Dış Sermaye ve AKP’li Son 10 Yıl
Cumhuriyet’in 90’ncı yılındayız. Geride kalan 90 yılın AKP’li 10 yılını, eldeki büyük fotoğraftan iyi okuyabiliyor…
Kamuoyuna “mega projeler” olarak takdim edilen, en büyüklerini İstanbul Üçüncü Havalimanı, Üçüncü Köprü, Avrasya Tüneli ile Gebze-İzmir Otoyolu yatırımlarının oluşturduğu projeler ekonomik, ekolojik, hukuk ve mali istikrar açısından mercek altında tutuluyor, sıkça eleştiriliyor, kamu maliyesi için önemli bir kara delik tehdidi olarak görülüyorlar.
“Mega projeler” özünde Kamu-Özel İşbirliği (KÖİ) projeleri ve son tahlilde özelleştirmenin türevi sayılıyorlar. Kamu arazisi, kıyı, akarsu, maden gibi kamusal varlıkların mülkiyeti kamuda kalsa da işletme ve kullanma hakkını sözleşmelerle özel firmalara bırakma operasyonu olan KÖİ projeleri geniş anlamda özelleştirme sürecinin devamı.
Yap İşlet Devret, İşletme Hakkı Devri gibi yöntemleri içeren KÖİ projeleri Dünya Bankası tarafından özellikle “yükselen çevre ülkeler”e öneriliyor ve destekleniyor. Dünya Bankası verilerine göre, yükselen 10 ülke içinde en fazla proje stokuna Brezilya sahip ve sözleşme büyüklüğü 510 milyar dolar. Hindistan 341 milyar dolar ile ikinci, Türkiye ise 161 milyar dolar ile üçüncü sırada. Rusya 155 milyar dolarlık KÖİ stoku ile dördüncü görünürken Meksika’nın 141 milyar dolarlık KÖİ stoku olduğu, Çin’in ise bu konuda biraz geriden gittiği ve KÖİ proje stokunu 139 milyar dolarda tuttuğu gözleniyor.
Türkiye’de yapımı süren KÖİ projelerinden en büyük dördünün yatırım büyüklüğü sürmekte olan 34 projenin üçte ikisine ulaşıyor. Bu dört “mega proje” içinde, Üçüncü Havalimanı 14 milyar dolarlık yatırımı ile (yüzde 38 pay) diğer projelerden ayrışıyor. Söz konusu dört mega projenin üçü İstanbul’dad. Avrasya Tüneli ve İstanbul’un Kuzey ormanları sınırlarında yer alan Üçüncü Havalimanı ile Üçüncü Köprü ve henüz tasarı aşamasında olan Kanal İstanbul birbirini besleyen projeler olarak tasarlanmış durumda.
Hükümet KÖİ projelerini büyümenin ana gücü olarak takdim ediyor ve bunlarla “tek kuruş” kamu kaynağı kullanmadan özel yerli-yabancı sermayenin yatırıma teşvik edildiğini belirtiyor.
Buna karşılık KÖİ’leri eleştiren kimi muhalif partiler, meslek kuruluşları ve sivil inisiyatifler, projelerin rantabl olmadığını, sürdürülebilir ve sağlıklı büyüme, ulaşım, enerji politikalarına dayanmadığını, eş-dost kapitalizmi ürünü, kayırmacı olduğunu belirtiyorlar. Bunların yanı sıra projelerin fizibiliteleri sorgulanıyor, şeffaflıktan uzak yapıları eleştiriliyor. Projeler, kamu denetimine açık olmayan yapıları, çevre, tarih ve kültür varlıklarına özensizlikleriyle de tepki topluyorlar.
Örneğin TBMM adına kamu kuruluşlarını denetleyen Sayıştay’ın 2015 yılına ilişkin raporlarında bu projelerin önemli bir kısmını uygulayan Ulaştırma Denizcilik Bakanlığı ile ona bağlı Karayolları Genel Müdürlüğü (KGM) eleştiriliyor. Raporda şu ifadeler kullanılıyor: “KGM’nin Kamu Özel İşbirliği modeline göre yürütülen iki adet projesi mevcut olup, bu projeler kapsamında verilen talep garantilerine ilişkin herhangi bir kayıt yapılmamış, dolayısı ile verilen talep garantisi tutarları mali tablolara yansımamıştır.” Sayıştay şirketlere garantiler verilerek yaptırılan projelerin kamu finansmanı üzerinde oluşturacağı baskı ve yükümlülüklerin karşılanabilme kapasitesi ve gelecek dönemlerin finansman ihtiyaçlarının analiz edilebilmesi için sözleşmelerde hükümetin üstlendiği risklerin muhasebe sistemi içerisinde gösterilmesi gerektiğine dikkat çekiyor.
