Kara parayla ucuz siyaset…
Nisan ayında yapılan düzenleme ile vatandaşların limitsiz bir şekilde Türkiye’ye döviz sokmasının önü açılmıştı. Önceki…
Cumhuriyet tarihinin en karanlık, şaibeli, ama bir o kadar da büyük mali portresine sahip projesine kazma vuruluyor. 17 Aralık ve 25 Aralık rüşvet ve yolsuzluk operasyonlarında adı geçen firma grubunun AKP rejimi ile birlikte hayata geçirmeyi planladığı projenin temeli atılıyor atılmasına ama bu pilav daha çok su kaldırır, çok gürültkoparır ; Yüce Divan’ın baş davalarından biri olacak potansiyelde.
Üçüncü havalimanından söz ediyorum. Hem İstanbul’un akciğerlerine kastediyor, hem devamında Kuzey ormanlarını, su havzalarını tehdit ediyor, Karadeniz’in, Marmara’nın florasına bile kastedecek bir dehşet. Çevresel felaket potansiyeli kadar kamusal kaynakları yağmalamanın da zirve yaptığı bir proje bu.
Megalar
3.Havalimanı, RTE’nin inşaat odaklı büyüme modelinin “ikinci aşaması”nın ürünlerinden. TOKİ öncülüğünde inşaat odaklı büyümeyi konut üstünden hızlandıran ve kentsel, ulaştırma altyapı yatırımları ile yanı başında organik “nurjuvazi”ler yetiştiren RTE rejimi, 2011 seçim kampanyasında mega projelerini ana tema yaptı. 3. Köprü dedi, 3. Havalimanı dedi, Kanal İstanbul ve yeni İstanbul dedi. Bütün bu projelerin bir kere yeri sorunluydu. İstanbul’un kuzeyi, yani İstanbul’un ormanlarının, su havzalarının yer aldığı bölge…
Oysa, İstanbul’un Anayasası sayılan Çevre Düzeni Planı’nda, üçüncü köprü yer almaz, üçüncü havaalanı için öngörülen bölge Silivri-Gazitepe’dir. Çevre Düzeni Planı, Kuzey ormanlarının yer aldığı bölgeye hiçbir yatırım yapılmamasını öngördüğü halde, bu bölgeye mega projeler imal etti RTE…
Akıl dışı…
Tamamlandığında dünyanın en büyük havalimanlarından biri olması hedeflenen yeni İstanbul havalimanı ihalesi 3 Mayıs 2013 tarihinde yapıldı. Limak-Kolin-Cengiz-Mapa-Kalyon Ortak Girişim Gurubu İstanbul’un üçüncü havalimanını inşa etme ve 25 yıl boyunca işletme hakkını KDV hariç 22 milyar 152 milyon Avroluk bir teklifle aldı. Aldı almasına ama, proje hiçbir aklıselimin, vicdanın kabul edeceği bir proje değil.
Örneğinbu ihale ile ilgili olarak Bahçeşehir Üniversitesi araştırma kuruluşu Betam bir araştırma notu hazırladı ve şöyle bir giriş yer aldı notta; “ Bu ihale Cumhuriyet tarihinin en yüksek meblağlı ihalesi olarak kayıtlara geçerken beraberinde bu kadar büyük havalimanına gerek olup olmadığı ve aynı zamanda havalimanın özel işletme olarak kârlı olup olamayacağı tartışmasını da gündeme getirdi.” Prof.Dr.Seyfettin Gürsel’in yönettiği Betam, Konsorsuyumun altına girdiği bedeli karşılayacak kadar bir kârlılığa ulaşmasının, istikrarlı yüksek bir büyümeye bağlı olduğunu , bunun da şüphe götürdüğünü belirtiyordu. Bir o kadar önemlisi, yeni havalimanı için kiralanan 7400 hektarlık alanın aşırılığı sorgulanıyordu. Betam, Atatürk Havalimanı’nın 45 milyonluk yolcu trafiği ile 1178 hektarlık bir alanda faaliyet gösterdiğini hatırlatıyordu. Yüksek ekonomik büyümeye dayalı olarak yüksek yolcu artışı 150 milyonluk kapasiteye ulaşsa bile, ihtiyaç duyulacak alan en çok 3500 hektar olur, peki artı 3900 hektar neden tahsis edildi, sorusunu soruyordu Betam. Neden neredeyse 4 bin hektarlık fazladan arsa tahsisi? Betam’ın bu sorusuna yanıt gelmedi
Bu “çılgın” projelerin yaratacağı etkiler Tema Vakfı önderliğinde de bilimsel bir rapor haline getirildi . On altı bilim insanının katkısıyla yedi aylık bir çalışma sonucunda oluşturulan çıktıların aktarıldığı raporda, projelerin; İstanbul’un yaşam destek sistemleri olan kuzey ormanları, su havzaları, tarım ve mera alanları, yer altı suları ile biyolojik çeşitlilik üzerinde büyük tehditler yarattığı belirtildi.
Havuz grup ve Fezleke…
Projenin hukuk ve toplumsal yarar karşıtlığı , yargıya da yansıdı. 3. Havalimanı inşası için verilen ÇED olumlu kararının yürütmesine karşı, bir grup avukat dava açtı. Projenin tarımsal alanları yok edeceği, doğal hayatı olumsuz etkileyeceği, iklim değişikliğini hızlandıracağı vb. gerekçelerle yürütmeyi durdurma talep edildi. İstanbul 4. İdare Mahkemesi de 21 Ocak 2014’te durdurma kararı verdi. Bu da engelleyemedi proje bileşeni patronlar grubunu ve RTE rejimini.
Bu ittifak, 17 -25 Aralık operasyonları sonucu hazırlanan fezlekelerde “örgüt” olmakla suçlanıyorlardı. Bir dizi kamu ihalesinden milyarlar kazanan, elektrik dağıtım şirketlerinin en büyüklerini özelleştirmeden alan . Limak-Kolin-Cengiz-Mapa-Kalyon Ortak Girişim Gurubu, Sabah-ATV’nin sahiplenilmesi ve finansmanıyla görevlendirilmişlerdi RTE tarafından. Deşifre metinlerinde yer alan iddialara göre; RTE, Çamlıca Kısıklı’daki villasında, 21 Temmuz günü Cemal ve Ömer Faruk Kalyoncu ile görüştü. Bu görüşmede, Sabah ve atv’nin Kalyon Grubu’na devri kararı alındı ve Cengiz İnşaat, Limak İnşaat ve Kolin İnşaat, demiryolu projelerinde aldığı ihaleler ile tanınan Makyol İnşaat, IC İçtaş İnşaat ve Özaltın İnşaat gibi şirketlerden ortaya para koyması istendi. Buna ilişkin emri de Başbakan verdi. Binali Yıldırım’ın ise işadamlarının ‘para koyma’ eylemini organize ederek para havuzu oluşturma işiyle görevlendirildi…
Sonuca bakarsanız, bugün Sabah-atv’de, Ömer Faruk Kalyoncu YK Başkanı, damat Berat ile kardeşi Serhat Albayrak da yardımcıları. Operasyon tamam gibi…