Kanal İstanbul hayaliyle rant oyunları (Al Monitor, Temmuz 22, 2020)
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın 2011 yılında “çılgın projem” olarak duyurduğu Kanal İstanbul’un inşası ile ilgili…
Önceki hafta bir süredir beklenen bir adım daha atıldı: Özelleştirme İdaresi Başkanı Mehmet Bostan yeni kurulan Türkiye Varlık Fonu Yönetimi AŞ Genel Müdürlüğü’ne ve Yönetim Kurulu Başkanlığı’na atandı. “Varlık Fonu” dünyanın pek yabancı olduğu bir kurum değil. Norveç (GPF), Birleşik Arap Emirlikleri (ADIA), Çin (CIC), Suudi Arabistan (SAMA), Kuveyt (KIA), dünyada devletin sahipliğinde ve yönetiminde olan en büyük varlık fonları. Bu tür fonların geliri genellikle ülkelerin bütçe fazlalarından oluşuyor. Başka bir deyişle, gerçek anlamda Varlık Fonu olanlar, cari fazla veren ve belli bir doğal kaynağa, çoğunlukla petrol, doğal gaza sahip ülkeler.
Peki, Türkiye’nin temmuz sonlarında gündeme getirdiği ve hızla yasalaştırarak uygulamaya soktuğu Varlık Fonu? Bu fonun, isim benzerliğinden öte bilinen ülke fonlarıyla pek ilgisi yok. Çünkü Türkiye, cari fazlası, bütçe fazlası olan bir ülke değil. Orta Vadeli Program’da belirtildiği gibi iç tasarruf oranı, milli gelirinin yüzde 14’ünü ancak bulan, bu nedenle yoğun dış kaynak bulmak durumunda olan bir ülke.
Türkiye’nin artan ekonomik, siyasi ve jeopolitik riskleri dış kaynak akışını yavaşlattı. Bunun sonucu Türkiye’nin büyüme temposu düştü. Örneğin 2016’da yüzde dört büyüme hedefi konulmuşken yıl sonu gerçekleşmenin yüzde 2.9 olacağını yine kasım ayı başında IMF açıkladı. IMF aynı raporda dış kaynak bulmanın zorluklarına dikkat çekti. Tüm bunlar ekonominin darboğazlar yaşadığı bir dönemden geçtiğinin teyidi.
Böylesi durumlarda kamu maliyesi olası ekonomik yangınlara karşı itfaiyeci rolüyle öne çıkar. Nitekim OVP’de bunun için 2017 merkezi bütçesinin açık hedefi dikkat çekecek biçimde milli gelirin yüzde 1.9’una çıkarıldı. Bu, kamu maliyesi ile olası daralmalara daha çok müdahale edilecek demek. Yani sıkışan sektörlere vergi indirimleri, cömert kamu harcamaları, kredi destekleri vb. hep bütçe açığı göze alınarak yapılacak. Türkiye 2008-2009 krizini de bütçe açığını yüzde beşlere kadar çıkarmayı göze alarak aşabilmişti. Bugün ise bu itfaiyenin yanına ikinci bir itfaiye ekleniyor: Varlık Fonu.
Türkiye Varlık Fonu Yönetimi A.Ş. 50 milyon TL sermayeli bir anonim şirket olarak kuruldu. Sermaye, Özelleştirme İdaresi Başkanlığı (ÖİB) tarafından konuldu ve başkanlığına ÖİB Başkanı getirildi. Şirket, Türkiye Varlık Fonu İçtüzüğünü hazırlayacak ve Türkiye Varlık Fonu kurulacak. Ayrıca bağlı alt fonlar da kurulabilecek.
Peki, fonun kaynakları nereden gelecek? O noktada kurucu ÖİB adı ilk sırada geçiyor. “Özelleştirme Yüksek Kurulu tarafından; özelleştirme kapsam ve programında bulunan ve Türkiye Varlık Fonu’na devrine karar verilen kuruluş ve varlıklar ile Özelleştirme Fonu’ndan Türkiye Varlık Fonu’na aktarılmasına karar verilen nakit fazlası.” Ne kadar bu tutar?
