İzmir: Renk cümbüşü, âsi ve güzel şehir…
İzmir/ Sonbaharı bir başka oluyor İzmir’in... “İzmir şehri yağmurlu bir şehirdir/ yağmur çilerken çocuk gibi…
Türkiye’de bugün yaşananların bir benzeri, acaba başka bir ülkede, başka bir tarihte yaşandı mı? Yaşandıysa nasıl sonuçlandı? Başka ülke deneyimlerini bilemem ama Türkiye tarihinde böylesi ilk kez yaşanıyor.
TARİHTE İLK KEZ
Türkiye cumhuriyeti tarihine baksanız, tek parti iktidarında CHP içi farklı kanat çekişmeleri var, içinden sonradan kapatılacak parti üretecek kadar; ama bir iktidar krizine yol açacak boyutta ve muhtevada olmadı bu ayrışmalar o dönemde.
DP dönemi, iktidar içi değil, iktidar ile muhalefetin kıyasıya kavgası ve 27 Mayıs’a götüren bir çekişmedir. 1960-80 dönemindeki koalisyon hükümetlerini oluşturan partiler arasındaki çekişmelere de benzemiyor bugünkü yaşananlar. 12 Eylül 1980 öncesi Birinci ve İkinci MC koalisyon hükümetlerini hatırlayın; bakanlıklar paylaşılır ve herkes gücüne göre kadrolaşırdı ama paylaşım, yasama, yürütme alanlarındaydı; bugün olduğu gibi, “yargı”nın diğer erklerle çekişmesi yaşanmadı pek…
Bugünkü duruma, 12 Eylül sonrası yaşanan ANAP tek parti iktidarı ve izleyen koalisyon hükümetlerinde de rastlanmadı. Böylesi ilk kez yaşanıyor; ilk kez dıştan görünümü “tek parti”, ama içi, politik İslamın farklı cemaatlerinin koalisyonunu olan bir rejim var. İlk kez bu cemaatlerden biri yargıda ve emniyette etkin bir kadrolaşma ile yasama ve yürütme erklerini bu kadar köşeye sıkıştırdı.
Erkler arası çatışma, tabii ki daraltılmış kadrajdan görünen kısım. Kadrajın gerçeği bize, bu çatışmanın sermaye sınıfı fraksiyonları arasında, onların farklı dünya tahayyüllerine ve bunun için sürdürdükleri iktidar mücadelelerine kadar çok boyutlu olduğunu gösteriyor.
YARGIYI FELÇ ETMEK
Bu hakim sınıf çatışmasının taraflarından FG Cemaatinin hücumcu gücünü Yargı’daki kadrolar oluşturuyor. RTE ve çevresi, şu an savunmada. Cemaat, yolsuzluk gibi “münbit” bir kanattan bindirmeyi üst üste yaparak AKP’yi bunalttı. Belli ki iyi çalışılmış ‘kanat bindirmeleri’ bunlar. Aylar, belki birkaç yıl önce başlatılmış, teknik takipler, fotoğraflar, diğer kanıtlar… Her hamlenin sonrası düşünülmüş gibi. Güç zehirlenmesi yaşayan RTE ve çevresi, kendilerini öylesine dokunulmaz hissetmişler ki, çalıp çırpmayla ilgili pek “ihtiyatsız” davranmışlar; Cemaat ve müttefiki “dış dinamik”, bunların hepsini kullanmayı biliyor.
RTE, umutsuzca, Cemaatçi “yargı”nın önünü kesmeye çalışıyor, bir yandan yapabildiği kadar hakim,savcı tayinleri ile soruşturmaları engellemeye çalışıyor, bir yandan da Anayasa Mahkemesi’nden döneceği kesin olsa da, vakit kazandıracak yasa değişikliği için çabalıyor. Amaç, yapabileceği kadar başlatılmış ikinci dalga operasyonları engellemek, soğutmak, çarpıtmak. Yanı sıra Zekeriya Öz örneğinde olduğu gibi, cemaatçi yargıyı itibarsızlaştırmak, bu yapılanların yolsuzluklarla ilgili olmadığına, uluslararası bir komplonun ürünü olduğuna kamuoyunu inandırmak…Yalnız, o kadar fena yakalanmış halde ki RTE ve çevresi, üst üste hata yapıyorlar, özellikle dış kamuoyuna madara olmuş durumdalar.
