Turkey’s car-making sector sputters amid economic downturn(Al-Monitor, June 20,2019)
The automotive industry has been a major leg in the economic growth model of Turkey’s…
Küresel kriz şartlarında bir daha görüldü ki, kapitalizmin alev aldığı hallerde imdada hemen devlet itfaiyesi yetişiyor, çeşitli bütçe kaynaklarını, ağırlıkla vergileri, alev alan sisteme sıkıyor, ateşi yatıştırmaya çalışıyor. Buna maliye politikaları ile müdahale deniyor. Ama para politikaları da eşlik ediyor . Faizlerle oynanarak sisteme nefes aldırılıyor. Doğaldır ki, bütün bunların sonucu kamu bütçesine açıklar biçiminde yansıyor.
Küresel kriz deneyiminden görüldü ki, ABD’den çeşitli AB üyelerine kadar birçok ülkede krize yapılan müdahaleler sonucu bütçe açıkları büyüdü, yerel yönetim açıkları büyüdü, sosyal güvenlik kuruluşlarının transfer ihtiyaçları arttı , kamu borçlanma ihtiyacı ve yükü arttı. Ağır faizler ödemeye mecbur kaldılar. Sonuçta kriz, bir noktada devletin mali krizine dönüştü. Ülkelerin kamu açıkları , milli gelirlerinin yüzde 8-10’una, bunun daha da yükseğine çıktı ve iktidarları tatsız kemer sıkma politikalarına da zorladı. Yine ABD’den başlayarak bütün Batı ülkelerinde kamu açıklarını normal oranlara indirmek gibi tatsız bir gündem var. Bu “normalleşmenin” faturasının hangi sınıflara, nasıl ödetileceği ve bunun icraatı , sınıfsal çatışmaları önümüzdeki yıllarda daha da artıracak.
Türkiye’de Bütçe…
Türkiye, özellikle 2001 krizine kadar başı kamu açıklarıyla en çok belada olan bir ülkeydi. “Beş kara delik” diye adlandırılan merkezi bütçe, belediyeler, KİT’ler, SSK, tarım koop.larının açıkları, kamunun sürekli borçlanmasını, bu da faizleri yukarıda tutuyor ve devletten faizle geçinen rantiyeleşmenin önü alınamıyordu.
2001 krizi sonrası, IMF’den alınan krediler ile kamu açıklarını daraltacak bir dizi tatsız önlem ile açıklar azaltılmaya çalışıldı. Tabi ki 2001-2002 döneminin acı önlemlerinin siyasi bedeli ,57. Hükümet ortağı 4 partiyi yüzde 10 barajı altında bırakmak ve AKP’yi iktidara getirmek oldu.
AKP Maliyesi…
AKP iktidara geldiği ilk yılın sonunda kamu açıkları, milli gelirin yüzde 8’i dolayındaydı. AKP, IMF’nin “mali disiplin” reçetelerini harfiyen uyguladı, kamu harcamalarını kıstı, dış para girişi ile büyüme süreklilik kazanınca dolaylı vergiye dayanan toplam vergi gelirleri de arttı. Yanı sıra önceki hükümetin altyapısı hazırladığı özelleştirmeler hızlandırıldı. Öyle ki 2013 sonuna gelindiğinde 60 milyar dolara yaklaştı özelleştirme gelirleri…Dış para girişi ile borçlanma maliyetleri de azalınca bütçe açıkları hızla düşmeye başladı ve 2008 sonunda başlayan küresel krizin sarsıntısına kadar açıklar milli gelirin yüzde 1,5’una kadar düştü. Küresel krizin etkisiyle 2009’da yaşanan yüzde 5’e yakın daralmayı aşmak için AKP rejimi de kamu kaynaklarını kullandı ; açığı yüzde 5,5’a çıkaracak kadar yangına su sıktı ve ateşi söndürtüp kaçmış yabancı parayı yeniden çekti, arabayı rayına oturttu.
Kamu maliyesi, yabancılar için yatırım yapılacak bir ülkenin önemli göstergesi. Onlar için adeta, ülkenin itfaiyesinin sıhhat göstergesi. Açık büyükse yatırıma çekiniyorlar ama açık düşük, hatta kamu borç yükü makul düzeyse, birçok kırılganlığa rağmen yatırım kararı verebiliyorlar. Türkiye’de AKP rejimi, özellikle bunu düşünerek kamu açıklarına dikkat ediyor, özelleştirmeleri hiç eksik etmiyor. Ankara’daki Saracoğlu Mahallesi’ni bile satılığa çıkardı!…
Baruthane…?
Yine de ekonomi küçülme sinyalleri verince, tüketime dayalı vergilerde azalma, ithalata dayalı KDV’lerde düşüş yaşanıyor. Yabancılar gelsin diye devlet bono faizleri artırılıyor . SGK’nın açıkları büyüyor ve bütçeden aktarım ihtiyacı hızlanıyor. Belediyelerin bütçeden finans ihtiyaçları azalmıyor, artıyor. Bütün bunlar kamu maliyesi teknesinin yavaş yavaş su almasına neden oluyor. 2014’ün ilk yarısı, merkezi bütçenin giderlerinin gelirlerinden 3 puan daha önde gittiğini ve şimdiden 3,5 milyar TL açık verildiğini gösteriyor.
AKP rejiminin 2015 genel seçimi öncesi kamu maliyesine çok işi düşecek. Hem seçmeni avuçta tutmak için popülist harcamalar yapmak için buna ihtiyacı var, hem de dış para girişinin azalması ile ateşi düşmeyen dövizin yüksek seyrinin yarattığı tahribatı onarmak için kamu kaynaklarına ihtiyaç var. Dövizi frenlemek için yüksek seyreden faiz ayrı bir fatura çıkardığı için işletmelere, bunun da yıkımını önlemek için kamu bütçelerine ihtiyaç var.
Özetle, Merkezi bütçe, yerel yönetim bütçeleri, SGK, bazı fonlar, KİT bütçeleri, AKP rejiminin “barut”u…Bu barut azalır ya da fırtınada ıslanırsa, iyi gitmeyen dış şartlarla, artan enflasyonla, işsizlikle, düşen üretim sorunları ile , iç pazarın daralması ile mücadele etmek için eli ayağı bağlı olacak rejimin.
Şu anki baruthanenin görünümü, fena değil gibi görünüyor ama şemsiye ters dönebilir. Büyüme düşünce vergi geliri azalır, buna karşılık harcamalar katıdır, kısmak kolay değildir. Borçlanma yüksek faizlerle yapılınca bütçenin daha büyük kısmı faize gitmeye başlar. Bununla beraber, milli gelirin yüzde 1-1,5’u düzeyinde seyreden açığın, yüzde 3-4’e kadar çıkmasını göze alacak bol kepçe , seçmen tavlayıcı politikalar söz konusu olacaktır.
Özellikle muhalefetin, kamu maliyesi isimli “yara bandı”nı ya da baruthaneyi unutmaması gerekiyor…