BirGün’e konuşan iktisatçı Mustafa Sönmez “Bu kadar büyük bir enflasyon karşısında merkezî seçimleri ve yerel seçimleri dikkate alarak umursamadıkları için, enflasyonun bu seviyeye çıkmasına Erdoğan sebep oldu” diyor.

Mutlu Erol Kahya

Ekonomist yazar Mustafa Sönmez’le hükümetin asgari ücrete zam yapmama kararını, Şimşek’in emekçilere yüklediği vergi politikalarını, Erdoğan’ın bu hamlelerle kurduğu kısa vadeli çıkış imkânlarını konuştuk.

Hükümet asgari ücrete zam yapmadı. Liberaller ve hükümet yanlıları, asgari ücretin enflasyonu yükselteceğini savunurken, Şimşek de emeklilerin ve asgari ücretlilerin enflasyona ezdirilmediğini açıkladı. Bu tartışmalar hakkında ne düşünüyorsunuz?
Enflasyon son yılların en büyük problemi. Dünyada buradaki kadar büyük bir enflasyon Arjantin dışında yok. Bu kadar büyük bir enflasyon karşısında merkezî seçimleri ve yerel seçimleri dikkate alarak umursamadıkları için, enflasyonun bu seviyeye çıkmasına Erdoğan sebep oldu. Daha sonra görevlendirilen Şimşek de yerel seçimler uyarısı yapılarak doğru dürüst müdahalede bulunmadı bu yangın da büyüdü.

Öncelikle, enflasyona yönelik teşhisler doğru değil. Bunun talepten kaynaklanan enflasyon olduğunu söylüyorlar ancak arz eksikliği gıda ve barınmada çok bariz, bunu görmezden geliyorlar. İkincisi, talep ayağında da talebi köpürtenin gerçek müsebbibini bulmak istemiyorlar. Asgari ücretliler ve emekliler sebebiymiş gibi gösteriyorlar. Halbuki bu iki grup en az tüketebilen kesimler arasında toplumda. TÜİK’in tüketim harcamaları anketine göre yapılan tüketim harcamaların yüzde 20’lik nüfuslara dağıtıldığında, en alttakiler ancak yüzde 7’sini yapabiliyorlar tüketimin. Buna karşılık en üsttekiler yüzde 46’ya kadar harcama yapıyorlar. Dolayısıyla talepten kısarak enflasyonla mücadele edilecekse, o zaman üst kesimin talebini daraltacak adımlar atılması lazım. Ya bu kesimleri vergilendirerek ya da harcama yerine tasarrufa teşvik etmekle olabilirdi. Ama bunu beceremiyor Mehmet Şimşek, onun yerine asgari ücretlileri ve emeklileri hedef aldılar, kolay yolu seçtiler ancak bu işe yaramayacak. Enflasyonun en önemli ayağı arz meselesi, gıda arzı. Yeterince gıda üretimi yok tarım çökertildi çiftçi sürüldü. Bundan dolayı hem bitkisel hem hayvansal ürün üretiminde yetersiz bir üretim var bu da fiyatları yükseltiyor ayrıca tarla ile market arasındaki zincire doğru müdahaleler yapılmadığı için burada da fiyatlar tırmanıyor.

Bir başka husus da Şimşek’e güven duyulmaması. Hem alt gruplar hem üst gruplar, daha çok tüketime yöneliyorlar, mal stokluyorlar, bu yüzden de enflasyonun düzeleceğine yönelik beklentiler bir türlü iyileşmiyor. Burada da politik güvensizlik var hükümete karşı. Erdoğan’a, dolayısıyla Şimşek’e karşı politik güvensizlik var. Bu da talebi mal stoklamayla, bugün alayım yarın bulamam endişesini ortadan kaldırmıyor. Özet olarak bu zihniyet enflasyonla baş edebilecek gibi gözükmüyor.

