Devrim kapımızı çaldı, Boyumuz yetişmedi…
Sosyal tarihçiler şöyle yazacaklar; Devrim isimli ahu, 2013 Haziran’ında İstanbul tepelerinde görüldü. Taksim meydanına…
‘Meclis’i toplayalım’ diyenlere, “Birkaç Mehmet öldü diye meclis toplanmaz” diyenler, çok değil, birkaç gün içinde “Birkaç Mehmet”in sayısının 21 olduğunu gördüler. Yarın kaça ulaşır bilemeyiz. Bu taraftaki kaybın adı Şehit Mehmet, öte taraftakinin adı “etkisiz hale getirilen terörist”. Ceplerinden çıkan kimlikte TC vatandaşı oldukları yazıyor. Cenazeleri yine bu topraklarda defnediliyor. Bu ülkenin nüfusuna kaydedildikleri gibi bu ülkenin nüfusundan düşülüyorlar. Kimisi Şehit Mehmet’in akrabası, komşusu, hemşehrisi…Onların sayısı kaç, kimsenin derdi değil. “Etkisiz hale getirildi” demeyelim, demiş bir AKP Erzurum milletvekili, “Geberdi” diyelim demiş. Bu tiynetteki vekillerle, bu kafayla nasıl sulh olacak bu toplum, nasıl huzur gelecek bu ülkeye?
***
“Biz, ikimiz yapalım dediğimizde Sayın Kılıçdaroğlu niye bize gelmiyor da Meclis’i toplantıya bir başkasının isteğiyle topluyor?” demiş Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç ve devam etmiş, “İkimiz bu işi yapacaksak, iki parti yüzde 76..Müthiş birşey…Neyse söyleyeceğiniz biz dinlemeye hazırız. Doğru bulduklarımızı yapmaya hazırız…Ama gelmiyorlar”…İnsan sormadan edemiyor; yüzde 76 ile ne yapmak istiyorsunuz, kimseyi bulaştırmadan? Çözümünüz var da, yüzde 76’nız mi eksik? Nedir çözümünüz ?
Ancak ortalık kan gölüne dönünce akla geliyor “çözüm”…Ama orada da tam kakafoni hakim. Teşhisler aynı bayatlıkta, klişelerde en ufak bir rötüş yok, kullanılan cümleler aynı. Kanaat önderi geçinenler içinde bir zevat var ki, gönüllü “devlet gazetecileri”. İliştirilmiş gazeteci-yazar da diyebilirsiniz. O kadar akıldan, izandan yoksun, bıktıran içi boş analiz müsveddelerine talim ediyorlar ki yıllardır, insan şaşırıyor, sıkılmazlar mı, bıkmaz, usanmazlar mı ?
Problemi çözmenin önkoşulu, problemi anlamaktan geçer. Anlamak isteyen nerede? Bütün analizlerde PKK, kimin maşası olduğu belli olmayan bir terör örgütü, herkesce kullanılıyor, kullanılabilir, başı ezilmeli. Bütün analizlerde BDP, KCK da onun uzantısı, zinhar muhatap alınmamalı. Peki, kimi muhatap alıp , derdin ne , diye soracaksınız? Olmuyor, yapamıyorlar. PKK-BDP-KCK kısaltmalarıyla bu oluşumların, Kürt siyasetinin birbirini tamamlayanları olduğunu kabul edemiyorlar. Bu Kürt siyasetinin onlarca belediye yönettiğini, en az 3 milyon seçmenin oyunu alıp TBMM’de grup kuracak kadar milletvekilleri olduğu gerceğini kabullenemiyorlar. Bir müzakere olacaksa, bir çözüm masası kurulacaksa ,bu masada bunların oturması gerektiğini , nedense kabullenemiyorlar.
***
Ülkesini sevenlerin, bu topraklarda Türk’ü Kürdüyle birlikte yaşama tutkusu olanların, özellikle kanaat önderi bilenen kalem, ekran erbabının, bir kez daha, bu vesileyle, ezberlerini gözden geçirmelerini öneririm. Bu ülkede Kürt sorunu için çözüm üretilecekse, bu sorun, muhatapları ile ancak çözülebilir. Sorunun muhatapları, bugün Kürtleri temsil eden irade, beğenin beğenmeyin, kısa adları PKK,BDP,KCK olan Kürt siyasetidir. Bunlar dışında ithal edilmiş, imal edilmiş aktör taslaklarından birşey çıkmadığı görüldü. Kürt sorununu, Kürtsüz çözemeyeceğinize göre, bu iradeyi muhatap almak zorundasınız.
İstediğiniz kadar kabullenmeyin, Kürt iradesi olmadan Kürt sorunu tartışamazsınız. Bununla herkes yüzleşmeli bir kere. Kürt siyasetini TBMM’de BDP temsil ettiğine göre, onlarla oturup tartışacaksınız. Ne istediklerini bir daha dinleyeceksiniz. Ayrılmak mı istiyorsunuz, birlikte yaşamak mı, diye soracaksınız. Birlikte yaşamanın yolu ne olacak, diye soracaksınız. Demokratik özerklikten ne anladıklarını, neyi murad ettiklerini dinleyeceksiniz. Kendini yönetmekten kasıtları nedir, bunu soracaksınız. Demokratik özerk Kürdistan mı, yoksa Türkiye’nin tüm bölgeleri için yeni bir yönetim reformu mu istiyorlar, bunu soracaksınız. Gerekirse, akil insanlardan, vekillerden oluşan komisyonlar kurup her alt başlığı tek tek tartışacak, bilimsel tartılara vurup ortaya çıkan sonuçları konuşarak ilerleyeceksiniz.
Ana dilde eğitim deniliyorsa, kategorik olarak reddetmek yerine, yine bilimin ışığında olurunu, olmazını tartışacaksınız. Gerçekci bir talep olup olmadığını, ekonomik maliyetini, zamanlamasını , dünya pratiğinden çıkan dersler ışığında konuşacaksınız. Anayasal eşit yurttaşlık diyorlarsa, bununla ne kastettiklerini anlamaya çalışacaksınız. Neden bugün kendilerini eşit yurttaş hissetmiyorlar, bunu soracak ve anlamaya çalışacaksınız. Belki de alınganlıktır, o zaman oturup ikna edeceksiniz.
Biz onlarla konuşmayız, PKK ile kucaklaşanları muhatap almaz, hatta dokunulmazlıklarını kaldırıp hadlerini bildiriz, derseniz, bu ülkeye iyilik değil, kötülük yapmış olursunuz. Bu ülkeyi biraz daha iç savaş ateşine atar, kardeşin kardeşi boğazlaması cinnetinin müsebbibi olursunuz. 30 yıldır had bildirmek yerine yukarıda sıralananları yapsaydınız, bu ülkede hala birçok genç insan hayatının baharını yaşardı, daha az düşmanlık, daha çok kardeşlik olurdu. Kanı durdurmak icin, barış için hala geç değil. Seçim elimizde…