AKP, propaganda stratejisini, 12 yıllık büyüme çıktıları üstüne kurmuş. Propaganda metinlerinde, “Onlar konuşur Ak Parti yapar” sloganı ile biten bütün öyküler, geçmişte yapılanlarla ilgili; Otoyollar, duble yollar, tüneller, hızlı trenler, sivil havacılık, sağlığa erişim, konut yatırımları v.s…
Tayyip Erdoğan da işgal ettiği CB makamının tarafsızlık ilkesini elinin tersiyle itip meydan meydan dolaşırken hep geçmişten dem vuruyor ve devamını getirmenin yolunun başkanlıktan geçtiğini , bunun için de adını vermeden AKP’ye oy istiyor. Ama umutsuzluğu artıyor.Çünkü meydanlar hiç de onu başkan yapacak sinyaller göndermiyor. Hiç olmasa, AKP’yi iktidarda ya da güçlü koalisyon ortağı tutacak bir sonuca da razı olmaya meyilli. Hile-hurda bu sonucu elde etmek isteyecekler. Tersi durum-maazallah !- RTE ve çevresini Anayasayı ihlalden yargı karşısına çıkmaktan kurtaramayacak ki, adil yargılama ile ağırlaştırılmış müebbete kadar gidebilirler, diyor hukukçular.

Artık olmaz
“Büyümeye devam”, “İkinci yarı başlıyor” , hem inandırıcı değil hem de son 3 yılın verilerinden de görülüyor ki, artık olanaksız. AKP, 2001 krizini aşmaya odaklı Derviş-IMF işbirliği acı reçeteli “reformlar”ın meyvesini 2003-2011 döneminde ağzını şapırdatarak ve hovardaca yedi. Yılda 40 milyar dolara ulaşan dış kaynak girişini neredeyse tamamen iç pazara odaklı bir büyümeye kanalize etti. İnşaat odaklı bir büyüme ile hem kendi burjuvazisini imal etti hem de onlara yaslanarak Ak faşizmini yükseltti. Büyüme, dolaylı vergileri, özelleştirme, kamu varlıklarının likit hale getirilmesini sağladıkça, seçmene şirin gelen kamu yatırımları, sağlık hizmetleri , belediye hizmetleri de artırıldı ve AKP, “projeci, çalışkan” parti olarak göz doldurdu, oylarını yüzde 30’lardan yüzde 50’lere kadar tırmandırdı. Ama artık olmaz.
İklim değişti
Artık, onlar konuşur, biz yaparız, deseler de yapacakları iklim kalmadı. Milli gelirin yüzde 9’una varıncaya kadar cari açık verdikleri halde dışarıdan bu açığı karşılayan dış kaynak bolluğu artık yok. Para geri çekildi, ya da iştahı azaldı. Bunda hem içeride artan ekonomik ve politik riskler hem de ve daha önemlisi dışarıda ABD’de değişen para ikliminin etkisi var. Dış para girişi hızla azalınca, dolar kuru da tırmandı ve onu frenlemek için yükseltilen faizler, iç pazarı soğuttu. İç pazara dayalı büyümeye alışmış konuttan otomotiv,beyaz eşyaya tüm kesimlerin işleri yavaşladı, tüketici kredi kullanmaz oldu, ya da kullanırken iki kez hesap yapar oldu. Dahası aldığı kredileri ödeyememe endişesine kapıldı. Kısaca büyü bozuldu. Onlar konuşur biz yaparız, artık mümkün değil.
2015’in büyümesi
2012’den bu yana yüzde 2-4 patikasına, ortalaması yüzde 3’e düşen büyüme resmi işsizliği yüzde 11’i bulmuş bu toplumu kesmez. Nitekim, 2015 büyümesi de taş çatlasa yüzde 3’ü geçmeyecek. İlk çeyreğe ilişkin büyüme verisi Haziran sonunda açıklanacak ama öncü göstergeler ancak yüzde 1,5’luk bir büyüme gösteriyor. Sanayi üretimi 2014’iin son çeyreğine göre yüzde 1,2 artış gösterdi. İç talepte kıpırdama var. Ama ihracat iyi gitmiyor. 3 milyar dolarlık altın ihracatı bir kenara konulursa, ihracat önceki çeyreğe oranla yüzde 2 daha düşük. İthalat da bir miktar geriledi (yüzde 0,4). Dikkat çeken şey, kamu harcamalarında artış. Bu da seçimlerle ilgili. Çeyrekten çeyreğe yüzde 2.5’lik artış var. Yıllık büyüme yüzde 1.5 olarak görünüyor ama , bu geçen çeyrek ekonomi yüzde 4 büyüdüğü için baz etkisinden kaynaklanıyor. İlk çeyrekteki büyüme hızı temposunu korur, ikinci ve sonraki çeyreklerde yıllık büyüme sürse de yıllık artış yüzde 3’ü ancak bulacak. Ama zor. Neden zor. Çünkü, 7 haziran sonrası bir dizi bilinmezlik var. Birincisi politik risk. Nasıl bir iktidar ortaya çıkacak ? Koalisyon mu? Kiminle, nasıl? Ne tür bir program olacak? Yabancı para sahipleri bunu gözlerken, Türkiye pazarının tek yatırım alternatifleri olmadıklarını biliyorlar elbette ve Fed’in Haziran olmasa da Eylül’de faizi artırması ile şemsiye iyice ters dönebilir.

Demokrasi-adalet…
Onlar konuşur, AKP artık yapamaz. AKP yapamaz da muhalifleri, CHP,MHP iktidara gelirse yapabilir mi? Zor…Büyümeyi yakın vadede tırmandırmak zor, hele geride bırakılmış enkaz ile…
“İş-aş veremedik, demokrasi, adalet verelim” derlerse, belki tatmin yaratabilirler. Hem onu hem ötekini vermede bocalamaları ise en kötüsü olur…

Written by Mustafa Sönmez