Tüketimin çoğunluğunu üstsınıflar yapıyor dediniz. Ancak Şimşek’in vergi, bölüşüm politikaları ağırlıkla tabana yayma stratejisine dayanıyor. Çalışanlara, emeğiyle geçinenlere yoğunlaşmış bir vergi politikası var. Bu kriz yalnızca emekçilerin üstüne basılarak mı çözülebilir?
En kolayı vur obalıya. Ama problem öyle bir problem ki istedikleri kadar altsınıfların üzerinde tepinip taleplerini bastırsınlar, bu yetmez. Çünkü çok ağır bir servet transferine neden oldular. Üst gelir gruplarının daha çok palazlanmasına neden oldular, şimdi yapılması gereken bu kesimin talebini daraltmak. Ancak buna dönük bir vergi programı da yok tasarısı da yok, başka bir ciddi önlem de yok. Dolayısıyla bu kesim harcamaya devam ediyor.
Dikkat çeken bir unsur da hizmetlerin fiyatlandırılması. İçinde kira, haberleşme, eğitim, sağlık, yeme-içme, turizm gibi kalemlerin olduğu hizmetler sektöründe çok daha katı bir enflasyon görüyoruz. Yıllığı yüzde 95’e saplanmış, düşmeyen bir enflasyon var. Bu hizmet tüketicileri de ağırlıklı olarak üst gelir grupları. Bunların taleplerinde de bir gerileme olmuyor. Gerileme olmadığı için de büke büke enflasyonu getirebilecekleri yer yüzde 50’nin altı olmaz. Buraya saplanıp kalırlar. Yüzde 50 enflasyon da iki üç yıl üst üste baş edilebilecek bir enflasyon değil, katılaşmış kronik bir enflasyona dönüşür. Dolayısıyla üst gelir gruplarını, firmaları, gücü yeten varlıklı kesimleri, şirketleri, bankaları dikkate almadan, taleplerini bükecek, onlardan kaynaklanan sorunları azaltacak bir adım atmadan enflasyonla baş edilmez. Tarımı ayağa kaldırmadan, tarımsal üretimi canlandırmadan, konut arzını artırmadan, dolayısıyla şu an konut enflasyonu yıllık yüzde 125, bunu düşürmeden enflasyonla baş edebilmek mümkün değil. Bu katılaşır ve kemikleşmiş bir enflasyon olarak topluma sirayet eder ve sürekli politik ve kültürel, sosyal bunalımların ana kaynağı haline gelir. Türkiye bu yola doğru gidiyor.

Asgari ücretlerin zamlanmamasına karşın bir sessizlik hâkim. Hem vergiler emekçileri hedef alıyor, gıda-konut enflasyonu doludizgin ilerliyor. Tüm bu sorunlara karşı hangi taleplerle politika üretilebilir sizce?
Toplumda ekonomik bir mücadele yürütebilmenin araçları kalmamış durumda. Eğer sendikalarla böyle bir mücadele yürütmek mümkün olsaydı sendikalar sokağa dökülürdü ve temmuzda bu zam alınırdı. Türk-İş paralize durumda, DİSK’in gücü yetmiyor. CHP ise bu konuda pasif kalmayı tercih etti. Belki de şöyle bir beklenti içindeler, bırakalım bütün öfke kabarsın, kabardığı noktada sandığa gidelim. Dolayısıyla ekonomik mücadeleyle yol almanın araçları kalmamış durumda Türkiye’de. Bir tek siyasi mücadele kalıyor o da sandık meselesine sıkıştı. Herkes en fazla sandığı bekler durumda, “sandık kurulursa gider oyumuzu kullanırız” diye düşünüyor. Bu çok edilgen bir durum ama maalesef Türkiye bu duruma getirildi. Kitle örgütleri aracılığı ile yapılacak ekonomik mücadelenin zemini kalmadı, kurumları boşaltıldı. O yüzden dönüp dolaşıp sandık mücadelesine geldi konu. Burada da ekonomik mücadele ile işi doğrultamayacağını düşünenler bir an önce erken seçim ifadesini kullanmaya başladılar. Belki de kestirmeden buraya gitmek gerekir.

Peki, yorumunuza dair, malum yerel seçimleri AKP ağır şekilde kaybetti, temel sebeplerden biri olarak da “elde para olmaması” gösterildi, seçim öncesi ücretlere beklenen zam yapılmadı. Peki, birkaç sene Şimşek’in OVP’si uygulandıktan sonra erken seçim kararı alıp, bu iki senede elde birikeni dağıtarak seçim kazanamaz mı?
Bence zor, kurt yediği ayazı unutmaz. Bu toplum öyle bir pahalılık ayazı yiyor ki bunu hiçbir düzeltme, düzenleme telafi edemez gibi gözüküyor. İkincisi, telafi edebilecek noktaya gidebilecekler mi? Gidişat, kendi istedikleri oyunu sahneye koyabilmelerini de mümkün kılmıyor. Bir tek alt gelir gruplarına bastırarak enflasyon düzelmez, daha köklü başka tedbirler lazım. Devlet harcamalarının kısılması lazım, asla burunlarından kıl aldırmıyorlar. Toplumu inandırmaları, güven vermeleri lazım fiyatların düşeceğine dair. Eğri oturup doğru konuşalım, Türkiye toplumunun geçmişte yaşadığı yüksek enflasyonlu krizlerin düze çıkarılması ancak IMF dayağı ile oldu. IMF sopası olmadan enflasyonla mücadele iddiası var. Öyle olmuyor, o sopayı ikame edemiyorlar. IMF’yi işin içine sokmak istemiyorlar ama onun gibi de sopa sallayamıyorlar bir de bu gerçek var. Bunlar kendi içlerinde de ne kadar baskı uygularsa uygulasınlar başarıya götürebilecek gibi görünmüyorlar. O yüzden düze çıkıp da gönül almak çok da mümkün bir senaryo gibi görünmüyor.

Written by Mustafa Sönmez