Özünde, Türkiye çoğu son 10 yılda olmak üzere satılması mümkün kamu varlıklarının çoğunu satmış durumda. ÖİB verilerine göre, 267 kuruluşta hisse senedi veya varlık satış/devir işlemi yapıldı ve bu kuruluşların 257’sinde hiç kamu payı kalmadı. 1986 yılından temmuz 2016 tarihine kadar 30 yılda gerçekleştirilen özelleştirmeden sağlanan gelir, 68 milyar ABD doları. Özelleştirme Fonu’ndan Hazine’ye 1995 yılından temmuz 2016’ya kadar aktarılan tutar ise 45.1 milyar ABD doları.
OVP, özelleştirmeden merkezi bütçeye kaynak akışının son yıllarda azaldığını belirtiyor. Bu akış, 2015’te 4.3 milyar dolar iken 2016 için 3.5 milyar dolar tahmin ediliyor. 2017 için konulan hedef ise daha iddialı: 5.3 milyar dolar. Eğer bu gelir, yeni kurulan Varlık Fonu’na alınır ise bu kez merkezi bütçe bu gelirden mahrum kalacak.
Varlık Fonu’nun kaynak sağlama yönünden esas hedefi ise İşsizlik Sigortası Fonu. Sigortalı çalışanların aylık gelirlerinin üzerinden yüzde iki işveren, yüzde bir sigortalı kesintileri ve yüzde bir devlet payı, bu fonun yıllık gelirlerin yarısını oluşturuyor. Fonun birikimlerinden elde edilen banka ve devlet tahvili faizleri ise gelirlerin öteki yarısını oluşturuyor. 2016 eylül itibarıyla fonda birikmiş varlık 100 milyar TL’nin (33 milyar dolar) üzerinde.
Bunun dışında, mevzuatta Varlık Fonu’na kaynak için şöyle bir ifade de yer alıyor: “Kamu kurum ve kuruluşlarının tasarrufu altında bulunan ihtiyaç fazlası gelir, kaynak ve varlıklardan; Bakanlar Kurulu tarafından Türkiye Varlık Fonu’na aktarılmasına veya Şirket tarafından yönetilmesine karar verilenler.” Bunların neler olacağı, icraatla görülecek.
Devlet kaynağı ve devlet kuruluşu olmasına rağmen, Varlık Fonu’nun merkezi bütçeyi denetleyen Sayıştay tarafından denetlenmeyecek olması ise önemli bir eleştiri konusu. Türkiye Varlık Fonu ve bünyesinde kurulacak alt fonlar, Sermaye Piyasası Kanunu kapsamında bağımsız denetime tabi olacak. Şirket, Varlık Fonu ve bu yasaya göre kurulan şirketler, alt fonlar, birçok vergiden de muaf.
Fonun harcama yapacağı yatırımlar arasında “mega projeler” de var. Türkiye ekonomisi için önemli bir kara delik tehdidi gibi duran, Kamu-Özel İşbirliği modeliyle icra edilen bu yatırımlar için yasanın genel gerekçesinde “Otoyollar, Kanal İstanbul, Üçüncü Köprü ve Havalimanı, Nükleer Santral gibi büyük altyapı projelerine kamu kesimi borcu artırılmadan finansman bulunacak” ifadesi yer alıyor. Aynı gerekçenin bir diğer alt başlığı da savunma sanayiinin geliştirilmesi ile ilgili. Buradan, Savunma Sanayi Fonu’nun da bu bünyeye alınabileceği anlaşılıyor.
Merkezi bütçenin dışında kalıp kamusal denetim dışına düşen bütçe ve fonlar öteden beri hem içeride hem de IMF, derecelendirme kuruluşları gibi dış kurumlara sorun oldu, bilinmezliklere ve şaibelere yol açtı. Tarih, Türkiye’yi 2001 krizine götüren, yakın zamanda komşu Yunanistan’ı derin bir krize düşüren etkenlerin başında kamu maliyesi yanlışları olduğu gibi acı derslerle dolu. Hatırlayan olacak mı?