AKP rejiminin ve RTE’nin kaderini belirleyecek etkenlerden biri sermaye sınıfının tavrı. Burada yekpare bir sınıftan söz etmediğim açık. Ekonomik olarak aralarında paylaşım kavgası olsa da, esasen sekülerlik ve “parlamenter demokrasi anlayışı” üstünden ayrışan sermayenin iki kanadının, Gezi depremi sonrası biri birlerine karşı hal ve duruşları, hamleleri merak konusu.

Taraflardan İslami olanına “nurjuvazi” deniyor. Bunlardan “milli görüş” kökenli olanlar MÜSİAD’da, Gülen cemaati kökenliler ise TUSKON’da örgütlüler. Taraflardan laik bilenen ve yüzü AB’ye ve onun normlarına daha dönük olarak bilineni ise “büyük burjuvazi”. Bunların TÜSİAD’da örgütlü oldukları, aynı hamurdan orta ve küçük işletmeleri de daha geniş bir halkada TÜRKONFED olarak örgütledikleri biliniyor.(*)

NURJUVAZİ ?

Anadolu kaplanları olarak nitelenen nurjuvaziyi, Anadolu’da sessizce büyüyen, küreselleşmenin tanıdığı fırsatları iyi değerlendiren, Gülen cemaatinin inisyatifi ile de güçlü iç dayanışma ağları kurarak dünya pazarlarında başarılara imza atan, yüksek ekonomik performansla  iç bünyesindeki dayanışmayı daha da sağlamlaştıran ve AKP rejiminin devlet rantından faydalanan kesimi olarak nitelemek pek moda (Örnek için bkz Aydın Uğur, Endişeli Nurjuvazi, 4 Temmuz Radikal) . Nurjuvazi için bu nitelemelerin yarısı doğru, yarısı yanlış. Bu kesimin iç dayanışma ağları olduğu ve AKP rejiminin devlet rantlarından sınırsızca faydalandıkları doğru ama Türkiye’nin ve dünyanın genel büyüme dinamiklerinin üstünde, bundan kaynaklanan bir başarı öyküleri olduğu çok abartılı, hatta yanlış bir önerme. Bilinmeli ki, bu kesim, öteden beri Türkiye kapitalizminin işbölümünden rol alarak var oldu. Kâh bayii, toptancı, temsilci, kâh büyük burjuvazinin artık kârlı bulmadığı ve terk ettiği sanayileri, hem İstanbul ve çevresinde hem de Kayseri, Konya, G.Antep, Denizli gibi sanayi vahalarında üreterek boy attı. Gıda, tekstil, mobilya, hatta demir-çelik gibi sektörlerin bu sanayicileri, ucuz ve örgütsüz emekle, ithalata bağımlı üretim ve ihracat yapan, Türkiye sanayiinin tipik defolarından malul bir kesim. Nurjuvazi, diğer kazanç alanlarından da eksik olmadı elbette. AKP rejiminde hiçbir TOKİ, özelleştirme, kamu ihalesinden eksik olmadılar, eğitim, sağlık gibi metalaştırılan hizmetlerden eksik olmadılar ve dış kaynağa dayalı yıllık yüzde 5’lik büyüme katarına atlayarak paylarını kapmaya baktılar. Ortada orijinal hiçbir şey yok.

 BÜYÜK BURJUVAZİ

Peki nurjuvazi, bu 10 yıldır dış kaynak haznesinden akan çeşmeden kovasını doldurmaya bakarken büyük burjuvazi ne yaptı? Onlar da  AKP’li yıllara  dominant güç olarak başladılar. Dış ekonomik odaklarla ana bağları kurmuş fraksiyon olarak, dış kaynağa dayalı büyümeden, eskiden olduğu gibi paylarını aldılar. Özelleştirme böreğinin en  has dilimlerini aldılar, dış kaynak girişine aracılık yapan finansörler olarak hem özelden hem devletten katmerli faizlerini aldılar, İstanbul rantından aslan payını aldılar, büyük enerji lisansları kaptılar vs. Bazıları-Doğuş,Ciner,Demirören gibi- devlet rantlarından daha fazla yararlanmak için medyalarını da devletlûnun hizmetine vererek dönemden fazladan yararlanmayı ihmal etmediler elbette. Böylece RTE, nurjuvaziye ek olarak burjuvaziden biat etmiş bu grupların da desteği ile iyice cüretkâr oldu. 

Büyüme çarkı döndüğü sürece nurjuvazi daha da palazlanırken burjuvazi de cesameti ve köşeleri önceden kapmış olmanın avantajı ile büyümesini sürdürdü. Ama bununla bitmedi. RTE, inşa etmek istediği toplum projesine TÜSİAD’dan itiraz istemedi. 28 Şubatçısınız, diye korkuttu, içlerinden Aydın Doğan’a uyguladığı sindirme yöntemleriyle, diğerlerini de tehdit etti.

 AKP’YE TAVIR

 İzlediği ekonomik programların kırılganlık yarattığını ve geleceği olmadığını bilse de TÜSİAD esaslı muhalefet yapmıyor, AKP’yi daha çok AB rotasında tutmaya çalışıyordu ama en çok da toplumun geneline giydirmek istediği deli gömleğinden tedirginlik duyuyor, hukuk dışılığın yarattığı gerilimlerin toplumda bir patlamaya yol açacağından endişe ediyor ama bunu seslendiremiyordu, ta ki Gezi isyanına kadar. Gezi, TÜSİAD’ın da dilini çözdü ve konuşur kıldı.

Şimdi nurjuvazi ile burjuvazinin AKP ile ilgili tercihleri daha netleşiyor. TÜSİAD da artık hukuka saygı, AB türü demokrasi ve haklara saygı taleplerinin ardında durmaktan kaçmıyor. “Ilımlı İslam” formülünden soğuyan ABD ve AB’den aldığı sinyallerin de etkisiyle tabii.

AKP’ye kayıtsız bağlı nurjuvazi ile itirazlarını dillendiren burjuvazi esaslı bir çatışmaya girerler mi? Sanmam. Nurjuvazinin böyle bir lüksü yok. Türkiye kapitalizmi artık,  1980 öncesinin , hatta 2000 öncesinin kapitalizmi değil. Milli gelirinin yarısı kadar dış ticarete açılmış, milli gelirinin yarısına yakın dış borç stoklamış bir ülkeden söz ediyoruz artık.  Nurjuvazisi de, burjuvazisi de bu dışa açılmışlığın rüzgârlarının tesiri altında. Hem de iyice kırılganlaşmış, içeri dönme opsiyonu kalmamış bir kapitalizm bu. Dolayısıyla, çatışma yerine bir uzlaşı yolu bulmaya daha çok gayret edecekler. Buradan, RTE’den kaynaklanan sivrilikleri törpüleyip ABD, AB onaylı, merkez sağa meyletmiş bir AKP restorasyonu da mümkün olabilir, AKP’den bu muhtevada yeni bir parti doğurmak da…Ama eskiyle devam edilmeyeceği çok açık.

Emek ve demokrasi güçleri, kendi yol haritalarını oluştururken, sermaye sınıfı içindeki olası çatışma  ve uzlaşıların ortaya çıkaracağı fırsat ve riskleri de iyi takip etmek durumundadırlar.

(*)Meraklısına, Friedrich Ebert Yayını olarak çıkan Türkiye’de İş Dünyasının Örgütleri ve Yönelimleri, kitabımı öneririm.)

 

Written by Mustafa Sönmez