Temmuz ayının son gününden bu yana uluslararası medyada bir “Müflis Arjantin” sansasyonu sürdürülüp duruyor. Dışarıda olur da bize hemen ithal edilmez mi? Bizde de başta devlet ajansı AA üstünden sağcı-solcu tüm medyada bir batmış , müflis Arjantin öyküsü var. Sol medya, “Arjantin battı, sıra Türkiye’de” ezberciliğini sürdürüyor, hatta bazı CHP milletvekillerinin imzalarıyla sol gazetelerde bayat, derleme Arjantin yazı dizileri yayınlanıyor bol keseden, hiçbir güncelliği ve analiz değeri olmayan…

Ezbercilik…

Zaten bu medyadan, bu politikacılardan birinci kaynağa inip, haberin sağlamasını yapmalarını beklemek  safdillik olurdu. Oysa haber test edilmeyi gerektiriyordu. Bazı  hedge fonlar Arjantin devletini, hazine kağıtlarının piyasaya sürüldüğü yer olan New York’ta mahkemeye verip alacaklarının tamamını tahsil etmeye girişmişlerdi. Ekonomi Bakanı Kicillof ve Başkan Kirshner bu fonları “akbabalar” olarak adlandırıyorlar ve ödemeyeceğiz diyorlardı. İflas istemek, bu tavırdan ibaretti.. .

Sağduyulu bir gazeteci sormaz mı, 1,5 milyar dolar nedir ki, bir ülke ödeyemesin? Bu “temerrüd”ün önü arkası nedir? Bu bir çaresizlik midir, bir tavır mıdır? Makul bir gazeteci, politikacı bunları sorar ve hatta birinci elden ülke göstergelerine bakar. Bu yapılsaydı, resim başka tür tefsir edilecek ve bugün hala sürdürülen “Müflis Arjantin” söyleminin tuzağına düşülmeyecekti.

Oysa Arjantin gerçeği, finans kapitalin dilediğini yazmayı adet edinmiş medyanın aktardıklarından bir hayli farklı. Hele ki Türkiye -Arjantin benzerliği kurmaya kalkarsanız, ev ödevine iyice gömülmeniz gerekir, ama kim uğraşacak bunlarla!…uuu

Ortak yanlarımız…

Birçok Latin Amerika ülkesi gibi, Türkiye ile Arjantin’in birçok benzerliği var. Bu benzerliği 1930’lardan kurup bugünlere kadar getirebilirsiniz. Dünya kapitalizmi ile entegre olma biçimlerinden; Peronizm-Kemalizm benzerliği kuranlar vardır; 1950 sonrası ithal ikameci birikim tarzı ve onun siyasi uzantılarında benzerlikler vardır ve nihayet 1980 sonrası neoliberal üretim ilişkilerine adaptasyon benzerlikleri, dünya sermayesi ile bütünleşme ve kamu kesimlerinin bonkörce dünya finans kapitalinden borçlanma benzerlikleri vardır. 2000’e gelindiğinde Türkiye ile Arjantin böyle bir dert ile karşı karşıyaydılar. Büyük kamu açıkları, döndürülemeyen dış borçlar, verilen büyük cari açıklar ve sermaye kaçışı ile yerli parada büyük değer kaybı… Çare? IMF’ye gitmek, alınacak IMF kredilerinin karşılığı acı reçetelerle sosyal harcamaları kısmak, özelleştirmeleri uygulamak, maaşları,istihdamı daraltmak,tarım ve hanehalkı desteklerini kaldırmak, bütçeden kısarak borç ödemek…

Türkiye ve Arjantin 2001

Bu acı reçeteye 57.hükümet, Kemal Derviş ile “evet” dedi. Sonuçta AKP’yi Türkiye’nin başına bela edecek bir politik faturayı da zımnen kabullendi.  Arjantin ise  karşı durdu, Türkiye’den farklı olarak borçlarının yüzde 70’ini ödemeyeceğini ilan etti. Bunun üzerine 81 milyar dolarlık alacaklı bankalar Arjantin’i topa tuttu. Arjantin politik iradesi karar vermişti; Bizim uykumuz kaçacağına sizin uykunuz kaçsın; Kriz yeterince perişan etti bizi, size borç ödersek halk açlıktan sokaklara dökülecek. Bu tercih, Arjantin’i uluslararası pazarlarda aforoz etmeye yetti.

Peki Arjantin ne yaptı? Borçlar,  2005’te ve 2010’da yeniden yapılandırıldı ve alacaklılara yeni tahviller verildi. Borçları ve faizlerini ödedi ama kendisi takvim ve şartları belirleyerek…Tabi ki bu durumda yeni sermaye girişi neredeyse kesildi, yabancılar Arjantin’den vebalı gibi uzak durdu.

Arjantin de kendi dolarını devalüe edip ihracatını artırdı, ithalatını kıstı ve sonuçta cari açıklarını sıfırladı. Bugün Arjantin’in cari açığı 2 milyar dolar gibi cüzi bir yerde; Türkiye’ninki 65 milyar dolar ve baş belası.

Farkı Görebilmek…

Arjantin’in New York mahkemelerinde başına gelen, izlediği makro politikalarla ilgili değil. Arjantin, son yıllarda yavaşlasa da ihracatla büyüyen bir ekonomi, işsizliği yüksek değil. Dış borç stoku milli gelirinin yüzde 22 si gibi, bizimki yüzde 50!…Kazandığı kadar döviz harcıyor, o nedenle cari açık sıkışıklığı da yok. Borçlarını ödüyor ama kendi belirlediği koşullarda. Bu nedenle finans kapital için “kötü örnek”…Borçlular tarafından maazallah örnek alınmamalı. Oysa Arjantin de tüm borçlu ülkelere bu vesile ile adeta ders veriyor ve diyor ki, “Hep güçlülerin dediği olacak değil; halkınıza daha ağır yükler bindirmeden karşı taraftan da anlayış beklemek hakkınız ve bunu biraz bedel ödeyerek yapabilirsiniz. Size cömert davranmayabilirler ama olsun, zaten bakın onların para akışları olmadan da ihracatımızı geliştirerek ayakta kalabiliyoruz”.

Arjantin, bulunduğu yer itibariyle bir “model” ülke durumunda değil ama örneğin Türkiye ile kıyaslandığında, uysal, bağımlı-kırılgan bir ülkenin düştüğü durumda da değil. Dış borç yükümlülükleri, dış sermaye girişine bağımlılık vb. yönünden Türkiye ile hiç benzerliği yok; tersine kafa tutarak , gelmezseniz gelmeyin diyebiliyor.

Türkiye bunu diyebiliyor mu? Canı burnunda, alabildiğine kırılgan. Fark da burada…

Written by Mustafa Sönmez