Mustafa Sönmez

17.07.2010, Cumartesi
Ne global ekonomi, ne de onun parçası Türkiye ekonomisi, beklenen “toparlanma”yı gerçekleştiriyor. Ortadaki duruma ne öldüren, ne onduran ifadesini kullanmak yanlış olamasa gerek. Ölümü görünce devletine sıkı sıkı sarılan ülke burjuvazileri, büyük bütçe açıklarına ve kamu borç stoku artışlarına yol açan devlet desteklerini aldılar ama öte yanda devletin mali krizi zuhur etti. Özelilkle Avrupa, şimdi bununla baş etmeye çalışıyor. ABD, mali disipline yönelen AB’ye, “şimdi zamanı mı mali istikrarın, açılın ki rahatlayalım” telkininde bulunsa da söz dinletemiyor. ABD, Çin’i de iç pazarını açmaya, parasını değerlendirerek ithalatını artırmaya zorluyor. İşe yarayacak mı? Günün göstergeleri ile bir düşüp bir çıkan borsalar tat vermiyor:2010 ve 2011 için öngörülen büyüme hedefleri daha mütevazi yerlere çekiliyor. Büyümede umut bağlanan Asya bile, gelişmiş merkez ülkeler toparlanma sinyali vermedikçe tam manasıyla toparlanamıyor. Şartlar, öldürmüyor ama ondurmuyor da. Belli ki uzun sürecek bir resesyona kapı araladı dünya.

***

Dünyanın hali ne öldüren ne onduran olursa, Türkiye’nin hali farklı bir şey mi olur? Art arda açıklanan göstergelerin toplamında bir “toparlanma” belirtisi var mı? Yok. Daha betere gidiş var mı? O da yok. Yani öldürmeyen, ondurmayan hal, Türkiye için de geçerli. İstihdama bakıyorsunuz, güya işsizlik Nisan’da yüzde 12’ye inmiş. Biraz detaya girince kazın ayağının öyle olmadığı ortaya çıkıyor. Geçen Nisan’a göre yaratılmış görünen 1 milyon 803 bin istihdamın 664 bini yani yüzde 37’si tarım istihdamında artıştan kaynaklanıyor. Olacak şey değil. Çünkü tarım gelirinin yüzde 3’ün üstünde daraldığı açıklandı geçenlerde. Peki daralan bir tarım nasıl bu kadar istihdama imkan veriyor? Saçmalık!…Başka bir şey değil…

Tarım dışı istihdamın ise , kriz öncesine , yani 2008 Nisan’a göre yüzde 4,4 arttığı görülüyor.Peki artış imalat sanayide mi? Hayır.Sanayi işçilerinin hala 100 bini işinin başına dönememiş. Ama sanayide üretim, ciro artışı yüksek. Yine bildik hastalık: İstihdamsız büyüme… Ticaret sektöründeki istihdam kayıpları da yerine konamamış…

Resmi işsizlik yüzde 12 görünüyor ama bunun turizm, inşaat, tarım gibi mevsimsel özelliklerle de ilgisi unutulmamalı. Dahası, umudunu yitirmişleri eklediğinizde gerçek işsizliğin yüzde 18,5’a vurduğunu görüyorsunuz. Biraz inşaatta, ama daha çok da hizmet sektöründe istihdam toparlanması varsa da istihdamın kalitesi kötüleşiyor. 14 Temmuz’daki yazımda bahsettim. Özel sektör istihdamının yüzde 40’ı kayıt dışı. Yani kaçak çalıştırılıyor işçiler:Vergisiz,sigortasız…Öyle,böyle değil , 3,5 milyon kaçak ücretliden söz ediyoruz. Toplamda yıllık 14 milyar TL’yi bulan bir vergi ve sigorta kaybı.Ya da sermayeye bağış…

***

İlk çeyreğin büyüme temposu ikinci çeyrekte sürmedi, ikinci yarıda da bir hayli tempo kaybeder. Sonuçta Türkiye, 2010’u yüzde 5 büyüme ile kapasa bile ancak 2008’in milli gelir pastası büyüklüğünü yeniden yakalamış olacak. Ama bu arada nüfus yılda yüzde 1,5 artıyor. İki yılda neredeyse 2 milyon nüfus eklendi sofraya. Yüzde 5 büyüme, 2008’e döndürür ama Türkiye’nin nüfusu bu arada 2 milyon artarak 73,5 milyon olacak 2010’un sonunda. Yani, bakmayın büyüme nutuklarına, sonuçta dilimler küçülüyor.

***

Öldürmüyor, ama ileriye dönük kırılganlıklar taşıyarak “ondurmayı” bilinmeze erteliyor bu ekonomik süreç. Nedir bu kırılganlıklar? Birincisi büyüme, cari açık artışı ile at başı gidiyor. Ekonomi ancak dış kaynakla büyüyor ve ithalata bağımlı büyüyor. Bu da döviz açığını yani cari açığı büyütüyor. Bakın, ilk 5 ayda yeniden 17,4 milyar dolara çıktı cari açık. Geçen yıl, ekonomi küçülmüşken 5 milyar dolardı. Kriz öncesinde, 2008’in ilk 5 ayında 22,4 milyar dolardı, 2007’de de 16,4 milyar dolar…Yani , şimdi 2007, 2008’deki kabusa dönüyoruz. Milli gelirin yüzde 6 üstünde cari açık, kreditörler için iyi bir gösterge değil. Bunların döviz açığı çok, döndüremeyebilirler, diye düşünür ve ancak daha yüksek faizle borç verirler. Buna doğru gidiyor yeniden Türkiye..

İkinci kırılganlık bütçede…İthalat patlayıp iç pazar tahrik edilince KDV-ÖTV’ler ile vergi gelirleri artmış göründü. Sıhhatli bütçe kaynağı değil bunlar. Harcama kalemine bakınca, SGK açıkları ve faiz kalemi almış başını gidiyor. Hükümet mali kural ile borç verenlere güvence verecekti, yüksek bütçe açığımız olmayacak, gelişigüzel kamu borçlanmasına gitmeyeceğiz diye. Mali kural TBMM’ye inmedi. Belli ki erken seçime bol kepçe ile girmek istiyor Recep Bey…Sonrası Allah kerim…

Written by Mustafa Sönmez