Türkiye’de neoliberal politikaların uygulamaya geçirildiği yıllarda ve yaşadığı krizlerde, merkez sol ya da sosyal demokratlar, CHP nerede duruyordu ? Ne tür roller üstlendi? Bugün neresinde?

İç pazara dönük, Keynesçi politikaların son uygulayıcısı 1978-1979 yıllarında Ecevit Başbakanlığındaki CHP azınlık hükümeti oldu. Devamında 24 Ocak Kararlarını uygulayacak Demirel ile neoliberal politikalara geçiş yapıldı. 12 Eylül ve Özal iktidarları, piyasacılığın, neoliberalizmin Türkiye’deki asli aktörleri oldular. 12 Eylül sonrasında, merkez sol (SHP, sonra CHP ve DSP), tek başına iktidar olamadılar, ancak bu politikaları ağır aksak uygulamaya çalışan merkez sağla koalisyonlarda yer aldılar. Erdal İnönü, Karayalçın, bu ortaklıklarda Başbakan yardımcılığı üstlenirken  Ecevit, 1999-2002 döneminde, 58. koalisyon hükümetinin Başbakanlığını yaptı. Bu hükümetlerde sosyal demokratlar, programlarını hiçbir biçimde uygulama şansı bulamadılar. Bu  şansı bulabilecek Ecevit hükümeti, 2001’de, TC tarihinin en büyük ekonomik krizini yaşadı. Krizi, IMF buyruğunda, tam da neoliberal esaslara göre yönetme durumunda kaldı.

 Krizden çıkıldı ama politik merkez sola da ağır bir fatura çıktı. 2002 seçimlerinde Ecevit’in partisi DSP, ancak oyların yüzde 1’ini alabildi. Diğer merkez sağ partiler ve MHP de baraj altında kaldı. Hükümet dışındaki CHP ise ancak yüzde 19 oy alabildi. 2002 Kasım ayından itibaren neoliberal politikaları uygulama, yüzde 34 ile iktidara gelen politik İslamın partisi AKP’nin işi oldu.

NEOLİBERAL İKLİM…

Avrupa pratiğine baktığımızda şunu iddia edebiliriz; Neoliberal iklimde, 12 Eylül sonrası Türkiye’de merkez sol tek başına iktidar olsaydı bile , AB bütününe hakim olan neoliberal programları sürdürme durumunda kalan Avrupa merkez solundan pek de  farklı davranamayacak, akıntıya karşı koyamayacaktı.

Ya bugün ? Dünyanın 2008’den beri başına bela olan küresel krizin hâlâ etkisini sürdürdüğü bugün? Merkez solu temsil eden CHP’nin bugün iktidara getirilme ve getirilirse neoliberal politikaların dışında bir program uygulama şansı ve niyeti var mı? Bu soruya yanıt araştırmadan önce, 10 küsur yıllık AKP rejiminden geriye nasıl bir miras kalacağını hatırlamakta yarar var.

AKP VE MİRASI

AKP iktidarı, 2002 seçim sonuçlarıyla, Ecevit’in yardımcısı Kemal Derviş’in, IMF işbirliğinde rektifiye ettiği ekonomiyi altın tepside devraldı. Küresel kriz öncesi 5-6 yılın güneşli dünya günlerinde yönettiler ülkeyi. Likidite bolluğu, özelleştirmelere talep, düşük faizli bol kredi, kısaca su gibi akan yabancı kaynak, AKP’ye yıllık yüzde 5’i bulan sürekli büyüme dönemi ihsan etti. Ancak, milli gelirin yüzde 45’ini bulan 375 milyar dolarlık dış borç yükü (üçte biri kısa vadeli, üçte ikisi özel sektörün) , milli gelirin yüzde 7-8’inde kemikleşen bir cari açık(döviz açığı), geleceğin Türkiye’sine, bu ülkeyi yönetecek iktidarlara bırakılmış en ağır miraslardır. Rekabet gücü zayıflatılmış, kemik erimesinden malul, rotası belirsiz ve çıpasız bir ekonomi, özellikle 2014 ve sonrası daha da kırılganlaşacaktır.  Yeni iflaslar, yeni işsizlikler ve yoksulluklar kapıdadır. Üstyapıda da tahribat ağırdır. Kürt meselesi çözüm bulmamıştır. Kutuplaştırılmış, düşmanlaştırılmış, neredeyse ikiye bölünmüş bir toplum yapısı, AKP sonrası enkazın diğer parçasıdır.

BEKLENEN…

AKP’nin bu deveyi güdememesi durumunda, sistemin egemenlerinin CHP’den isteyecekleri, tıpkı bugünün birçok AB ülkesinde olduğu gibi, neoliberal enkazı yönetmek olacaktır. Bundan anladıkları ise, emeğin başta kıdem tazminatı olmak üzere kazanılmış haklarını tırpanlama, esnek çalışma yöntemiyle emeği daha da ucuzlatma, örgüt ve direnme mevzilerini yok etmektir. CHP’den,  daha çok özelleştirme, daha çok ticarileştirme, bütçenin sosyal harcamalarını daha çok kısma, bununla dış sermayedarlara daha şirin görünme istenecektir.  CHP’yi tek başına değilse de koalisyon ortağı adayı olması için merkez sağa çekme çabaları yoğunlaşmaktadır. CHP’yi neoliberalizmin istediği bu kıvama getirme, daha şimdiden büyük sermaye ve ana akım medya tarafından, yerel yönetimlerde, İstanbul’da  Sarıgül’ü CHP’ye dayatma ile başlatılmıştır. Yanılıp da bu rüzgâra kapılan bir CHP’nin önümüzdeki yılların sert fırtınası karşısında sadece birkaç yıllık ömrü olur; DSP örneği ortadadır.

SON ÇIKIŞ!..

AKP hızla aşağı inmektedir. CHP’nin önünde neoliberalizmin yedeğine düşme yanlışından kendini kurtarma şansı hâlâ vardır. Kendine bir gelecek bulması ve ülkenin demokratikleşmesi, özgürleşmesi ve eşitsizlikleri azaltması için, CHP’nin, sağa değil, sola yönelmesi gerekir. Yanılıp da sağa yapacağı her hamlede elini verirken kolunu kaptıracaktır. Oysa sola yöneliş, CHP’ye hayal bile edemeyeceği kapılar açabilir. Kürt sorununu çözmeye talip, yaklaşan krizi savuşturacak çözümler bulan; hiç olmasa krizin yükünü adilce paylaştıracak, AKP’den tüm adaletsizliklerin hesabını soran bir CHP, ancak sola yönelişle var olabilir.

 Bu da CHP’nin Gezi bileşenleri ile daha yakın işbirliği; sendikalarla, meslek örgütleri ile dayanışması, tabana, halk forumlarına dayanan bir örgütlenmeye yönelmesi ve halk sınıflarının taleplerini gözeten bir program revizyonu ile olur.

Bu, CHP için köprüden önceki son çıkış ikazıdır.

 

Written by Mustafa Sönmez