Mağluptur bu yolda diktatör…
Bu yazıyı seçim sandıklarının henüz oy vermeye açıldığı bir saatte, 7 Haziran saat 10 sularında…
Mustafa Sönmez
Kürt sorunu, RTE istediği kadar “sorun” olmaktan çıktı desin, 12 Haziran seçimlerinin ertesinde de Türkiye’nin gündeminde, belki de ilk sırada olacak. Kürt siyasetinin beklentileri, seçim düzleminde ifade ediliyor ve bildirgelerde dile getiriliyor. BDP’nin yüzde 10 baraj adaletsizliğini aşmak için bağımsız adaylarla seçime girmesinin ötesinde, Türkiye solunun bir kesimiyle Emek, Demokrasi ve Özgürlük Bloğu oluşturup daha “Türkiye partisi” gibi hareket etmesi, olumlu. Bu, milliyetçi bir çizgiden sınıfsal bir çizgiye doğru, isabetli bir “açılım”.
Bloğun, bildirgesine hakim olan en önemli unsurun, Türkiye’de Kürt sorununu çözüme götürecek “Demokratik Özerklik”. Bu yaklaşımı daha önce BDP gündeme getirmişti getirmesine ama, “Demokratik Özerklik” i, ağırlıkla Güneydoğu için tahayyülleri, eksik ve yanlıştı. Türkiye’nin tamamına şamil olmayan bir modelin, sorunu çözmeye yetmeyeceğini, özerk bölge yaklaşımının tüm Türkiye bölgeleri için geçerli bir “model”e dönüştürülmesi gerektiğini bu sütunda defalarca ifade etmiştik. En ağırlıklı bileşeni BDP olan Blok’un seçim bildirgesinde Demokratik Özerkliğin tüm Türkiye için geçerli bir yaklaşım olduğu noktasına varmış olması, bu açıdan olumlu.
***
Gerçekten de 73 milyonluk nüfusu, hızla kapitalistleşmiş ve beraberinde birçok sorunlarla, eşitsizliklerle yüz yüze kalmış bir ülkeyi, bu kadar merkezi bir yapılanmayla yönetmek akıl dışıdır, bir. Anti-demokratiktir, iki. Dolayısıyla, yeni Anayasa’nın en önemli yapı taşını “özerk bölgeler” oluşturmalıdır. Türkiye’nin siyasi ve idari yapısını, “81 il ve merkez”den, “Merkez-Bölgesel Meclis ve demokratik yerel yönetimler” biçiminde bir yapılanmaya dönüştürmek zorunluluktur. Bu, hem istediğimiz demokratikleşmeye, hem toplumsal kaynakların rasyonelce büyütülüp daha adil bölüşülmesine imkan verecek hem de Kürtlerin kültürel ve siyasi beklentilerine çözüm üreterek kalıcı bir barışı tesis etmeye hizmet edecektir.
***
Bu yaklaşıma, özellikle CHP’nin açık olması ve kafa yorması beklenir. Nitekim CHP’nin , Kürt sorunu ile ilgili çözüm arayışları sırasında, yerel yönetimleri daha da güçlendiren Avrupa Özerklik Şartı’na Türkiye’nin çekince koyduğu maddelerden çekinceleri kaldıracağını bildirmiş olması, çok önemli bir adımdır. Bilindiği gibi Türkiye, Avrupa Özerklik Şartı’nın 11 ana maddesinden belli bir kısmını kabul ederken bir kısmına da çekince koymuştu. Çekince konulan maddeler arasında, “yerel makamların kendi yetkilerini kullanımı, kendi iç örgütlenmelerini kurmaları”, “yerel makamlara danışılmadan planlama yapılmaması”,”yerel makamların başka ülkeler ile işbirliği anlaşması yapması” gibi şartlar bulunuyor.
CHP lideri Kılıçdaroğlu, şartın tüm maddelerine sahip çıkarken CHP Genel Başkan Yardımcısı Sezgin Tanrıkulu da tüm maddelerin uygulanması gerektiğini ifade ederek “Bu çerçeve çok önemlidir. Bunu inceleyip Türkiye’ye bir model olarak sunacağız. Merkez – yerel dengesi açısından da önemli olacak” demişti.
***
Kürt sorununa kalıcı çözümler üretmede, Türkiye’yi demokratikleştirmede, birbirine yakınlaşmış iki parti CHP ve BDP’dir. Bundan sonra yapılması gereken, özerk bölgeler yaklaşımını ete kemiğe büründürmek ve Anayasa’ya konulacak bir modele dönüştürmektir. Bu konuda, Kürt siyasetinin kafası henüz netleşmiş gibi durmazken Türkiye solunun da yeterince beyin ekzersizi yaptığını söyleyemeyiz. CHP ise, Avrupa yerel şartı ile ana prensipte önemli bir adım atmaktan öte, kamuoyuna açıklanmaya hazır bir modeli henüz üretememiştir.
Blok, tüm Türkiye için sayıları 20-25 dolayında özerk bölge öngörmektedir. Önerilen, siyasi, kültürel, ekonomik yönden türdeş, sınırdaş illeri kümelendirerek özerk bölgeler oluşturulmasıdır. Bilindiği gibi, AB ilkeleri ışığında böyle bir kümelenme var ve Düzey 2 olarak adlandırılıyor. Bu yapılanma 26 bölgeye ayırdığı Türkiye’de, “Kalkınma Ajansları” kurulmasını ve bölgesel kalkınmanın bu ajanslar üstünden gerçekleştirilmesini öngörüyor. Bu bölge modeli, tamamen neoliberal ekonomik prensiplere dayanıyor. Yerele dönmüş görünmekle beraber, aslında tamamen Merkezi iktidara bağlı “Kalkınma Ajansı” yaklaşımına mesafeli durulmalıdır. Hem bölge tanımlarını, hem de işlevlendirmeyi tamamen eşitlik, katılımcılık ve kültürel özgürlük esasları üstüne, baştan üretmek gereklidir.
Konuya yarın devam edeceğim…