Kamu denetim ve envanter eksikliğinin kamu maliyesine tatsız sürprizler yapmasından endişe ediliyor. Bu projelerin tümünde yapımcı yerli-yabancı firmalara garantiler verilmiş durumda. Örneğin, toplam işletme süresi 15 yıl olan Gebze-Orhangazi-İzmir Otoyolu Projesi için 40 milyar TL (yaklaşık 13 milyar dolar) toplam talep garantisi verildi. İşletme süresi sekiz yıla yakın olan Kuzey Marmara Otoyolu Projesi (Üçüncü Boğaz Köprüsü dâhil) için de 6 milyar dolara yakın talep garantisi sağlandı. Üçüncü Havalimanı için Devlet Hava Meydanları İşletmesi (DHMİ) ilk 12 yıl için toplam 6.3 milyar avroluk sadece dış hat ve transitleri kapsayan yolcu garantisi sağladı. Avrasya Tüneli için garanti edilen araç geçişi günde 70 bin. 25 yıl işletme hakkı tanınan sağlık kampüslerine kamu hastaneleri kiracı olacak ve Kalkınma Bakanlığı verilerine göre, kiracı olduğu sürece 27 milyar dolar kira ödeyecek.
Bu garantiler, ekonominin en az yılda yüzde 4-5 dolayında büyüyeceği varsayımına dayandırılıyor. Oysa Türkiye bu projelerin ihale edildiği 2013-2014’ten bu yana düşük büyüme patikasına inmiş ve ortalama büyüme yüzde 2.5-3 bandına düşmüş durumda. Önümüzdeki yıllar için umulan yüzde 5 büyüme hedefleri ise dış kaynak girişindeki zayıflama dikkate alındığında çok gerçekçi görünmüyor. Dolayısıyla projeler tamamlandığında umulan gelir elde edilemez ise Hazine, garanti edilen tutarları firmalara ödemek durumunda kalacak ve bütçede kara delikler oluşacak.
“Mega projeler”in yönelttiği bir diğer tehdit de Hazine’ye ve banka sistemine dönük. Büyük yatırım gerektiren bu projelerin finansmanına Hazine garantör olarak destek veriyor. Kırılganlığın artmasıyla, finansman dışarıdan temin edilemeyince hükümetin etkisiyle kamu bankaları bir anlamda finansmana zorlanmış oldular. Bu da bankaların aktif yapısını bozdu. Fitch, Moody’s, S&P gibi kredi derecelendirme kuruluşları bu zorlanmış finansmana raporlarında yer vererek bankaların notunu kırdılar.
Kredi derecelendirme kuruluşları özellikle Hazine’nin Üçüncü Köprü, Avrasya Tüneli ve Gebze-İzmir Otoyolu projeleriyle ilgili “borç üstlenim tutarlarını” dikkate almış görünüyorlar. Üç projenin yatırım tutarının 11 milyar dolar, kullanılan kredi tutarının ise 8.7 milyar dolar olduğunu kaydeden Hazine Müsteşarlığı bu projelerin, sözleşmelerinin süresinden önce feshedilmesi ve tesisin ilgili idareler tarafından devralınması halinde yurt dışından sağlanan finansmanın yükünü ve diğer tüm mali yükümlülükleri üstlenmeyi taahhüt etmiş durumda.
Kredi derecelendirme kuruluşları ise kamu maliyesindeki diğer risklerle birlikte bu kredi riskinin de kırılganlığı artırdığı görüşünde.
Devam eden KÖİ yatırımlarının tamamlanmasının önündeki engellerin yanı sıra işletmeye geçişle birlikte yaşanabilecek mali sorunların nasıl aşılacağı da bilinmiyor. Sırada Kanal İstanbul, Çanakkale Köprüsü ve İzmir Otoyolu, üç katlı Boğaz tüneli gibi daha iddialı projelerin ihaleleri var. Bunlar da merakla izleniyor.