Ekmekten kestiler, bombaya harcadılar
Genciz, namlu gibi, /Ve çatal yürek,/ Barışa, bayrama hasret / /Uykulara, derin, kaygısız, rahat… Ahmet…
Hastanın ateşini ölçer gibi, gidip gelip doların TL karşısındaki değerine bakıyor herkes. Çünkü, gerçekten de hastanın ateşini ölçmek ne ise, dolar karşısındaki TL’nin durumu da o. Böyle olunca, herkesin birbirine sorduğu soru şu; “Doların nasıl düşer, neyle düşer?” Böyle sorular karşısında herkesin hekim olarak gördüğü de Merkez Bankası. Çünkü biliniyor ki, bu bir para politikası meselesi ve dövizin, faizin fiyatına ayar vererek Merkez Bankası ekonomik araç kullanır ve bir yerde istikrar yakalanır. Tecrübeden biliniyor; doların tırmandığı 2008-2009 krizinde faiz silahı ile, onu desteklemek üzere de rezervden satışlarla döviz kuruna bir istikrar sağlanmıştı. 2001 krizinde dolardaki şok artışlara yapılan müdahaleler de faiz artışı ve IMF’nin bir reçete karşılığı açtığı kredi girişinden oluşmuştu. Bunun başka aracı yok. Para politikası yanında maliye politikası , bu ateşi düşürmeye yarar mı? Yaramaz pek. Para politikasından, sadece etkilenir maliye. Faizler artırılırsa Hazine’nin faiz giderleri yükselir. Faizler artırılırsa ekonomi soğuyacağı için iç tüketim daralır, dolayısıyla tüketim vergileri azalır ve bu kez bütçe açığı büyüme tehditi altına girer vb…
ALET ÇANTASI…
Bugün ekonomik krize doludizgin gidişi önlemeye ne para politikaları kâr ediyor, ne başka bir şey. Bir başka deyişle, ekonominin alet çantasının içindeki hiçbir tornavida, İngiliz anahtarı, çekiç, matkap, testere vs. işe yaramıyor. Merkez Bankası da, kendisinden beklenen “faiz artırma” hamlesini kimine göre yerine getirdi hem de “gizli-örtülü” biçimde, hem de getirmedi, sabit tuttu faizleri. Zaten onun için RTE , Brüksel’den kutladı, “Bağımsız Merkez Bankası’nı”!…MB Kararını, tam da yaşadığımız dönemin , zamanın ruhuna uygun olarak “manidar” bulanlar çıktı.
Fonlama faizini yüzde 7.75’da tutarak faiz koridorunu değiştirmedi MB. Ama yeni bir buluş yaptı; bazen piyasayı daha yüksek faizle (yüzde 9) fonlayacağını açıkladı. Yani bazı günler faizi yükselteceğini bildirerek umut-tehdit karışımı bir mesaj iletti. Bunlar, hangi günler, ne sıklıkta, bilinmiyor. Bu kararı bulanık bulanlar çoğunluktaydı ki, karar dövizin ateşini düşürmedi. 23 Ocak Perşembe günü dolar güne 2.29 TL ile başladı.
POLİTİK KRİZ!…
Aslında MB, herkesin anlayacağı bir faiz artışına gitseydi de dövizin ateşini azaltmak mümkün olmayacaktı. Çünkü hangi oranda faiz, bu politik kriz koşullarında geleceği görmeye yarayabilir ki? Dövizdeki tırmanış, tamamen politik belirsizlikten. Her ne kadar bunu RTE kabul etmek istemese de, bu böyle. Nitekim, Türkiye benzeri bir politik krizi olmayan, ama Türkiye benzeri ekonomik kırılganlığı olan ülkelere dönüp tekrar bakalım.
Türkiye benzeri ülkelerde yerel paralarda değer kaybı, FED’in para politikası eğilimlerini duyurduğu
Mayıs 2013 başında başladı. Yabancı para akışı yavaşladı, yer yer çıkışlar yaşandı. O tarihten, 17 Aralık’a kadar yerel para değerlerindeki kayıplara bakıldığında Endonezya parasının yüzde 23,4 ile başı çektiği, onu G.Afrika ve Brezilya paralarının yüzde 16,1 ile izledikleri görülüyordu. TL, Merkez Bankası’nın rezervden döviz satışı sayesinde kaybını yüzde 15,3’te tuttu. Ama bakın, 17 Aralık sonrası ne oldu?
17 ARALIK SONRASI
AKP-Cemaat çatışmasıyla politik kriz 17 Aralık 2013’te patladı. Bunun ardından 21 Ocak 2014’e kadar geçen 30 küsur günde, TL, yüzde 12.2 değer kaybetti. Bu zaman aralığında, yani bu 30 küsur günde en kabadayı değer kaybını G.Afrika parası yaşadı ki, o da yüzde 5’i bulmadı. Rusya rublesinin değer kaybı yüzde 3’leri ancak buldu. Diğer paralarda kayıp daha düşük. Hatta Brezilya, faizleri yükselterek değer kaybını yüzde 1.8’de tuttu. Fark, çarpıcı biçimde ortadadır. Politik krizin patlamasından bu yana yüzde 12,2’yi geçen TL’nin değer kaybı, yüksek cari açık belasıyla kırılganlığı da en yüksek olan Türkiye’nin ikinci kamburu olan, politik geleceğin belirsizliği ile ilgilidir. Yaklaşık 8 aylık ilk etapta yüzde 15 dolayında değer kaybı yaşayan TL, son 1 ayda yüzde 12 değer kaybı yaşamış görünüyor. Bu çarpıcı aşınmanın politik krizle ilgili olduğu gün gibi ortada. Peki sonra?
Dolar kuru, yine her gün, her saat herkesin gözünü ayıramadığı parametre olmayı sürdürecek. Ateşi düşürme konusunda , bugüne kadar yaptıklarından farklı bir numarası olmayacak Merkez Bankası’nın. Buna karşılık, üst katta, yani politik düzeyde kavga hiç dinmeyecek. En azından 30 Mart seçim sandığına kadar her gün, taraflar birbirlerini biraz daha hırpalayacaklar. Ama bu da son değil. Buna ilk raund diyelim. Bu kavga, Cumhurbaşkanlığı ve muhtemelen erkene alınacak genel seçimlere kadar sürecek. Bu kadar uzun bir politik kavgada ekonomide istikrar, dolar kurunda da bir yerde basamak yapma , hatta iniş bekleyenler, bana göre çok beklerler…