Medya Kültür Para ve İstanbul İktidarı – Mustafa Sönmez
Tarih: 10 Aralık 2010 Medya-kültür endüstrisi, 2010 Türkiye’sinde ne gibi niteliksel ve niceliksel boyutlara sahip…
Adettendir; Ramazan ayı gelince en sofusundan en ‘light’ına kadar tüm müslümanlar bir farklı hale geçerler. Hoş, yahudilerde, hırıstiyanlarda da farklı değildir ya… Diğer 11 ayda yaptıklarını yapmamaya , ‘günah’ saydıkları şeylerden uzak durmaya, nefislerini terbiye etmeye filan bakarlar. Yılın diğer 11 ayında yapmaya fırsat bulamadıkları ‘iyilikleri’ de yapmaya başlarlar. Ama 1 ay…Ne eksik, ne fazla… Bu oldum olası bana ikiyüzlülük, samimiyetsizlik gelir. 11 ay her türlü melanete yakın duracak , 1 ayda uzaklaşacaksın ve af dileyip aklanacaksın. Kendini kandırma, kendinle beraber çevreni kandırma bu.
Bu ramazan oyununa “laisizmi” benimseyenlerin özellikle son yıllarda abartılı biçimde katılmaları bir başka ikiyüzlülüktür. Özellikle de ana akım medyanın… Çuvaldızı batırmamazlık etmeyeyim; Yurt gazetesine ne oluyor öyle, özel köşeler, ramazan ritüelleri ? Hoş bulmadığımı söylemeliyim…
FAK-FUK-FONLAR
Ramazan ayının en belirgin yanı yardımlaşmayı öne alması. Yoksula fitre, açları doyurma, iftar ikramları, gıda yardımları v.s… Bunu varlıklı bireyler de yapıyor, belediyeler, kamu kuruluşları da. Bireyleri anlarım ama kamu kuruluşlarının yapmaları laiklikle bağdaşmıyor. Kimin umurunda ki… Kamu kuruluşu neden sadece Ramazan’da Müslüman yurttaşlarını hatırlasın ki? Tüm aylarda, inançlı olsun olmasın yurttaşların muhtaçlık hallerine çözüm üretmek Anayasal sorumluluğu değil mi ? Orada da AKP rejiminin ikiyüzlülüğü ve samimiyetsizliğine geliyor laf. Kendini öteden beri “hayırsever” ilan eden, yoksulda, minnnettarlık ve siyaseten borçluluk duygusu yaratarak kamu kaynaklarından koklatma rezilliği doludizgin sürdürülüyor, özellikle de ramazan aylarında…
Biliniyor, Özal zamanında halk arasında Fak-Fuk-Fon olarak bilinen Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıfları oluşturuldu. 973 il ve ilçede var bunlardan. Ana kaynağı merkezi bütçeden sağlanır, temel stratejisini Ankara belirler. Bir Fon kurulu vardır. Kurul, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanının başkanlığında Başbakanlık, İçişleri, Sağlık, Maliye, Aile ve Sosyal Politikalar bakanlıklarının müsteşarları, Sosyal Yardımlar Genel Müdürü ve Vakıflar Genel Müdüründen oluşuyor. Fon Kurulunda kararlar oy birliği ile alınıyor ama onayı RTE’ye bağlı. Orada bile son söz RTE’nin…Görüldüğü gibi, tamamen yukarıdan aşağıya oluşturulan bir merkezi mekanizma. Tek tek vakıflara gelince de öyle. İl ve ilçe vakıflarının mütevelli heyetlerinde ağırlık, vali, kaymakam , iktidara bağlı bürokratlardan oluşuyor. Böyle olunca, yardım ne miktarda, kimlere verilecek, o muhtaçlar nasıl belirlenecek hepsi iktidarın iki dudağının arasında.
NE KADAR YARDIM?
Muhtaç çok, yardıma da ihtiyaç çok ama ne çıkıyor devletin kasasından diye sorarsanız, keçiboynuzu olur cevabı. Yoksul sayısına inanmadı bu iktidar. Yeşil kart alarak bedava tedavi olmak isteyenleri teste tabi tuttu. Geliriniz asgari ücretin (803 TL’nin) üçte birinden az ise sizi yoksul sayarım, dedi. Üşenmedi 15 milyon başvuruyu değerlendirdi, yine de 9 milyon tescilli yoksul çıktı ortaya. Yani aylık geliri 300 TL’nin altında tescilli yoksul. Bunların gıdaya da , sağlığa da çocukları için eğitime de, barınmaya da, herşeye ihtiyaçları var. Fatma Şahin’in Aile ve Sosyal Politika Bakanlığı, güya bu yardımları merkezileştirmiş, bir de genel müdürlük kurmuş, ”Sosyal Yardımlar Genel Müdürlüğü” diye. Artık kömür, bulgur vb yardımlar, hep bu merkezden koordine ediliyor. Bakanlık diyor ki, 2002’de iktidara geldiğimizde sosyal yardımlar milli gelirin yüzde yarımıydı, biz neredeyse yüzde 1,5’a çıkardık. Tabii ki, şaibeli bir iddia. SGK’nın önemli tazminatlarını da katıyorlar ,yardım diye. Devletin yurttaşa zaten vermekle yükümlü olduğu bedava eğitim ve sağlık hizmetlerini yurttaştan esirgeyip sonra ”yardım” adı altında vererek ”sosyal politika” hanesini kabartıyorlar.
Bir an için milli gelirin yüzde 1’i kadar sosyal yardım verildiğini varsaysak bile bununla övünmek değil, bundan utanmak gerekir. Siz asker harcaması için milli gelirin yüzde 6-7’sini, polis harcaması için milli gelirin en az yüzde 4’ünü harcayacaksınız, iş sosyal yardıma gelince yüzde 1 harcadım diye caka satacaksınız. İnanıyorsanız, Allahınızdan utanın, bunu yapmayın.
YERELE DEVİR
Sosyal yardım bütçeleri milli gelirin en az yüzde 4’üne kadar çıkarılmalıdır. Başta gıdaya, barınmaya, sağlığa, eğitime olmak üzere muhtaçlar için daha çok kamu kaynağı hem merkezi bütçeden hem yerel yönetim bütçelerinden ayrılmalıdır. Daha da önemlisi bu bütçeler yerel yapılara, belediyelere ve onları yakından denetleyecek semt yardım kurullarının denetimine verilmelidir. Gezi direnişi sonrası semtlerde oluşan kurumlaşmalar aşağıdan yukarıya, sadece ramazana has değil, 12 aya yayılan yardımlaşma ağları örerek hem yerel imkanları seferber etmeli hem kamusal kaynakların yerele devri için çaba içinde olmalıdırlar.