DİLİP-AK’A GÖRE…
Bundan sonra olacakları RTE muhibbi yazarlardan öğrenmek de bir yöntem; Örneğin 11 Ocak tarihli yazısında Akit’ten Abdurrahman Dilipak bakın neler diyor; “ O kadar çok senaryo var ki! Şimdi 2 bakanın daha adı ortaya atılacak. Kasetler, dosyalar havada uçuşacak.. AK Parti’de bir çözülme için ellerinden geleni arkalarına koymayacaklar.. Eğer bunu bu arada başarabilirlerse seçimi erteleyebilirler de.. Ama çok zor! “ Dilipak böyle demekle beraber uyarıları da eksik etmiyor; “ Umarım AK Parti, kendi içindeki AKP’lileri de ayıklar.. Hatta, büyükşehir, il belediye başkan adaylarını da yeniden gözden geçirse ne iyi eder. Zor bir döneme girerken daha dirençli, dürüst, bilgili ve cesur adaylara ihtiyaç var. Kaset ve dosyası bulunanlara yönelik tehdit ve şantaj ihtimalini de hesap etmek gerek., ilçe belediye başkanları değil sadece, belediye meclis üyelerinin de derin ve paralel ilişkileri, kadın ve para konusunda muhteris olup olmadıkları ince elenip sık dokunması gereken bir durum.. Keşke bu adamlar elenmeden kendileri izin isteseler.”
Bunlar, muharebenin daha çok uzun süreceğini ve giderek “şenleneceğini” gösteriyor.
EKONOMİK KAOS
Bu arada, çırpınış, panik, beraberinde çılgınlığı, paranoyayı da getiriyor. Cemaat’in bankası olarak bilinen Bank Asya’ya dönük AKP operasyonu, Bakan Ali Babacan’ın bile ağzını yüreğine getirdi. Bank Asya’dan, THY başta olmak üzere kamu kuruluşlarının yoğun biçimde mevduat çekmeleri; İçişleri Bakanı’nın bu bankayı hedef göstermesi ile banka, batmanın –şimdilik-eşiğinden döndü. Cemaatin yürüttüğü kampanya ile eksilen mevduatın yeri doldurulmaya çalışıldı. Bu tür “çılgınlıklardan” geri durulmayacağı anlaşılıyor ama daha vahimi, ekonominin genelinde yaşanan erozyon.
Ekonomi ile ilgili bakanlar karanlıkta ıslık çalarak, bize bir şey olmaz, türküsünü söylüyorlar ama dövizdeki tırmanışta kendini ifade eden sermaye kaçışı ve yeni sermayenin uzak duruşu, ekonomik krizin habercisi. Merkez Bankası, 2.20 TL’yi gören dolara müdahaleye hiç cesaret edemiyor. Belli ki “umutsuz vaka” olarak görüyor. Politik krizin nereye yöneleceğini, derinliğini kestiremiyor ki…Niyetlenip rezervden döviz satmaya kalksa, sünger misali, saldığı her dövizin emileceğinden endişeli. Piyasada iyice madara olmak da var. Hele ki, “Dolar yılı 1.92 TL ile kapatır” gafı ile bir kez madara olmuş bir MB Başkanı varken…
DEFETMELİ..
Fitch, Moody’s,’den sonra bir karamsar değerlendirme de S&P’den gelir bu hafta. Yarın açıklanacak cari açık verisi , onu takip eden gün açıklanacak işsizlik verisi hiç iç açıcı olmayacağı gibi yabancı yatırımcıyı da biraz daha uzaklaştıracak. Şimdiden bir dizi yatırım niyeti askıya alındı. Konut almaya, kredi kullanmaya niyeti olanlar, “dur bakalım”a geçtiler. Bu döviz kuru ile yapılan her ithalat, enflasyon olarak dönüşe başladı bile. Doğalgaz zammını “evde zor tutuyorlar”. Devamı elektrik zammı demek zaten.
Politik kriz aşılmadıkça, ekonomik kriz mukadder. Ondan sonra da çık çıkabilirsen işin içinden…Bütün bunları halkın başına örenlere seyirci kalmayıp, politik krizlerini de, davet ettikleri ekonomik krizi de alıp başlarına çalmak, süpürüp atmak, tek yol…Aksi taktirde, çılgınlıkları, paranoyaları, entrikaları ile yangın yerine çevirdikleri bu ülkede milyonlarca masuma da ağır bedeller ödetecekler…