Mustafa Sönmez

Utanmazca telaffuz edilerek AKP iktidarının despotik yönetimine yakıştırılan “ileri demokrasi”de, bu yıl greve çıkabilen işçi sayısı 1000 kişiyi bile bulmadı. Düşünün, 13 milyon ücretlinin olduğu bu ülkede, 1000 kişi bile grev yapamadı!…Bu kadar pervasızca yükselen faşizm, “Taşların bağlı, köpeklerin salındığı” bir ortamda boy atıyor. Sayıları 13 milyona ulaşsa da ücretli sınıf örgütsüz. Bu sonuçta da başrol tabi ki 12 Eylül askeri diktatörlüğünün ve AKP o mirası tepe tepe kullanıyor. Abartı değil, 2010’un 8 ayında, tüm Türkiye’de ancak 12 grev yapılabildi, 882 işçi greve katılabildi.

Hatırlayın; 24 Ocak 1980’de başlayan sürecin en önemli hedeflerinden biri örgütlü işçi sınıfını etkisiz hale getirmek, sendikal hareketi bertaraf etmekti. 1980’de 85 bin işçi grevdeydi. 12 Eylül, grev yasağı getirdi ve 1982 Anayasası sendikal hakları iyice budadı. Örgütlenme zorlaştırıldı, toplu sözleşme hakkı kısıtlandı, grev yapılamaz hale getirildi. 12 Eylül’ün anti-sendikal çalışma çerçevesine rağmen, 1990’da 166 bin grevci işçi grev yaptı. 1995’te yeniden yükselen grevler izleyen yıllarda iyice geri çekildi. 2000’de ancak 19 bine yakın işçi grev hakkını kullanırken 2005’te greve çıkabilen işçi sayısı 3 bin 500 dolayına kadar geriledi. İzleyen yıllarda da bu değişmedi ve 2009 kriz yılında da grevci işçi sayısı 3 bin dolayında kaldı. Ve, bu yıl sayı binin de altına indi.

***

2000 öncesinde, çoğu kamu işyerinde yaşanan grev uygulamaları, bu işyerlerinin süreç içinde özelleştirilmeleri, sendikal mücadeleyi de zayıflattı. Özelleştirilen işyerlerindeki hızlı işçi tasfiyesi, taşeronlaştırma biçimindeki dağıtma ve güvencesizleştirme operasyonları, bu işyerlerindeki sendikal mücadeleyi de, grev mücadelesini de geriletti. 2007’de grevde geçen işgünü sayısının yüksek görünmesi Türk Telekom A. Ş’nin 768 işyerinde uygulanan grevle ilgilidir. O yılın 1 milyon 353 bin görünen grevde geçen işgününün 1 milyon 115 işgünü T.Telekom’a aittir. 2008’de ancak 15 işyerinde 5 bin işçi ile sürdürülen grevler, 2009’da 13 işyeri ve 3 bin 101 işçi olarak gerçekleşti. 2010’un ilk 8 ayında da grevci sayısı 882’ye-bin bile değil- kadar düştü.

***

Gerçekte, aidat ödeyen işçi sayısının 1, 1.5 milyon dolayında kaldığı günümüz koşullarında, toplu sözleşme hakkını kullanabilen işçi sayısı da hızla azalıyor ve bu da ücretlilerin milli gelirden aldığı payın azalmasında, gelir uçurumunun çalışan sınıf aleyhine olumsuz seyrinde etkili oluyor.

1990-1999 döneminde yapılan toplu sözleşmeden yılda 644 bin işçi yararlanırken, bu sayı izleyen 10 yılda , yani 2000’li yıllarda, yılda ortalama 428 bin işçiye düştü. Dolayısıyla iki 10 yıl arasında toplu sözleşmeden yararlananların sayısının üçte bir oranında gerilediği görülüyor ki, bu dramatik bir düşüştür.

Genellikle 2 yıl için yapılan toplu sözleşmelerin, daha çok tek sayılı yıllarda bağıtlandığı anlaşılıyor. 2001 krizi ve arkasından gelen AKP iktidarındaki neoliberal uygulamaların, özelleştirmelerin hızlandırıldığı, anti-sendikal saldırıların arttığı 2000’li yıllarda toplu sözleşme hakkını kullanmada da önemli gerilemelerin yaşandığı görüldü. 2001’de 775 bin olan TİS kapsamındaki işçi sayısı 2003’te 614 bine, 2005’te 587 bine düştükten sonra 2007 ve 2009’da 460 binlere geriledi. 2000’li yılların ortalaması için TİS’den yararlanan işçi sayısının 430 binlere düşmesi gerçekten dramatik bir gerileme. Bu kadar geriletilen toplu sözleşmeli alanın da önemli bir kesimi kamu sektörüne ait ve AKP iktidarı, bu kadarına bile tahammülsüz .

İleri demokrasi mi diyordunuz ? Bakın grev-toplu sözleşme icraatına da utanın biraz…

Written by Mustafa Sönmez