Mustafa Sönmez

19.07.2010, Pazartesi
Alavere, dalavere Kürt Memet nöbete…Yine aynı şey oluyor. Milli gelirdeki payı yüzde 20’yi, tarım dışı istihdamdaki payı 4 milyonu aşkın işçiyle yüzde 30’u bulan sanayi, bu krizde de, yine işçinin sırtına basarak , onu daha çok sömürerek belini doğrultmaya çalışıyor. Bu, TÜİK’in verilerinde açıkça görülüyor. TÜİK’in sanayide istihdam endeksi , işçi sayısını veriyor ve 3 ayda bir yayımlanıyor. Yine TÜİK’in üretim endeksi her ay yayımlanıyor. Bu iki veriden işçi başına üretimin artıp artmadığını görürsünüz. Durum şu: 2008’in başında 107 birim işçi, 115 birim üretim yapıyormuş , böylece işçi başına 107 birimlik üretkenlik varmış. Küresel kriz alevinin Türkiye sanayisinin paçasını sarması ile birlikte, 2008 başında 115 olan üretim, 2008 son çeyreğinde 105’e kadar gerilemiş. Ve tabi ne yaptı işverenler bu durumda ? İşçileri işten çıkardılar ve sanayi istihdam endeksi 103’e kadar geriledi. Ama orada kalmadı, krizin dip yaptığı 2009’un ilk 3 ayında üretim 2008’in aynı döneminin yüzde 22 gerisine düştü. Buna paralel olarak işçilerin tensikatı sürdü, ama bazı yerlerde kıdem tazminatı engeliyle istendiği kadar işçi çıkarılamadı. Yine de 2009’un ilk çeyreğinde sanayide işçi sayısı , 2008’in ilk çeyreğinin yüzde 10 gerisine düştü. Peki sonra? Sonra yavaş yavaş toparlanma yaşandı ve 2009’un sonunda, sanayi üretimi 2008 başındaki düzeyine geri geldi. Geldi ama ya istihdam? İşte orada yine bilinen oyun oynandı, çıkarılan işçilerin bir kısmı geri alınmadı; istihdam, krizin dip yaptığı seviyede tutuldu.

Böyle olunca da işçi başına üretim, kriz öncesine göre zirve bile yaptı ve 2009 son çeyreğinde, 2008 son çeyreğine göre yüzde 17 artış gösterdi. 2010’un ilk çeyreğinde ise sanayi üretimi 2009 başındaki düzeyi aşsa da 2008 ilk çeyreğindeki düzeyinin hala yüzde 9 gerisinde. Ama gelin görün ki, sanayide istihdam artırılmadığı için, işçi başına üretim yine de fena değil. Üretkenliği artırma ihtiyacında sanayici patronlar. Bunun bir yolu üretimi artırmak ise, diğer yolu, biraz daha işçi çıkarmak. Onun için de kıdem tazminatı engelinden kurtulmak, esnek istihdam rejimini geçerli kılmak istiyorlar.

***

Kriz sonrası üretimi, azaltılmış işçi ile yeniden artırmak, tabi ki, eldeki işçiyi daha çok sömürmekle mümkün ve bu yapıldı. Azaltılmış işçiye, eski ücret bütçesi ödenseydi belki bir derece adaletten söz edebilirdik. Ama öyle olmamış. Azaltılmış işçiye, eski ücret bütçesi de ödenmemiş. Yani işçiler, 2009’da zam almadan 2008 ücretlerine talim ettirilmişler.

Görünen o ki, işçilerin hem iş yükleri ağırlaştırıldı, hem de reel ücretleri geriletildi. Nitekim TÜİK, yine her 3 ayda bir sanayi işletmelerinin nominal ücret bütçelerini açıklıyor. Bu ücret bütçesini, işçi başına sanayi üretim endeksine böldüğümüzde, nominal birim ücreti buluyoruz. Bu krizin tarihi özelliği, nominal ücretlerin bile geriletilmiş olması. Nitekim 2009 son çeyreğinde birim nominal ücretler, 2008 son çeyreğine göre yüzde 13 geriledi. Burada daha enflasyondan filan söz etmiyoruz. 2008 sonunda diyelim, aylık 1000 TL ücret alan bir işçiye, 2009 da zam yapılmadığı gibi, 2009 ücreti 130 TL eksik ödendi ve ücreti 870 TL’ye düşürüldü. Ama bir de enflasyonun götürdükleri var. Onu da analize katınca bakın ne olmuş: 2008 sonundan 2009 son çeyreğine işçi başına reel ücret yüzde 17 gerilemiş. Sanayi işçisinin 2010 ilk çeyreği reel ücreti biraz artsa da, hala 2009 ilk çeyreğinin yüzde 12, 2008 ilk çeyreğinin de yüzde 11 gerisinde. Alavere,dalavere, yine Kürt Memet nöbete…
Soru şu: sendikalara rağmen bu tarihi sömürü nasıl gerçekleşmiş ? Bu tarihi ayıbın hesabını da TÜSİAD ile halvet olan sendikacılar versin…

Written by Mustafa Sönmez