Sayıları 30 milyonu aşmasına rağmen, kimlikleri inkâr edilen, yaşadıkları 4 coğrafyada, Türkiye,Irak, Suriye ve İran’da, hep mağdur edilmiş ve mahrumiyete terk edilmiş bir halk olan Kürtler, bu makus talihlerini son 30-40 yıldır kırıyorlar. Hem de mücadele ederek, dişleriyle, tırnaklarıyla ve canları pahasına, “varız, hep olduk” diyerek…

Başta  ABD olmak üzere, emperyalist güçlerin ve/veya onların uzantıları 4 ülkedeki egemen ulus iktidarlarının bütün baskılarına rağmen tarih, Kürtlerden yana akıyor ve mücadele ettikleri sürece özgürleşiyorlar. Hepsi aynı tonda , aynı demokrasi nosyonuna sahip olmasalar da 4 farklı coğrafyada Kürtler, özgürleşme, Kürt kimliğini yaşama, anadillerini, kültürel gelişmelerini sağlayıcı iklimi tesis etme yolunda azımsamayacak yol aldılar.

KAZANIMLAR

Irak’ta, Bağdat karşısında bir “Bölgesel Yönetim”leri var, kendi parlamentoları, kendi statüleri, kendi üniversiteleri , kısaca yönetimleri var. Türkiye’de, 30 yıllık kahırlı bir mücadelenin sonunda Kürt kimliğini kabul ettirdiler, her tür baraja , hileye rağmen parlamentoda temsiliyet var, 100’ün üstünde belediyede Kürt başkanlar var, yeni bir Anayasa yapımını içeren “çözüme ikna” başarısı var, her şeyden önce bitmeyen bir umutları ve azimleri var.

Suriye’de kısa sürede Rojava’da özerk bir Kürt yönetimi kurmanın eşiğine gelmek gibi bir başarı var. İran Kürdistanı , belki bu sürecin en ağır tempoda ilerleyeni, ama toplamına baktığınızda , evet, tarih hızla Kürtlerden yana akıyor ama bu kaderci, determinist  bir akış değil, Kürtler tarihlerini kendileri yazıyorlar. Buna belki dünya konjonktürü, ABD’nin bölge politikaları, bölge ülkelerinde yaşanan altüst oluşlar da imkan sağlıyor ama sonuçta doğru yerde, doğru dümen tutup akışa yön vererek elde ediliyor mevziler, başarılar.

Çoğunluğu yoksul, topraksız köylülerden, kentlere yığılmış genç işsizlerden, güvencesiz proleterlerden oluşan Kürt halkının bulundukları ülkelerde eşit yurttaşlık, çok kültürlülüğe saygı, anadilde eğitim hakkı gibi taleplere, güvenceli iş, adil bölüşüm, adil bölgesel gelişme gibi sosyal-ekonomik hak talepleri de eşlik ediyor ve Kürt siyasetlerini yönlendiren iradede sol, sosyalizan tonlar hakim durumda. Bu, mücadelenin tabana yayılması, seküler bir çizgide ilerlemesi, kadın-erkek eşitliğini gözetmesi, doğrudan demokrasi uygulamasına alan açması demek ve Kürtlerin hızla mevzi kazanmalarında bunlar, en önemli etkenler.

DEVLET SEÇENEĞİ

Kürtlerin 4 parçada kazandıkları başarılar, mevziler, hem emperyal hem bölgesel hegemonik güçlerde, “ya devlet kurarlarsa?” telaşını da yaratıyor ve her ülkede Kürtlerin önünü kesmek için bu devlet olma fobisi işleniyor. Kürtlerin önünde potansiyel olarak böyle bir seçenek yok değil. İsterlerse, her engellemeye rağmen bir Kürt devleti kurabilirler. Ama bunu istiyorlar mı? Kürt halkının özgürleşmesi, mutlu olması bir devlet çatısı altında toplanmaktan mı geçiyor? Kürt toplulukları içindeki en baskın aktör durumundaki PKK, 1990’lardan bu yana bağımsız devlet fikrini dışarıda tutan bir mücadele hattı izliyor. Bu pragmatik bir kabullenişten ziyade, Kürtlerin yaşadıkları sosyo-ekonomik formasyonların 21.yüzyıldaki ekonomik,sosyal,tarihi koşullarıyla ilgili bir tercih. Örneğin, Kürt nüfusun yarısının Türkiye’nin Batı metropollerinde yaşadığı bir gerçeklik karşısında, Güneydoğu’da yaşayan Kürt nüfusla Kuzey Irak ve Kuzey Suriye Kürtleriyle kurulacak bir devlet, kime , ne yarar sağlayabilir? PKK’nın yaptığı en doğru tesbit ve tercih, kendi etnik kimliğini kendi benzerleriyle yaşamak yerine, farklı etnik kimliklerle, çok kültürlü, çok kimlikli bir yapıda, ayrılmadan, parçalanmadan yaşamayı strateji olarak benimsemesi ve mücadelesini bunun etrafında örmesidir. Birileri çıkıp, “Sen öyle san” demeye devam edecektir, biliyorum. Kürtlerin varlığını kabullenip politik empati kurmayı denemektense, onları hep bölücü  düşman görmeyi marifet bilenler, bu tutumlarıyla Kürtlerin yükselişlerine bugüne kadar engel olamadılar. Onlara hiç olmasa bundan sonra bir de tersini denemelerini öneririm.

BİR ARADA YAŞAMAK

Kürtlerle, her ülkenin kendi bütünlüğü içinde onların farklı kimlik ve demokratik taleplerine saygı göstererek yaşamayı denemek, Kürt topluluklarının birbirleriyle dayanışmalarından ürkmemek, kuşkulanmamak, ancak kendine güveni olan yönetimlerden beklenir. Bunu, bugünün kendine müslüman AKP’si beceremiyor ve beceremeyecek.  Neden? Çünkü  tüm çözüm, demokratikleşme şovuna karşın, esasta anti-demokratik, ötekileştirici, anti-sosyal, otoriter bir kimyaya sahip olduğu için AKP zaman kaybıdır…. Sol, sosyal demokrat siyasetlerin Kürtlerin eşit yurttaşlık, yerinden yönetim, adil bölüşüm, adil gelişim taleplerine cevap vermeleri çok daha mümkün ve şart. Gerekli olan ise, bu kesimlerin içindeki kafası Kürdistan fobisi, komplo ,ihanet masallarıyla örülü olanları korkularından kurtarmak ve bir arada kardeşçe yaşama mücadelesine ortak etmek.  Bu netliğin sağlanması,  doğru bir  hatta birleşmeyi ve Kürtler dahil her kimliğe, kültüre özgürlük vaadeden bir mücadeleyi  hızla başarıya taşıyacaktır.

 

Written by Mustafa Sönmez