Mustafa Sönmez

25.o8.2010, Çarşamba
Kürt politik hareketinin gündeminin ilk sırasına oturtulan “demokratik özerklik”, şimdiden körlerin fil tarifine döndü. AKP’nin ağır topu, Başbakan yardımcısı Cemil Çicek’e sorarsanız, “Demokratik özerklik denilen şey, Türkiye’de Kuzey Irak’taki yapıya benzer bir yapı oluşturmaktır… Türkiye’de bir model oluşsun, sonra da şimdi bağımsızlık ilan etmek risklidir bunun bedeli var, konjonktür ileride uygun olduğunda da biz varmak istediğimiz yere varalım”… Diyarbakır Belediye Başkanı Osman Baydemir’e sorarsanız, o, belediye önündeki gönderde Türk bayrağının yanında sarı-yeşil-kırmızı bayrağın dalgalandığı bir yapılanmadır, ama sadece Güneydoğu’ya ait değil, tüm Türkiye’ye önerilecek bir modeldir.

Dostum Ertuğrul Kürkçü, “Kürtlerin istediğini biz de istiyoruz: Her il, her belediye kendi özerk yönetimine sahip olsun. Bu özerk yönetimler bir araya gelerek demokratik bir cumhuriyet altında her milliyet ve inançtan yurttaşı birleştirsin” diyor (26 Temmuz 2010,bianet.org).

***
Kürt siyasi hareketinin yol haritasının odağına yerleştirdiği bu “proje”yi, “ Türkiye genelinde yerel yönetimleri güçlendirmek” hedefi olarak anlamak mümkün olabilirdi. Ama BDP’nin, Abdullah Öcalan’ın ifadelerinden öyle bir şey çıkmıyor. Şunu biliyoruz: Türkiye, Avrupa Konseyi tarafından hazırlanan ve üye devletlerin imzasına açılan Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı’nı önemli maddelerine çekince koyarak 1988’de imzalamıştı. Bu şart, yerel yönetimlerin özerkliği kavramını; “yerel makamların, kanunlarla belirtilen sınırlar çerçevesinde, kamu işlerinin önemli bir bölümünü kendi sorumlulukları altında ve yerel halkın çıkarları doğrultusunda düzenleme ve yönetme hakkı ve imkânı” olarak tanımlamakta. Kürt siyasetinin muradı bu mudur? Bu ise, bunu öncelikle ve ağırlıkla Kürt sorunu ile ilişkilendirme neyin nesi? O zaman, çıkarsınız ortaya, TBMM’de grubunuz var ve dersiniz ki, biz bütün Türkiye için Yerel Yönetimler Özerklik Şartı’nın uygulanmasını istiyoruz. Bu konuda yanınıza CHP’den, başka partilerden milletvekilleri de bulursunuz, Türkiye’deki birçok meslek örgütü, sendika, demokratik unsur böyle bir talebi elbirliği ile hayata geçirmeye niye hayır desin ? AB desteği de cabası…Ama bu da değil. PKK-BDP’nin “demokratik özerklik” modeli, her zaman olduğu gibi- öncelikle Kürtlerin yoğunlukla yaşadığı bölge için istedikleri bir şey. Yani diyorlar ki, “Kürt illeri”nde demokratik özerklik uygulansın. Bölgede seçilecek yönetime , merkezin birçok yetkisi devredilsin. Hangileri ? O başlığın altı muhtelif…Vergi salmadan yerel futbol ligi düzenlemeye kadar bir aşure var orada. Diyelim ki, böyle bir şey oldu: İspanya’nın en zengin ulusu Katalanların, üniter İspanya içinde “özerk bölge” olmalarına benzer bir yapı, yoksul Güneydoğu’da bir şekilde gerçekleşti… Kürtlerin hangi derdine çare olacaksa bu model, söyler misiniz, bölge dışındaki milyonlarca Kürt’e ne getirecek? Mesela İstanbul, Ege,Çukurova’daki Kürtler, Güneydoğu’daki “özerk” bölgenin nimetlerinden- neler olacaksa o nimetler– nasıl yararlanacaklar? Eğer Kürt nüfusun en az yüzde 40-50’si bölge dışında, ülkenin gelişmiş bölgelerinde yaşıyor ve onların birçoğunun Kürt kimliği ile kültürel hakları ile ilgili talepleri bulundukları bölgelerde sürüyorsa, o zaman bölge temelli bir proje Batı’daki Kürtleri nasıl kucaklayacak?

Mesele merkezi devletin yetkilerini yerele devrederek demokratikleşme ise, bu niye sadece Güneydoğu için isteniyor ve BDP-ki Türkiye partisi olduğu, tüm Türk-Kürt ezilenler için ortak adres olduğu iddiasındadır- neden bu modeli tüm Türkiye için geçerli ve tüm ilerici-demokrat unsurlarca ortak bir program ve mücadele eylem alanı olarak takdim etmemekte, tersine, bölgeselleştirmektedir? “Biz yaparız, öteki bölgeler de örnek alır” mı denilmek istenmektedir? Diğer bölgelerdeki Kürtleri ,zımnen, asimile olmuş, Türkleşmiş Kürtler olarak mı görmekteler ?

***
Elbette, yereli demokratikleştirme, yetki ve sorumlulukta yerele inisiyatif tanıma gerekli. Bu, herkesin demokratik talebi. Ama bunu belli bir etnisitenin yaşadığı bölgenin ihtiyacı ve projesi olarak takdim, hem inandırıcı, hem de gerekli değil. Kürtler ülkenin tüm coğrafyalarında. Bölge esaslı “proje”ler, sözel olarak savunulurken bile, ayrılıkçılık, bölücülük ile yaftalanmaktan kurtulamaz. Bu “kör, bulanık hedef” adına sürdürülen her gayret, ülke genelinde kutuplaşmayı, Batı bölgelerindeki Kürtlere tacizi ve linç kültürünü beslemeyi getirir. Bu gerilim ikliminden olabildiğince kaçınılmalıdır.

Kürtlerin varlık ve kimliklerini güvenceye alarak eşit yurttaşlardan oluşan bir ortak yönetim oluşturma amaçlı önerilerini tartışmaya, dinlemeye açık olmalıyız. Ama, bu ülkede sadece Güneydoğulu Kürtler yaşamıyor. Batı’daki Kürtler ve demokrasi talebi olan Türkler, Araplar, Çerkezler, diğer etnik kimlikler de var. Herkesin ekonomik, politik, kültürel beklentilerini kucaklayacak çözümleri, kendimizi odağa, merkeze koymadan, gerilim yaratmadan, herkesin hassasiyetine saygı duyarak tartışmalıyız. Bunu yapmaktan başka çaremiz de yok.

Written by Mustafa Sönmez