Daha önce de yazdım; AKP iktidarında devletin maaş (ve sigorta primleri vb.) olarak yaptığı harcamaları çıkardığınızda, mal ve hizmet alımı, yatırım ve transfer harcamaları biçimindeki harcamalarının yıllık ortalama tutarı 162 milyar doları buluyor. Bu harcamalar yapılırken, birilerine bazı milyar dolarları aktarmak mümkün. Mal ve hizmet satın alırken, adaylar arasında birisini daha çok kayırır, karşılığını “rüşvet” olarak alırsınız. Duble yol yaptırırken bazı müteahhitleri kayırır, ona tahsis edilen kamu kaynağının bir kısmı “rüşvet” olarak size geri döner. Transfer harcamaları yaparken birilerini daha çok kollar, hatta yapılmış gösterdiğiniz transferi bir biçimde “çanağa” atabilirsiniz.

 İMARDAN RÜŞVET

 Bitmiyor; bu 162 milyar dolar ile ilgili olmayan ama parasal ifadesi de kolay olmayan imar avantaları var. Dünkü yazımda sözünü ettiğim Bakırköy 46 projesini alalım. Ağaoğlu’na 30 dönüm yerine 50 dönüm inşaat izni tanınması, yükseklik olarak 63 metre yerine 70 metreye “özel proje” kılıfına sokularak ve RTE’nin talimatıyla sağlanan olanak, kamu hazinesinden çıkmıyor ama “kamu”dan çıkıyor. Nasıl? Kentin daha çok betonlaşması, yeşil alan, park hakkının gasbı ve kent silüetinin bozulması, kentliden çalınan, RTE eliyle Ağaoğlu’na bahşedilendir? Parasal karşılığı mı? Toplamı 3 milyar TL olarak hesaplanan projenin üçte biri bu “ihsan” dan gelse, en az 1 milyar TL’dir. Her yılın arsa-bina değerlenmesiyle bu ihsan daha da katlanacaktır.

Peki yıllardır bu türden  imar ihlallerine göz yumarak ne kadar bir rant aktarılmıştır? Bunun için çok özel heyetler kurup hesaplamalar yapılmalıdır ama bu net, kemiksiz bir “avantadır”. Bu avantalar, Ağaoğlu gibilerin kara kaşı -kara gözü için sağlanmaz. Ortaya çıkan rantın bir kısmı, ihsanı bağışlayana rüşvet-bağış olarak geri döner.

Avanta türleri, ülkenin şartlarına, yaşanan konjonktüre göre çeşitlenebilir. Örneğin, İran’ın sattığı doğalgazın karşılığını dolar olarak transfer edememesi sonucu ortaya çıkan sorun, bir avanta imkanı yaratmıştır durduk yerde. Alacağın, altın külçesi biçiminde “ihracat” görüntüsünde yapılması formülü, ortaya, bu para transferini kolaylaştırma sorunu ve bu kolaylığı sağlamanın karşılığı milyonlarca dolarlık rüşvet imkanı çıkarmıştır. Buradan kurulan tezgah, zamanla başkalarına da kara parayı aklama hizmetinde kapasite büyütme imkanı yaratınca, avantalar iyice katlanmıştır. Kapitalizmde her kısıt, her darlık, engel, ortaya rüşvet potansiyelleri çıkarır. Bu da zamana ve mekana bağlı olarak değerlendirilir.

 MERKEZ ŞART…

Peki, ister merkezden, ister yerelden olsun yapılan bu harcamalar sırasında, harcama dışı imar ihlalleri ya da “altın odaklı” kara para operasyonları ile ortaya çıkan rüşvet-‘bağış’ imkanlarını, herkes kendi başına kullanabilir mi? İlgili bakan, ilgili belediye başkanı, ilgili kamu bankası genel müdürü, kimseye çaktırmadan önüne gelen pası gole çevirip kendi hanesine gol yazabilir mi? Olmaz  !... Hele ki AKP gibi RTE patronajındaki bir iktidarda, rejimde  hiç kolay değil; yedirmezler!..

Sürdürülen soruşturmalardan ne çıkar bilinmez, ama bugüne kadar ortaya çıkan ve artık çuvala sığdırılması kolay olmayan mızraklara bakarsak, bu çarkın merkezden yönetilen ve çoğu RTE’nin bilgisi, inisiyatifi dahilinde olan işler olduğu, dosyalara geçmeye başlamıştır.

