ABD öncülüğünde, “merkez” ülkelerin en azından önemli bir kısmının, yeniden bir büyüme ivmesi yakalayıp krizi aşma çabası içinde oldukları gözleniyor. Ama bu, tüm merkez ülkeler için geçerli değil. AB’nin güney ülkeleri için “ayrışmış” terimini kullanmak mümkün. Fransa, İngiltere için büyümeye geçiş daha da sancılı bir süreç. Ya çevre ülkeler ? Onlar bu büyüme kervanına katılacak mı ?

ÇEVREDE AYRIŞMA
Merkez ülkeler büyük krizle farklı koşullarda yüz yüze geldiler ve süreçten farklı biçimlerde etkilendikleri için, bir ayrışma da yaşandı. Benzer şeyleri çevre ülkeler için de söylemek mümkün. Merkeze, hammadde, enerji, dayanıklı- dayanıksız sanayi ürünü tedarikçisi olarak eklemlenen birçok Asya, Orta ve Doğu Avrupa, G.Amerika ülkeleri ve G.Afrika, büyük krizden hem ihraç pazarları daralarak etkilendiler hem de sermaye çıkışı ve/veya akışın zayıflamasıyla . Çevre ülkelerin bir kısmı, büyük krize döviz fazlasıyla, yani cari fazlalarla, bir kısmı ise büyük cari açıklarla girdi. Cari fazlası olanlar, büyük krizi fırsata çevirdiler. BRIC ülkeleri Çin, Brezilya, Hindistan, Rusya dünya politikasında yeni bir kutup oluşturdular ve büyüme temposunu düşürmemek için iç pazarlarını kullandılar.
Aralarında Türkiye, G.Afrika gibi ülkelerin bulunduğu çevre grubu ise, büyük krize, büyük cari açıklarla yakalandılar. Ancak, disiplinli maliyelerinin ve kontrollü banka sistemlerinin de etkisiyle, kriz süresince sermaye çekmeyi ve çarklarını döndürmeyi sürdürebildiler. Ne var ki bu sermaye girişi , cari açıklarını iyileştirici değil, daha da bozan, borç yükünü artıran savurgan bir kullanış ile problemleri büyüttü. Dolayısıyla, kriz süresince çevredeki büyüme, cari açık vermeden büyümesini sürdürenler ile cari açık vererek büyüyenler şeklinde bir ayrışmayla gerçekleşti. Bu durum, Mayıs ayında başlayan ve Ağustos’ta süren türbülansta da etkilerini gösterdi.

FED Başkanı Bernanke’nin para politikalarını sıkılaştırma sinyallerinin daha güçlü duyulmaya başlandığı mayıs ayından itibaren,  çevre ülkelerdeki kısa vadeli sermaye ya da sıcak paranın bu ülkelerden çıkışa geçtikleri görüldü. Bu durum, yerli  paraların hızlı değer kayıplarına yol açtı. Brezilya ve Hindistan paraları Mayıs-Ağustos arasında yüzde 20’nin üzerinde değer kaybederken TL’nin değer kaybı da bütün faiz ve rezervden dolar satışları müdahalelerine rağmen, yüzde 12’ye yaklaştı ve 1 dolar, 2 TL’yi aştı.

RİSKİ ARTANLAR

Ülkelerin risk katsayılarını karşılaştırmaya yarayan risk primi (CDS),  Mayıs-Ağustos ay ortalamaları kıyaslandığında en önemli risk sıçramasının Türkiye’ye ait olduğu gözleniyor. Türkiye’nin risk priminin bu 4 ayda 104 puan artması çok çarpıcı. 2011 cari açık/ milli gelir oranı yüzde 10’da iken bunu yüzde 2 büyüdüğü 2012’de bile ancak yüzde 6,5’a düşüren Türkiye, yatırımcıların gözünde en kırılgan “yükselen ülke” durumunda. Türkiye’nin ülke imajında da önemli bir aşınma yaşandı. Bu sonuçta,  hem içeride Gezi direnişine polis vahşeti ile karşılık verilmesi, hem ABD ve AB ile diplomaside büyük bir soğukluk yaşanması etkili oldu.

Türkiye’yi kırılganlıkta G.Afrika’nın izlediği görülüyor. Bu ülkenin de son 4 ay risk pirimi hızla yükseldi ve cari açık/milli gelir oranı Türkiye’ninkine yakın. Son 4 ayda yerli parası rupinin yüzde 20’den fazla değer kaybettiği Hindistan, cari açığı görece yüksek BRIC üyesi olarak dikkatleri üstünde toplayan bir diğer büyük yükselen ülke. Bununla birlikte Hindistan’ın risk priminin artmadığı hatta 3 puan gerilediği gözlerden kaçmıyor.

İri kıyım çevre ülkelerden Polonya,Almanya’nın;  Meksika, ABD’nin  büyük arka bahçeleri.  Bu merkezlerin büyüme lokomotifine bağlanarak yollarına devam edebilecekler.

Brezilya, Gezi direnişine benzer bir patlamayı aynı sıralarda yaşayan bir ülke olarak, Türkiye kadar ülke imajı kaybına uğramadı. Risk primi artsa bile cari açığı makul büyüklükte ve mayıs-Ağustos döneminde yüzde 22’yi bulan  realin değer kaybına müdahale etmenin hazırlığı içinde. Çin ve Rusya ise merkezin krizden çıkışı sözkonusu  olursa, kervana  eski işbölümleri dahilinde ama bu kez yeni güçler edinmiş olarak katılacak ülkeler.

Özetle, krizden çıkış sürecinde çevre ülkeler de merkez gibi ayrışmış durumdalar. Bazıları Türkiye gibi daha kırılgan ve ciddi sıkıntılar yaşaması kaçınılmaz ülkeler, bazıları ise çıkış trenine kolayca eklemlenip yoluna devam edecek şartlara sahipler.

 

 

 

 

Written by Mustafa Sönmez