Mustafa Sönmez

Dolar kurunun 1.70 TL, derken 1.80 TL, oradan 1.90 TL basamağına doğru amansız çıkışına rezervlerden döviz satarak, yani yangına köpük sıkarak müdahale etmeye çalışan Merkez Bankası, sonunda bununla baş edemeyince, hiç de sürpriz olmayan yola başvurdu: Gecelik faizi yüzde 12’ye kadar yükseltti. Yüksek faizle, soğuk bir iklime girdik demektir.

Bunu neye çare olsun diye yaptılar ? Basın toplantısında Merkez Bankası Başkanı Erdem Başçı lafı evirip çevirmedi, “sıcak para”nın kaçtığını ve geri getirmekten başka çareleri olmadığını, faizi de bunun için kullandıklarını ifade etti.  Dedi ki;  “  Küresel ekonomiye dair belirsizliklerdeki artışa ve risk iştahındaki bozulmaya paralel olarak bu dönemde gelişmekte olan ülkelerden sermaye çıkışları gözlendi”. Yani, sıcak para kaçtı, dedi. Peki Türkiye’de ne oldu? “ Ağustos ayından itibaren küresel risk iştahındaki bozulmanın devam etmesi Türk lirasının aşırı değer kaybetmesine yol açtı. 2010 yılının Kasım ayından bu yana değer kaybının birikimli olarak yüzde 30’lara ulaşmış olması, enflasyon görünümü üzerinde risk oluşturmaya başladı…”

Tesbit ve önlem gerekçesi belli: Sıcak para kaçtı, kaçınca döviz tavana vurdu, enflasyonu da kamçıladı. Biz kur tırmanışıyla başa çıkamadık, sıcak para geri gelsin diye faizi yükselttik. Yükseltilmiş faiz, sıcak parayı geri çekebilir, döviz kurunu aşağı çeker, enflasyonun körüklenmesini de önler… Operasyonun tercümesi budur. Bu, aynı zamanda, öteden beri ifade edilen, Türkiye ekonomisinin kıblesinin dış kaynak, özellikle sıcak para olduğunun da yeniden itirafıdır ve sıcak para morfini olmadan ayakta kalınamadığının ama her “çözüm”ün bir çözümsüzlüğü davet ettiğinin de tescilidir.

Kaynak:TCMB Ödemeler Dengesi veritabanı

 

Kurdaki tırmanışı frenlemek, sıcak parayı yeniden çekmek için yüksek faize çark ettiren gelişmeleri, Temmuz 2011 sonrası izleyelim. Temmuz’da cari açık 5,3 milyar doları, Ağustos’ta 4 milyar doları buldu. Buna karşılık bu açığı finanse edecek sermaye girişi, Temmuz’da 4,6 milyar dolar iken Ağustos’ta yerini kaçışa bıraktı ve sermaye çıkışı 0,5 milyar dolara yaklaştı. Bu durumda döviz rezervleri Temmuz’da 665 milyon dolar azalmışken Ağustos’taki azalma 4,4 milyar dolar gibi  alarm verici bir boyuta ulaştı. Rezerv erimesinin Eylül ve Ekim’de de sürdüğü, yeni cari denge verileri açıklanınca görülecektir. Sermaye girişinin yerini sermaye kaçışına bırakmasıyla, dolar kuru 1.90 TL’ye doğru seyretti. Gidişat tehlikeliydi.

***

Dövizde  tırmanış, AKP iktidarının açıkladığı Orta Vadeli Program hedeflerini altüst edebilirdi. 2011 için hesaba katılan ortalama dolar kuru 1,67 TL. 2012 için bu öngörü 1,73 TL. Öte tarafta, Avrupa’daki çalkantının da etkisiyle dolar başını almış gidiyordu. Merkez Bankası’nın döviz satarak  kuru terbiye etmesi pek işe yaramadı. Dahası, Merkez’e güveni sarstı. O zaman da kaçınılmaza başvurdular ve şimdi faiz silahını çekerek gecelik borçlanma faizini yüzde 5’lerden yüzde 12’lere kadar yükselttiler.

Umulan şu: Yükseltilen faiz, dolarlaşmayı gevşetir, sıcak parayı geri çağırır, ayrıca munzam karşılıklarla bankalardan döviz takviyesi yapılıp rezerv güçlendirilir ve dolar kuru, örneğin 1,75 TL gibi tahammül edilir bir yere geriler. TL’nin değer kaybı böylece frenlenirse, ithalattan kaynaklanan enflasyon rüzgarının da önü alınacak. Böylece, MB’ye göre 2011 enflasyonu yüzde 9’un biraz altında gerçekleşecek, çift rakama sıçramayacak.

Bundan sonrası ne olur ? Yüksek faiz, soğuk bir iklimin aracıdır. Bu  faizin yeterli olup olmayacağı, Avrupa krizinin seyrine de bağlı. Yunanistan’ın borçlarını silme ve Avrupa Kurtarma Fonu’nun kaynaklarını artırma kararı karşısında, “faiz rüşveti”, sıcak paranın dönüşüne yeterli olacak mı? Yükselen faiz, ekonomiyi ister istemez durgunlaştırır. Tüketici kredi faizleri yükseltildi bile. Bu, iç talebin daralması, büyüme hızının düşmesi ve istihdamın gerilemesi gibi tatsız sonuçları kaçınılmaz kılar. Yüksek faiz, bütçeden kamu borç faizine giden payı, sağlık, eğitim gibi sosyal harcamalar aleyhine artırır, yeni vergileri kaçınılmaz kılar. Sıcak paranın faize çok olumlu tepki verip dönmesi halinde ise döviz daha da ucuzlar ama ucuz döviz de yeniden ithalatı hızlandırır ve cari açıktaki kronik büyüme azalmaz, sürer. Bu da başa dönmek demek.

Sonuç: Olmuyor, morfinmanın çaresizliği gibi, Türkiye ekonomisi  sıcak para ile de, sıcak parasız da yapamıyor, bağımlılığı azalmıyor ve bunun sonucu olarak hastalıklı bünyenin gücü iyice azalıyor.

Written by Mustafa Sönmez