Mustafa Sönmez

MİT’e yan bakan savcıların, polis şeflerinin kızağa alınmasının ardından şimdi nefeslerimizi tutup Meclis’e odaklanacağız. Bakalım, MİT elemanlarının sorgulanmasını Başbakan’ın iznine bağlayan yasa önerisinde tavır ne olacak? AKP Grubu, hiç firesiz yasaya destek olacak mı?  Grupta çatlak oluşursa, “Filler tepişmesi” kızışacak demektir.

Cemaat kanadı, daha şimdiden savcılara ve polis şeflerine dokunmaya fena bozulmuş görünüyor …12 Şubat Pazar tarihli Zaman’a bir göz atın, görürsünüz. MİT’ciler sorgulansa meğer ne sorular sorulacakmış…Görevden alınan savcıların haklılıklarını tarih hep yazmış…Bu kan yerde kalmaz, bizden söylemesi…

Yakın zamana kadar AKP şakşakçısı iken RTE’nin kışkışlamasıyla ortada kalan medyadaki “yetmez ama evet” takımı, bu kapışmayı fırsat bilip tekrar RTE’ye kuyruk sallamaya, şirin görünmeye başladılar. Çatışmanın adını hemen, “Kürt meselesinde farklı tavır” koydular. Güya, Cemaatçiler, Kürt meselesinde şahindiler, operasyonu dayatıyorlardı. “Kutsal ittifak”ın RTE kanadı ise (MİT ile birlikte) müzakereci, barışçı kanattılar. MİT’in Oslo görüşmelerinin üstüne gitmek haksızlıktı. Bu sorun ancak ve ancak müzakere ile çözülebilirdi. Bir anda, konu Kürt meselesi ve çatışmanın çerçevesi de “yöntem”de anlaşamamak olarak çizildi. Böyle bir durumda ne yapmak gerekirdi? Tabi ki müzakereci, tarafın yanında saf tutmak…

Bu cenahın en ateşlisi Cengiz Çandar’ın yazdıkları şapkanızı uçurur. “ Bu, esas olarak, Başbakan Tayyip Erdoğan’a yönelik bir ‘yargı darbesi’ girişimidir. Bu. bir “sivil darbe girişimi”dir. Tıpkı, Ergenekon davasının konusu olan “askeri darbe girişimleri” gibi siyasal iktidarı hedef almıştır” diyen Çandar’a göre darbeye niyetlenenler de cemaatin sahiplendiği bürokratlar…Ama O, onları cemaatin adamları olarak görmüyor.Onların yaptığı,  “geleneksel ‘bürokratik devletçi yapı’nın siyasal iktidara başkaldırısı ve meydan okumasıdır.”…Ha gayret…Yeniden yer açarsınız RTE’nin koltuğunun altında kendinize…

***

Zirvedeki tepişmenin Kürt sorunu ile ilgisi olmadığı çok açık. 2011 ortalarından bu yana koalisyonun iki kanadı da, cemaatçiler de RTE tarafı da, Kürt siyasi hareketine karşı şiddeti seçtiklerini, davul zurna ile ilan ettiler ve o tarihten bu yana bir politik kıyımı sürdürüyorlar. Bu konuda henüz bir politika değişikliği iki tarafta da yok. Ama Kürtler, çatışan taraflar için “Bahane” oluşturuyor. Her birinin çekmecesinde diğeri için kullanacağı kırmızı dosyalar var. Cemaatin dosyalarından biri anlaşıldı: Ele geçirilemeyen MİT’i, PKK ile yapılan Oslo müzakereleri üstünden vurmak. Hatta, itaat etmez ise RTE’yi de aynı dosya ile vurmak. Cemaatin, MİT ekibini, içine sindiremediği ve kendi yolunda ayak bağı gördüğü açık. Sadece cemaatin değil, dış odakların ABD’nin, İsrail’in belli mihraklarının da MİT’te kırılmaya uğrayan politikalarından dolayı şikayetleri olduğu muhtemel. MİT’in de hasımlar karşısında boş durduğu sanılmasın.

Peki ne olacak? Bu çatışma yatışmaz, sürer. RTE’nin 2014’e dönük Çankaya ve Başbakanlık koltuklarını birlikte elinde tutma planını Cemaat hazmedebilmiş değil. Çekmecedeki yeni oyun planlarını görmemiz için çok zaman geçmeyecektir. Burada önemli olan soru şu: Filler tepişirken çimenlere ne olacaktır? Bu kadar parsellenmiş bir emniyet, yargı, MİT ile yurttaş kendini nasıl güvende hissedecektir?  Yabancıların gözünde, Türkiye’deki politik istikrar görüntüsünün bir yalan olduğu da ortaya çıkmış bulunuyor. Bu filler tepişmesi ortamının, ürkek sermayeyi nasıl tedirgin edip, ne tür hasarlara yol açacağından söz etmiyorum bile…

Baykal, Büyükanıt  Kriptosu

Toz duman içindeki gündemde öne çıkmasa da konuşulan bir konu da 24 Kasım 2008 tarihli ABD kriptosu. Bir wikileaks belgesi olarak kaç zamandır ortalıkta olan bu belgede, polisin ABD elçiliğine brifing verdiği ve bu polis brifinginde Baykal’ın rüşvet aldığı, Büyükanıt’ın kızının özel fotoğaflarının polisin elinde olduğu gibi iddialar var. Bu belgeye, tutuklu gazeteciler Barış Pehlivan ile Barış Tekoğlu, Sızıntı kitaplarında yer verdiler.  Aydınlık ve Yurt gazetesi, belgeyi haberleştirdiler. 

Gelin görün ki, 24 Kasım 2008 tarihli polis brifingi kriptosu, Sızıntı kitabından önce  Taraf’ta 19 Mart 2011 günü yayınlandı. Ama Taraf, polisi korurcasına Yaşar Büyükanıt’la ilgili bölümü sayfalarına taşımadı. Emniyet de, Taraf’a ilişmedi. Ancak  brifingde yer alan Büyükanıt’ın kızının fotoğraflarının ABD’lilere gösterildiği bilgisi, “Sızıntı” kitabında yayınlanınca Emniyet, bu brifingi yalanlamaya yeltendi.

Aynı belge, Cumhuriyet’te de kullanıldı. Ama birinci sayfadan, manşetten değil. Işık Kansu 26 Eylül 2011 tarihli gazetede, 13. sayfadaki köşesinde, belgenin Anayasa Mahkemesi ile ilgili kısmına yer verdi. Belgenin tamamı birinci sayfadan verilip, takipçisi olunamaz mıydı? Başkaları, hem de aylar sonra, aynı belgeyi ısıtıp toz kaldırmayı biliyor işte…

Ya Baykal ? Bu belge 10 ay önce Taraf’ta yayımlanırken neden suskun kaldı da ancak bu hafta yargıya gitti? Baykal’ın avukatı Muzaffer Yılmaz, 2 sayfalık suç duyurusu dilekçesini Başsavcılığa 9 Şubat 2012’de verebildi.

(*) 24 Kasım 2008 tarihli kriptonun tamamını şu linkten okuyabilirsiniz: wikileaks.org/cable/2008/11/08ANKARA2041.html

Written by Mustafa Sönmez