iken sermaye girişinin 27 milyar dolara ulaştığı, bulunabildiği kadar dış kaynak bulmaya devam edildiği görülüyor. Özellikle Merkez Bankası’nın bankaları dışarıdan borçlanabildikleri kadar borçlanmaya yönlendirdiği görülüyor. Bankalar borçlandıkları dövizleri, TL karşılık yükümlülüklerinin yerine Merkez Bankası’na veriyorlar. Merkez Bankası da biriktirdikçe rezerv biriktiriyor. İlk 3 ayda rezerv artışı 7 milyar dolara ulaşmış. 2012’nin ilk 3 ayında bu 700 milyon dolardı.

Bu döviz yığınağı, olası bir “kur şoku”na karşı, önlem. Doları 1.80 TL’dolayında tutmaya çalışan Merkez Bankası, ani bir kur fırlaması karşısında elindeki rezervle döviz ateşini söndürmenin imkanlarını artırıyor. Peki kur şokuna ne, neden olabilir? Her şey. Mesela, Suriye ile gerilim birden sıcak bir çatışmaya dönüşürse dışarı kaçacak sermaye bir anda dövizi fırlatabilir. 337, hatta mayıs ayı itibariyle 340 milyar doları rahat bulmuş ve sadece bu yıl ödenmesi gereken tutarı 150 milyar dolara ulaşmış dış borç yükümlülüğü karşısında doların bir anda 1.80 TL zincirinden boşalıp 1.90 TL, yi hatta 2  TL’yi bulmasını düşünebiliyor musunuz? Kâbus gibi!.. İşte bunun için Merkez Bankası, bankaları, icadı ROM ile borçlanabildiğiniz kadar borçlanın ve “karşılıkları” rezervime getirin, diyerek dışa salıyor. Sonuçta? Türkiye’nin dış borç kamburu büyüyor, Merkez Bankası da yangına karşı döviz tankını tahkim ediyor, kuru aşağı basıyor. Düşük kura devam, diyor…Düşük kur, yeniden ve yeniden kemiklerini eritmeye devam ediyor Türkiye’nin…

 

Written by Mustafa Sönmez