 HABERSİZ OLMAZ

İran’ın alacağı meselesini ele alalım. İran, Türkiye’ye yıllık tutarı ortalama 10 milyar doları bulan doğalgaz satıyor. Bu kadar alacağı olan bir ülke, bu parayı ABD ambargosu karşısında ne yolla transfer edeceğini, ülkenin başbakanı ile konuşup, mutabakat sağlamadan yapabilir mi? Paranız Halkbank’taki hesabınızda, ne haliniz varsa görün, nasıl çıkaracaksanız çıkarın, demiş olabilir mi RTE? Halkbank’tan sorumlu Ali Babacan, altın dahil ihracattan sorumlu Zafer Çağlayan, birden milyarlarca dolara ulaşan külçe altın ithalini ve ihracatını kimin yaptığını, ne için yaptığını bilmezler mi? Bunu Başbakan’a bildirmezler mi? Bu işe aracı yapılan İranlı Rıza Sarraf’ın rolünden Başbakan habersiz olabilir mi? Özet olarak, Halkbank Genel Müdürü’nün ayakkabı kutusundan çıkan 4,5 milyon doların, Güler’in oğlunun evindeki 6 para kasası ve para sayma makinalarının, Egemen Bağış’a Ortaköy ofisinde teslim edilen milyon dolarların hiçbiri, bal tutanın parmağındaki bal değildir; merkezden adı konmuş, önce kime, nerede teslim edileceği, sonra nerelere harcanacağı, merkezden yönetilen bir para trafiğidir söz konusu olan.

 OLAĞAN İŞLER

Bu işler bir tek bizde böyle değildir; Çoğu ülkede, siyasi partiler, yetkili kurullara beyan ettikleri gelir-giderlerin dışında bir bütçeye sahiptirler. Partiye, yasal sınırların dışından gelen bağış, rüşvet vb gelirler bu bütçede toplanır ve bu bütçeden harcama yapılır. Hele ki iktidar partisinin bu “paralel bütçesi” resmi bütçesini kat be kat aşar. Burada, merkezden ve yerelden her tür rüşvet, ‘bağış’ avanta toplanır ve parti lideri hiçbir sızıntı olmamasına özen gösterir, harcamalar da onun bilgisi olmadan kolay kolay yapılamaz. Harcamalar, ülkeden ülkeye ve havuzda birikenlere göre değişir. Bizde bu kadar yandaş medyanın kendi patronlarının harcadıklarıyla döndüğüne inanana, pek safsın , derim sadece. Yandaş medya bu havuz kaynaklarıyla oluşturulup işletiliyor, bu bilinsin.

 Havuzdan bazı kaçaklar, özel tasarruflar olmaz mı? olur elbette. Çizik yemeyi göze alan, şansını dener, küçük kaçamaklar yapıp birkaç yüzbin doları cebe atmalar bazen görmezlikten de gelinir. Ama genel para akışı tamamen “büyük patron”un kontrolünde olur. Büyük avantalarla ilgili kararlar, iki dudağının arasından çıkarken işin fiyatı da ödeyiciye fısıldanır ve tahsilat çeşitli kişi ve kurumlar üstünden yapılır. Bazen kestaneleri ateşin üstünden alırken el yakmasın diye maşalar, paravan isimler de kullanılır.Çok hassas durumlarda aile efradı da hizmete koşulur.

 BİZDE?

FG Cemaatinin, koalisyon ortağı RTE ve çevresinin defterini dürmek üzere giriştiği yolsuzluk ve rüşvet operasyonları nasıl gelişir,  bilinmez… Ortaya dökülenler az-buz şeyler değil ama resmin tamamı da değil, henüz ucundan bir yerleri. Önce yargı-yürütme, şimdi yargı-yargı arasında başlayan önleme,engelleme çabaları, sonunda bağımsız yargılamaya imkan verirse- ABD ve AB bu konuda yardımlarını esirgemezlerse- bizde de “merkezden yönetilen bir rüşvet havuzu” resmi çıkması çok muhtemeldir. Çünkü, bunun henüz kanıtları ortaya dökülmese de, merkezden yönetilen, gelir ve harcama kararları büyük patronca verilen bir havuz olduğuna dair çok belirti vardır ve başka türlüsü de pek mümkün değildir. Bekleyelim, görelim…

Written by Mustafa Sönmez