Mustafa Sönmez

07.07.2010, Çarşamba
ABD finansında patlayan küresel krizin ateşini söndürmek için devlete davet çıkaran ülke burjuvazileri, sorunlarına tam da çare bulamamışken ülke bütçeleri büyük açıklar verdi ve bu “itfaiyecilik” iktidardaki hükümetlere ciddi borç yükleri getirdi. Özellikle kamu maliyesi zaten gevşek olan AB ülkelerinde bütçe açığı ve kamu borç yükü, bu ülkeleri kemer sıkmaya, yani hemen “mali disiplinlere”, açık-örtülü “mali kural”lar uygulamaya yöneltti. Mali disiplin, mali kural uygulamak, söylendiği ve yazıldığı kadar kolay değil tabi . Fatura,sonuçta s bir sınıfa çıkıyor. Açıkları daraltmak, borç yükünü normalleştirmek için bütçedeki vergi ve harcamalarla ayar yapıyorsunuz, yani bir sınıftan alarak bir diğerinin sorununu çözüyorsunuz. Bekleneceği gibi, ekonomik olarak güçsüz ve daha az örgütlü alt ve orta sınıflar, bu ayarda okkanın altına gidiyor ya da gitmemek için sokağa dökülüyorlar, dökülmeye de devam edecekler.

***

Türkiye kapitalizminin küresel yangından , reel sektör üzerinden paçasının alev alması karşısında, 2009 boyunca AKP iktidarı IMF kontrolünde yıllardır uyguladığı “mali disiplin”i bir yana bıraktı, gevşetti. Vergi ayağında, ÖTV-KDV indirimleri ile piyasadaki kurumayı önlemeye çalıştı. Harcamalar ayağında da mal ve hizmet alımlarıyla, ulaştırma, sulama kamu yatırımlarıyla yine kuraklığı önlemeye çalıştı. Tabi ki bunun sonucunda 2009’da bütçe açığı 52 milyar TL’yi geçerek milli gelire oranı yüzde 5,5’a çıktı. Kamu borç yükü 309 milyar doları buldu ve milli gelire oranı yüzde 49’a yaklaştı. Bu boyutlar 2010 ilk çeyreğinde pek değişmiş değil.

2010’a girerken, 2009’daki mali gevşemeye devam edilmeyeceği, bunun için de orta vadeli plan hedefleri belirlendiği ;dış finansörlere de IMF çıpası niyetine mali kural uygulanacağı ilan edildi. Yani, bir yasa hükmü olarak ne kadar bütçe açığı, ne kadar borçlanma yapılacağı önceden belirlenecek ve onun ötesine taşılmayacaktı. Kolay mı? Hele kriz şartlarında, bunu denemek mümkün mü? Mali kural, TBMM’de tartışılacak. CHP’nin bir konsept olarak mali kurala nasıl yaklaşacağı merak konusu.

2010’un ilk çeyreğinde kamu harcama performansı, AKP iktidarının 2009’daki krize karşı önlem ve harcama çizgisini tekrarlamamakla beraber, izlemeye başladığı iddia edilen mali disiplini de kamu çalışanları üstünden ve kamu yatırımlarını kısarak yaptığını, buna karşılık taşeronları ve rantiyeleri üzmeyecek bir tutum içinde olduğunu gösteriyor.


Kaynak:TÜİK Milli gelir veri tabanı

AKP iktidarının , 2010 ilk çeyreğinde kamu yatırımlarını iyice azalttığı ve milli gelirdeki payını yüzde 2,3’e kadar gerilettiği görülüyor. Buna karşılık , iktidar, milli gelirin yüzde 4,6’sını bulan mal ve hizmet alımlarıyla iç tüketime destek vermeye devam etti. AKP iktidarı, kamu çalışanlarının maaşlarına gelince elini sıktı. Kamu çalışanlarına ödenen maaş ve ücretler 2009 ilk çeyreğinde milli gelirin yüzde 6,1’i iken, milli gelir pastasının yeniden büyüdüğü 2010’un ilk çeyreğinde yüzde 5,5’e düştü. Bu sürede kamu çalışan sayısı arttıysa, kayıp daha da büyük demektir. Yani, kamu çalışanları geçen yılın aynı dönemine göre, en az 1 puan reel gelir kaybına uğramışlar.

Yatırımda ve maaşlarda uygulanan mali disiplin , faize gelince de pek çalışmıyor. İlk 5 ayın bütçe harcamaları, 2008’de 19,5 milyar TL olan faiz giderlerinin 2009’un 5 ayında 26 milyar TL’yi geçtiğini, bu yıl ise 24,2 milyar TL olduğunu gösteriyor. Bu, bütçede faizin payının hala yüzde 21,5 olduğunu gösteriyor. Yani 3 milyon kamu çalışanı bütçeden yüzde 23,5 pay alırken bir avuç iç ve dış rantiye bütçenin yüzde 21,5’unu alıyor.

Özetle, bütçe sıkı tutuluyor gibi görünse de sıkılık çalışanlara. Bütçe harcamalarından kamu çalışanlarına kaşığın ucuyla verilirken devlete mal ve hizmet satan firmalara,taşeronlara, devlete borç veren rantiyelere bol kepçe ile dağıtılıyor.

Written by Mustafa Sönmez