Mega projelerden mega yıkıntılara (Al Monitor, 1 Haziran, 2020)
Büyüme hızı 2018 ve 2019'da yüzde 1,5 dolayına düşen ve 2020 pandemi sürecine bir dizi…
Mustafa Sönmez
Türkiye, AKP iktidarı ile birlikte hızla polis devleti haline geliyor. Polisteki “cemaat vesayeti” artık sır değil. Halkın can ve mal emniyetini karşılaması beklenen polisi, daha çok işçilerin,öğrencilerin toplumsal tepkilerini bastırırken, gaz, su sıkarken, Ergenekon, Balyoz operasyonlarında görüyoruz. Polis bütçesinin, merkezi harcamalardan aslan payı alan temel bütçelerden biri olması gözden kaçmıyor. Devletin genel kolluk kuvveti, 241 bin kişilik Emniyet Genel Müdürlüğü, 5 bin kişilik Jandarma ve 1500 kişilik Sahil Güvenlik kadrolarından oluşuyor. Merkezi bütçeden “Kamu Düzeni ve Güvenlik” adlı hizmete 2010 yılında yapılan harcamanın 19 milyar TL ile genel bütçe harcamalarının yüzde 6’sını bulduğu görülüyor. Aynı bütçede askerin “savunma harcamalarının” 15 milyar TL ile polis harcamasından 3 milyar geride kaldığı görülürken sağlığa yapılan harcamanın da polis harcamasından 3 milyar TL geride olduğu görülüyor. Bu sayılar, polis devletinin neresinde olduğumuza dair bir gösterge sayılabilir ama polis devletinin gerçek boyutlarını anlamak için “özelleştirilmiş emniyet” i de dikkate almak gerekir.
***
1980 sonrası başlatılan ve son yıllarda hızlandırılan “Özel Güvenlik Hizmeti” ile polisin “güvenlik” işlevleri özelleştirilirken “asayiş” adı altındaki işlevi devletin polisine bırakıldı ve “özel güvenlik” büyütüldükçe gazcı-coplu polisin gücü artıyor. Peki, emniyette özelleşme nasıl gelişiyor?
12 Eylül diktatörlüğünün ilk icraatlarından biri olan bankaların özel güvenlikçilerce korunması, bankalarla sınırlı kalmadı; bir dizi işyeri, kamusal alan, derken özel alanlara, korunaklı sitelere kadar genişledi. Özel güvenlik sektörü, Emniyet Genel Müdürlüğü’nün kontrolünde gelişiyor. Özel güvenlikçi yetiştiren eğitim kurumları, özel güvenlik hizmeti satan firmalar da Emniyet’in kontrolünde.
AKP iktidarı ile birlikte hızlanan özel güvenlikçilik önemli boyutlarda. Özel güvenlik hizmeti alan yer sayısı 2010’da 47 bini geçiyor. Özel Güvenlik uygulamasının yapılabilmesi için kişi, kurum ve kuruluşların, Valiliklerden “Özel Güvenlik İzni” alması zorunlu.
Çoğu emekli polis şefleri ve askerlerce kurulan özel eğitim hizmeti veren şirket sayısı 2010 sonunda 1294’ü bulmuş durumda. Özel güvenlikçi olmak özel eğitim almaktan geçiyor. Bu eğitimi veren şirket sayısı da 717’ye ulaşmış. Özel güvenlikçi sertifikası almak isteyen TC vatandaşının ; “Kamu Haklarından Yasaklı olmayan, 10/d kapsamındaki suçları işlememiş, Temel Eğitim Sertifikası sahibi, Silahsızlar için 18 yaşını ikmal etmiş ilköğretim mezunu, Silahlılar için 21 yaşını ikmal etmiş lise mezunu, Yeterli sağlık şartlarına haiz olması” gerekiyor. Bunca işsizin bulunduğu ülkede, özel güvenlikçi olmak için birçok genç , eğitim veren şirketlerden parasıyla ders alıyor ve sertifika ediniyor. Böyle sertifika sahibi gençlerin sayısı şimdiden 690 binin üstünde. Ama her sertifika sahibi iş bulamıyor. Önce kimlik edinmek gerekiyor. ÖGG kimliği olan eleman sayısı 428 binden fazla. Özel güvenlik izni bulunan kuruluşlara tahsis edilen kadro 298 bin olmasına karşılık istihdam edilmiş özel güvenlikçi sayısı 171 bin dolayında. Yani, sertifikası olan her 4 özel güvenlikçiden sadece 1’i istihdam ediliyor, diğerleri de iş bekliyor..
Devletin 246 bini bulan kolluk kuvveti 19 milyar TL’lik bütçe harcarken polisin yanında istihdam edilen 171 bin özel güvenlikçinin harcaması da 13-14 milyar TL’den az olmamalı. Bir kamusal hizmet olarak “emniyet”in özelleştirilmesinin öbür yüzü, bu faturanın vatandaşa ödetilmesi. Çünkü, özel güvenlik hizmeti alan firmalar, bunun faturasını herhalde sineye çekmiyorlar; tersine ürettikleri mal ve hizmete yansıtarak tüketiciye ödetiyorlar.