Kanayan yara, üniversite…
Şu günlerde izlemeye tahammül edemediğim bir reklam türü var: Vakıf üniversitelerinin reklamları, ya da tanıtım…
IŞİD’in ö nce Musul, ardından başka Irak kentlerini ele geçirerek Bağdat’ın kapısına dayanmasıyla, öteden beri savaşın eksik olmadığı Orta Doğu’da daha büyük yangınları , felaketleri yaşama ihtimali iyice arttı.
Sahip olduğu petrol ve doğalgaz kaynakları ile, öteden beri başta ABD olmak üzere emperyalist ülkelerin paylaşım alanı olan Orta Doğu, önceleri açık sömürge, zamanla “bağımsız” görünümlü yeni-sömürgeler biçiminde yine merkez ülkelerin kontrolünde oldular. Emperyalistler , bu amaçla bazen açık zoru bazen de entrikaları, mezhepsel fitneleri hep kullanageldiler.
İkinci Dünya Savaşı sonrası Mısır, Irak, Suriye gibi ülkelerde Arap milliyetçisi, laik, devletçi Baas rejimlerini, zamanı geldiğinde örtülü-açık işgal ve güdümlü ayaklanmalarla bertaraf eden Batılı güçler, onların lideri ABD, İsrail’i bölgenin baş karakolu olarak hep kollayıp güçlendirdi.
Mezhep…
İsrail-Arap (ve İran) kutuplaşması, bölgenin tarihine damga vuran bir özellik iken son yıllarda buna Sünni-Şii Müslüman kutuplaşması eklendi, hatta öne çıktı. Ülkeler mezhep ekseni üstünden saflaşmaya ve hızla birbirleriyle çatışmaya başladılar.
ABD emperyalizmi, yeri geldiğinde bu mezhep kutuplaşmasından da yararlandı. Dahası, bu çatışmalara hem ABD hem çeşitli büyük merkezler silah, mühimmat satarak çatışmalardan nemalandılar. Örneğin dünyada 2013’ün en çok silah alan ilk 5 ülkesinden ikisi petrol zengini S. Arabistan ile BAE… Silahları satan ilk 5 ülkeler ise Rusya, ABD, Çin, Fransa ve İngiltere…
Orta Doğu, özellikle 2008-2009 küresel krizi sonrası elleri güçlenen Rusya, Çin ve bir bölgesel güç olarak İran’ın da ABD ile karşı karşıya geldikleri muharebe alanı oldu. Son Baas Esad Suriye’si , RTE-Davutoğlu ikilisinin evdeki hesaplarına uymayan bir tarih yazarken, ABD, yeni yükselen güçlerin ağırlığını Suriye çatışmasında gördü ve ayağını denk almak zorunda kaldı.
Bütçeler…
Orta Doğu’da mezhep savaşlarını kızıştırmak kimilerinin işine gelirken savaş arabalarına yüklenen ölüm silahları için harcanan bütçeler milyarlarca doları buluyor. Birçok Orta Doğu ülkesi, eğitimden sağlıktan esirgediği bütçeleri askeri harcamaya, silaha ayırırken , silahları satanlar için Orta Doğu coğrafyasında bitmek bilmeyen savaşlar, onlar için büyük kazanç kapısı.
Kısa adı SIPRI olan İsveç Stokholm merkezli barış örgütünün verilerine göre, Orta Doğu ülkeleri içinde en yüksek askeri harcama yapan ülkeleri S.Arabistan, Türkiye ve İsrail oluşturuyor. Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), İran ve Umman, Orta Doğu askeri harcama liginin diğer ikinci üçlüsü olarak biliniyor.
Burada, yöntem olarak askeri harcamaların nasıl hesaplandığını anımsatmak gerek. SIPRI’ye bildirilen askeri harcama bilgileri, ülkelerin beyanlarına dayanıyor ve Birleşmiş Milletler’e de benzer bilgiler veriliyor.
Her ülke, merkezi bütçesinden “savunma” harcaması olarak ne kadar bütçe ayırdığını bildiriyor. Bu harcamalar, askeri personele ödemeler, mal (silah dahil) ve hizmet alımı ile askeri yatırımlardan (üs, havaalanı gibi) oluşuyor. Bazı ülkeler, büyük ordular barındırıp askeri harcamalarında “personel”e ağırlık verirken bazı ülkelerin orduları küçük ama silah alımları olağanüstü boyutlarda. BAE, bunun en somut örneği…
Kişi başına…
Orta Doğu ülkelerinin askeri harcamalarının büyüklüğünü daha doğru anlayabilmek, her ülkenin nüfusunu dikkate almayı gerektiriyor. Bu yapıldığında, 6 milyonluk nüfusuna karşılık BAE’nin 14 milyar dolara yakın askeri harcaması olduğu dikkati çekiyor. Nüfusa oranlandığında yılda kişi başına 2 bin 250 dolara yakın askeri harcama yaptığı görülüyor BAE’nin… S.Arabistan ile Kuveyt de benzer durumdalar. Kuşkusuz bu harcamaların önemli kısmı petrol gelirleriyle silah alımlarından oluşuyor. Ama petrol zengini ülkeler, bu silahları kullanıyor mu? Pek öyle görünmüyor. S.Arabistan ile birlikte BAE, IŞİD gibi Sünni örgütlere bu depolanmış silahlarını kullandıran Sünni güçler olarak biliniyorlar.
İsrail, yine nüfusuna göre askeri harcaması yüksek bir ülke. Bu yaklaşımla Türkiye’nin kişi başına ancak 221 dolarlık askeri harcaması olduğu görülüyor. Bildirimleri doğruysa, İran ile Mısır gibi nüfus olarak Türkiye ile aynı kategoride olan ülkelerin de kişi başına askeri harcamaları yüksek değil. Aynı şey Irak için de geçerli.
Soruna Sünni-Şii dengesi açısından bakıldığında ise, Sünni Müslümanlar’ın askeri bütçe kapasitesinin Şiilerin bir hayli üstünde olduğu anlaşılıyor. Bu dengesizlik, ABD’yi, hatta Rusya’yı da “istikrar adına” yeniden bölgeye çekiyor.