Kara kışın geride kalıp baharla birlikte  silahlı çatışmanın beklendiği gibi Kürt gündemine, AKP rejimi, beklendiği gibi kendince yeni bir “açılım” sinyali verdi. Aslında 3,5 milyon seçmenin oy verdiği bir siyaseti KCK operasyonları ile, ateşle , barutla sindirmek mümkün olmayacağına göre, “müzakere”ye dönmeyip de ne yapacaktı?…

Şimdi mesele müzakerenin gerçekten çözüm bulmaya dönük mü, yoksa oyalamaya dönük olarak mı gündeme getirildiğinde. Kürt siyaseti ile çözümü müzakere ediyor görünürken  oyun içinde oyun tezgahlamak da mümkün. Ne gibi? Kürt taban ile siyasetin arasını açmak gibi…İslamcı Kürt partisi kurdurmak ya da Kemal Burkay taşını oynamak gibi…Irak,Suriye,İran Kürt bölgelerinde ortaya çıkan akıl celici oluşum fikirlerini yatıştırmak gibi…

 

Müzakere zemininde 4 başlık var, isteyen buna kısıt diye de bakabilir. Birincisi, AKP rejimi, BDP’ye bildik bir şeyi dayatıyor; İmralı’yı, Kandil’i bırak gel bizim muhatabımız ol…Muhataplık konusunda BDP’nin inisyatif almaktan kaçtığı yok. Ancak, önceden olduğu gibi, BDP’ye, önce PKK ile İmralı ile bağını kopardığını açıkla, onları lanetle, öyle gel, diye dayatılırsa, bir arpa boyu bile yol alınamaz. İyi niyet, böyle dayatmalardan kaçınmaktan geçiyor. Hem sorun çözülmek isteniyorsa, pozitif politika yapılmak isteniyorsa, böyle şeylere gerek de yok.

***

İkinci başlık KCK ile ilgili. AKP rejmi KCK’yi, “PKK terör örgütünün şehir örgütlenmesi” diye kodladı, kriminalize etti. İki yılı aşkın süredir bu “terörist şehir örgütü üyesi” olmak iddiasıyla 6 bin 500’e yakın kişi gözaltına alındı, tutuklandı.  Bunların profilinden bir kesiti  BDP Eşbaşkanı Demirtaş şöyle veriyor; 6 milletvekili; 94 gazeteci ve 30 gazete dağıtımcısı; 36 avukat; 31 belediye başkanı; 7 belediye başkan yardımcısı; 5 belediye başkan vekili; 183 parti yöneticisi; 28 Parti Meclisi üyesi; 6 MYK üyesi; 2 eşgenel başkan yardımcısı; 400’e yakın öğrenci…

İktidar, KCK’yı  bildiği gibi kodlarken BDP’nin bu kodlamaya şiddetle itirazı var. KCK, Kürt siyasetinin tanımına göre, sivil bir taban örgütlenmesi, yatay bir yönetim sisteminin adıdır ve henüz  hayata geçirilmemiştir, sadece KCK hedefine doğru yerel meclisler, inisyatifler ,dernekler şeklinde taban örgütlenmelerine gidilmiştir. Yine BDP’ye göre bu yerel taban örgütlenmeleri sayesinde hem belediye, hem genel seçimlerde Kürt siyaseti büyük başarılar kazanmış ve kitle tabanını genişleterek kentlerdeki milyonlara yaslanan bir siyasi hareket durumuna gelmiş, ama fincancı katırlarını da ürkütmüştür. AKP, çareyi, kitlelere yayıldıkça güçlenen bu örgütlenmeyi  kriminalize etmekte bulmuş, KCK operasyonlarına başlayıp hukuksuz gözaltı ve tutuklamalara gitmiş bulunuyor.

Bir müzakere süreci başlayacaksa içinde 6 milletvekilinin de bulunduğu bu davanın seyri, akibeti konuşulmadan herhalde mesafe almak mümkün olmayacaktır.

***

Üçüncü başlık, BDP’nin Demokratik  Özerklik talebinin karşına Avrupa Yerel yönetim Şartı’nın konulmasıyla ortaya çıkacak uyuşmazlıktır. Kürt Sorunu ve Demokratik Özerklik kitabımı hazırlarken BDP Eşbaşkanı Gültan Kışanak ile bu konuları uzun uzadıya konuştum. Avrupa yerel yönetim şartı  konusunda  Kışanak şöyle diyor; “Avrupa yerel yönetimler özerklik şartını kabul edersek bu iş çözülür yaklaşımı doğru değil. Çünkü Türkiye yerel yönetimler özerklik şartını kabul edeli yıllar olmuş zaten. Bazı maddelerine çekince koymuş… mali kaynaklarla ilgili maddelerin tamamına çekince koymuş. İdari yapılanmadaki özerklik öngören maddelere tamamen çekince koymuş, merkezi yönetimin denetimi vesayeti ile ilgili maddelere çekince koymuş. Yani Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı sunulurken Türkiye en işlevsiz olabilecek maddeleri seçmiş…bu şartın kendisi yerel yönetimlerin özerk olmasına dair ilkeleri belirliyor. “Şunlar şunlar yapılırsa yerel yönetimler özerk sayılabilir” diyor. Ama bir model önermiyor. Bizim tartışmamızda kilit olan şey modeli tartışmak”.

Kışanak,  BDP olarak, Türkiye’nin diğer bölgeleri için olduğu kadar, Güneydoğu için de taleplerinin “Demokratik Özerklik” olduğunu, ancak bu modelle yerelde halkın kendi kendini yönetmesinin mümkün olacağını ifade ediyor. Dolayısıyla, müzakere gündeminin temel çekişme alanlarından biri bu olacaktır.

Dördüncü başlık eğitim meselesidir. Hükümet, Kürtçeyi ancak “seçmeli ders” olarak müfredata koymaya yanaşırken, BDP, Kürtlerin yoğun oldukları bölgelerde anadilde eğitim seçeneğinin önünün açılmasını istiyor. Bu da dördüncü tartışma başlığı gibi durmaktadır.

Aslına bakarsanız AKP rejminin 22 Mart tarihli Milliyet ve Taraf aracılığıyla, bir birine çok benzeyen birinci sayfa haberi  ile gündeme soktuğu “yeni strateji”, parlatılmış “temel taşları ve öngördüğü yol haritası”  ile pek bir yenilik içermiyor ve  daha çok oyalama amaçlı görünüyor.

 

 

 

 

Written by Mustafa Sönmez