İstanbul, krizin ve seçimlerin odağı (Al Monitor, Ocak 7, 2019)
Türkiye 2019 yılına ekonomik krizin ve 31 Mart’ta yapılacak yerel seçimlerin giderek yükselen stresiyle girdi.…
Mustafa Sönmez
20.01.2009
Toplumsal dokunun en gerilimli alanlarından biri de sağlık alanı olmaya başladı. Eczacılar,doktorlar, diğer sağlık çalışanları bir süredir AKP iktidarı ile gerilim yaşıyor. AKP iktidarı ne yapmak istiyor, sağlıkçılar neye direniyor?
Hadise özetle şu: AKP iktidarının da iman ettiği neoliberal kapitalizmde, her şey gibi sağlık üstünden de para kazanma ön plana geçmiş durumda. Sağlık hizmeti iyice metalaşıyor. Hasta, bir tüketici; sağlık çalışanı bir “işçi”, hastane sahibi, bir sermayedar olarak rol alıyor. Amaç, çalışana az ödeyerek, girdileri en ekonomik kullanarak, hasta tüketiciye “iyileştirme” hizmetini azami karla satmak ve sağlık üstünden birikim sağlamak. Bu, özel hastanelerde, gücü yeten tüketicilere yapılabildiği kadar uygulanıyor.
Kamu hastanelerinde amaç, azami kar sağlayıp hastaya hizmet satarak sermaye biriktirmek olmasa da, yine meta üretiminin kurallarını kullanarak, hizmeti en ucuza mal etmek, genel bütçeden sağlığa olabildiği kadar en az harcamayı yapmak ana amaç.
Hizmeti ucuza mal etme çabası da, ister istemez “metalaşmanın kuralları”nı davet ediyor ve bakın ne oluyor? Neoliberal devlet, (bir kısmının karşılığını sigorta primi olarak aldığı) sağlık hizmetini , kamu sağlık kurumlarında verirken, hizmeti en ucuza mal etmek amacıyla, doktorundan hemşiresine, teknik ve idari personelden vasıfsız işçiye kadar tüm çalışanlardan en uzun süreli ve en yoğun çalışma zamanını almayı ve karşılığında en az ücreti vermeyi hedefliyor. Mekandan, ilaçtan, ekipmanı en ekonomik biçimde kullanarak hizmeti en ucuza getirmeye çalışıyor. Metalaşmanın bütün kuralları insan sağlığı filan dinlemeyip burada devreye alınıyor. Dostum Dr. Ata Soyer’in dediği gibi, fabrikalardaki Taylorizmin kuralları, hastaneye taşınıyor.
***
Metalaşmanın sağlığa nüfuzu, Türkiye koşullarında AKP iktidarı tarafından “sağlıkta dönüşüm” adı altında taşeronlaşma ile uygulanmaya çalışılıyor. Bugün sağlıkçılar, örgütsüzlüğü temel alan taşeronlaşmaya direniyorlar. Hastanelerde çalışan sağlıkçılar, önce klinik ve destek hizmet çalışanları olarak bölündüler. Eskiden kadrolu memurların yaptığı işler, güvencesiz, geçici sözleşme ile çalışan, düşük ücretli taşeron elemanlara devredildi.
“Parçalamak” anlamına gelen taşeronlaşmaya bir başka örnek, aile hekimliği. Sağlık ocaklarının odaları, farklı aile hekimleri için bölündü. Her oda, bir aile hekimine ve onun istihdam ettiği aile sağlığı elemanına ait. Gelen hasta da, odadaki herhangi bir alet de, ilgili aile hekimine ait. Sağlık ocağının değil, aile hekiminin hastası, bebeği, cihazı var. Küçük bir birimde bile, işgücü ve fiziksel mekan parçalanması yaşanıyor !
Bir sağlık çalışanına, diğerlerinin ve hatta kendi üzerine vazife olmayan işlerin yaptırılması yaygınlaştırılıyor, hekimler “performansım, dolayısıyla gelirim düşmesin” diye izine çıkmadan çalışıyor…
***
Daha çok, hekim dışı sağlık çalışanlarda esnek istihdama gidildi. Ama, hekimleri de kapsamaya baylıyor. 4924 Sayılı Kanun ile hekimlerde başlatılan süreç, aile hekimliği süreci ile yaygınlaşıyor. Kamu Hastane Birlikleri Yasası ile de tüm hekimlere teşmil edileceğe benziyor. Ücret esnekliği var mı? Var, öncelikle Üniversite Hastanelerindeki özel uygulama ile, öğretim üyeleri için başlamıştı. Daha sonra, “performans” uygulaması ile, devlet hastaneleri bu esneklik biçimi ile tanıştı. Şimdi ise, gündeme gelen “tam gün” yasası ile, tüm sistem bu esneklik üzerine inşa edilmek isteniyor.
Sağlıkta Dönüşüm Programı ile yapılanı Dr.Soyer şöyle özetliyor: “Yeni sağlık yatırımı yapmadan, yatırım diye muayene odalarını çoğaltıp, hekim ve sağlık çalışanı başına düşen iş yükünü arttırmak, bu şekilde sağlık hizmeti üretimini ve verimliliğini arttırmak, sağlık piyasası oluşturmak suretiyle bir sağlık hizmeti tüketim patlaması yaratmak, bu piyasanın gereği olarak birim maliyetleri düşürmek ve bu işleri çok hızlı ve kısa sürede yapmak”…
İşte sağlık çalışanları, neoliberalizmin emekleri, meslekleri üstündeki tahakkümüne karşı koymak için direniyor, iş bırakıyor ve mücadele ediyorlar.
Bu ülkenin kaynakları, potansiyel bütçesi, sağlık emekçilerini böylesine boyunduruk altına almadan tüm yurttaşlara koruyucu ve tedavi edici hizmeti vermeye yeter de artar aslında. Vergi vermeyenlerden yeterli vergi alınsa, vergiler, daha az silaha, biber gazına harcanarak sağlığa-eğitime yönlendirilse, sağlıkta bu alicengiz oyunlarına, sağlık emekçilerine bu baskıya hiç gerek kalmaz. Sorun karmaşık değil, son derece yalındır, sınıfsaldır…