Mustafa Sönmez

Kuraldır; büyük krizlerde, ülke sermayedarları, küresel şirketler , ülkeler ve ülke blokları arasında güç dağılımı yeniden belirlenir. Kriz dönemleri, Karl Marks’ın deyişiyle, sadece kapitalistlerin emekçileri daha beter mülksüzleştirip sömürdükleri dönemler değildir; ama aynı zamanda ,“Kapitalistlerin kapitalistler tarafından mülksüzleştirildikleri” dönemlerdir. Bu öngörünün haklılığı, içinden geçtiğimiz dönemde bir kez daha görülüyor, yakın gelecekte daha açık görülecektir.

Krizleri, çalışan sınıflar yaratmaz. Kriz, sistemiktir. Yani, kapitalistlerin kar ve sermaye birikimi tutkularından kaynaklanır. Bu tutku, kapitalizmi , piyasayı temize çıkarmak isteyenler tarafından, küçük bir azınlığın şımarıklığına, politikacıların da buna göz yummalarına bağlanır, ama pek öyle arızi, öznel, “ahlaki” şeyler değildir. Kapitalizmin, belli bir sermaye birikimi düzeyinde, sıradan karlarla yetinmesi söz konusu olamaz. O sermaye düzeyine uygun kar oranına ulaşmazsa krize girer. Finans balonları ile geldiğimiz yerin öyküsü aslında budur. Bugün, yeni balonların peşindedir hala finans sermayesi. Yeniden bir sermaye birikimi yatağı arayışı içindedir. Bu arayış, birikim çöplüğündeki bir takım horozların kafalarının kopartılmasını, çöplükten uzaklaştırılmasını da gerektirir. Bunun piyasadaki tercümesi, şirket iflasları, zayıf düşenlerin yenilip yutulması, ele geçirilmesidir. Kayganlaşan zeminde yeni işbirliklerine gidilmesi, yeni saflaşmalar yaratılmasıdır (Mergers & Acquisitions).

Firma düzeyinden ülke düzeyine hatta ülke birlikleri düzeyine geçersek, bunun tercümesi , yeni blokların (BRIC gibi) oluşması, eskiyenlerin, uyumsuzların dağılması (Avro alanı, AB gibi), yeni güç dengeleri ile  nüfuz alanlarının yeniden paylaşılması, hammadde kaynaklarının, pazarların yeniden paylaşılması, bunun için gerekirse savaşların çıkarılmasıdır. Savaşla, silah endüstrisine talep yaratılması, varlıkların yıkımlarla değersizleştirilmesi,  yeni tesislere, bina inşasına alan açılması, talep yaratılmasıdır. Kısacası, kriz dönemlerinde “Merhamet Tanrıçası” ortalıktan toz olur; gücü yeten yetene…

***

Kriz döneminde alevlenen filler savaşında bu ifade ettiklerimiz, tek tek ülkelerde, blok içlerinde  – Avro alanında-, küresel düzeyde yaşanıyor. ABD’de, İngiltere’de bankalar  battı, bankalar kurtarıldı. Batanlar, ayakta kalanlara yem oldu bir yandan. Yangını yatıştırma operasyonları için kullanılan kamu kaynakları 16 trilyon doları aştı.  Can simitlerinin faturası, bütçe üstünden vergi mükelleflerine çıkarıldı, çıkarılmaya devam ediyor…  Krizde ekonomiler büyüyemeyince ya da küçülünce, bundan halk sınıfları işsizlik, yoksulluk olarak nasiplerini alırken, küçük, orta ya da zayıf düşmüş büyük firma ve bankalar da daha güçlülere -yerli ya da yabancı fark etmez- yem olur, tasfiyeye uğrarlar.

Bu genel doğrular optiğinden  günümüzün küresel kapitalizminde olanlara bakarsak, çok şeyin değiştiğini görürüz. Dünyanın en büyük firmalarının son yıllardaki sıralanmalarına bakın. Artık ilk sıralarda ABD, AB, Japonya firmalarından çok, Çin, Hindistan, Brezilya, Rusya,G.Kore gibi “yükselen”  ülkelere ait firmaları, bankaları görüyoruz. Bunların bir kısmı “devlet firması, devlet bankası ”. Ama ne gam!..

 ***

Küresel kriz literatürüne giren kavramlardan biri de ülkelerin iflası. En çok da Yunanistan’a gönderme yapılıyor. Ülkeler şirket değil ki iflas etsin. Yunan zenginleri çoktan servetlerini ülke dışına , İsviçre bankalarına çıkardılar. Önlemlerini aldılar. Yunanistan son 3 yılda yüzde 15’ten fazla küçüldü. Asıl sıkıntıyı, artan işsizlik ve yoksullukla alt-orta sınıftan Yunanistan halkları yaşıyor.

Yunanistan, büyük bir kamu borç krizi içinde ve borcunu borçla kapatmak için yeni krediler , kolaylıklar istiyor. Kreditörler , IMF, Almanya’nın yönlendirdiği Avrupa Merkez Bankası gibi kurumlar, Papademos hükümetine şartlar koşuyor ve kemer sıkıcı programlar dayatıyorlar. Bunları yerine getiremezse Yunanistan Hükümeti, borçlarını ödeyemeyeceğini, belki ileri giderek Avro’dan çıktığını ilan edecek.  Alacaklılar, ya batan kredilerinin üstüne bir bardak su içerler ya da, umutlu-umutsuz, uluslararası hukuku işleterek Yunan kamu mallarına haciz işlemleri başlatırlar. Devlet borcu batağına saplanan  Osmanlı’ya  dayatılan Düyun-u Umumiye mekanizması bu devirde Yunanistan’da işletilebilir mi? Kolay değil.

Kurtlukta düşeni yemek kanundur . Devir, yenme-yenilme, kıyam devri. Kapitalizmin kuralı bu. Ömrünü uzatabilmek için güçlü, zayıfı bertaraf edecek. Kağıtlar yeniden karılıyor poker masasında. Güçler yeniden belirleniyor..

Written by Mustafa Sönmez