Mustafa Sönmez

Milliyet’te Fikret Bila, 16 Ağustos tarihli yazısında Kürt sorunu ile varılan yeri şöyle tarif ediyordu; “Başbakan, bu açıklamalarıyla durduğu yeri gösterdi. Hükümetin yürüttüğü açılım politikasının; PKK-BDP-DTK çizginin beklediği gibi Güneydoğu’ya özerklik tanımak, bunu bir statü olarak anayasaya taşımak, Kürtlere kolektif haklar sağlamak gibi bir süreç olmadığını tekrar duyurmuş oldu.”. Bila’ya göre, bireysel hak ve özgürlüklerin genişletilmesi, kültürlerin yaşanması ve yaşatılması ile üniter yapıyla bağdaşmayacak biçimde özerklik statüsü tanınmasının birbirinden çok farklı yaklaşımlar olduğu hep göz ardı ediliyor. Yine Bila’ya göre, özerklik ilanı, bunun Ankara tarafından kabul edilerek anayasaya taşınması, ayrı bir devlet örgütlenmesinin bugünkü konjonktürdeki ifadesinden başka bir şey değil… Özerlik ve federasyon talepleri birlikte yaşama değil aksine ayrışmayı kurumlaştırmak talepleridir…(16 Ağustos 2010, Milliyet)

***

Fikret Bila’nın bu algısına Kürt siyasetini temsil edenler ne der? Gerçekten istedikleri, üniter devletin dışında bir yapılanma mıdır? Gerçekten istedikleri sadece “Kürt illeri”ne “özerklik” midir? Bunları sorduğumuzda verdikleri yanıt: “Yanlış anlaşılıyoruz. Kendimizi ifade edemiyoruz” gibi sözler. Silvan felaketinin yaşandığı gün Diyarbakır’da “Demokratik Özerklik ilanı” okuyan Aysel Tuğluk, bu kıymeti kendinden menkul, “tek taraflı ilan”ın nerelere çekildiğini, bırakın yandaş medyayı, ortada duran medyadaki Fikret Bila’da bile nasıl bir algı oluşturduğunun farkında mı?

Öyle ya da böyle; vardığımız yer barışın değil savaş dilinin yüksek sesle konuşulduğu bir yer ve yine her gün birçok genç yaşamının baharında yok olup gidiyor,  yine düşmanlıklar besleniyor. Yapılan hazırlıklardan da anlaşılmaktadır ki, yine kan gövdeyi götürecektir. Dileriz, tırmanan kayıpların acısı kalplere gömülür, son anda bayram öncesi aklı selim galip gelir de yine barışın dili hakim olur.

Kürt siyasetinin, bağımsız devlet, federe devlet gibi gizli bir ajandası yoksa– ki bunlar çok konuşuldu, hiç birinin Türkiye’nin bugünkü demografik, sosyolojik, ekonomik, siyasi yapısına uymadığına yeterince ikna olundu- derdini anlatması için yeni bir iletişim stratejisine ihtiyacı var.
 

***

3 Haziran tarihli “Özerklik İspanya’yı Böldü mü? başlıklı yazımda, “Üniter devlet yapısını koruyarak, ülkeyi, özerk bölgeler biçiminde bir idari reforma tabi tutmanın kaçınılmaz sonucunun, bölünme, parçalanma olması gerekmiyor. Böyle bir önyargısı olanlara, ‘Neden İspanya bölünmedi?’ diye soruyorum” diye yazdım, kimseden bir itiraz gelmediği gibi, aynı doğrultuda çalışmalarımı teşvik eden iletiler aldım.  Ve yine 10 Haziran tarihli, “20 Bölgeli Özerk Üniter Türkiye” başlıklı yazımda, Türkiye’nin aşırı merkeziyetçi yapısının yarattığı anti-demokratiklik, kamu kaynaklarının iller, bölgeler arasında eşitsiz dağılımı, izlenen büyüme paradigmasının bölgesel uçurumu derinleştirdiği gibi gerçekler de göz önünde tutulduğunda,  bir yönetsel reformun kaçınılmaz olduğuna değindim. Aynı yazıda, Kürt sorununa çözümü de içerecek bir reformun, Türkiye’de 20 özerk bölgeli bir yapıyla  nasıl gerçekleştirilebileceğine ilişkin  bir öneriye de yer verdim. Yine çok olumlu , çok teşvik edici iletiler aldım.

***

Tekrarlıyorum, İspanya, 35 yıldır özerk bölgelere ayrılmayı öngören ve bunu gerçekleştiren 1978 Anayasası ile yönetiliyor. Onlarda da Bask, Katalan ve Galisya etnik sorunları var. Zaten, ülkeyi 17 özerk bölge  ve 2 özerk kent yönetimi ile yönetme modeli de, bir ölçüde bu sorunu aşmaya dönük olarak gündeme getirildi. Özerk bölge formülü İspanya’yı dağıtmadı. Tersine, etnik taleplere belli çözümler üreterek gerilimi önemli ölçüde yatıştırdı. Bu iç barış, , İspanya’nın AB üyeliğini kolaylaştırdı ve üyelik ile birlikte İspanya’yı, AB’nin 5’nci büyük ekonomisi ve Türkiye’nin 3 katı zengin bir ülke durumuna getirdi. 35 yıldır özerk bölgeleri ile ayakta duran İspanya, elbette Türkiye ile birebir örtüşmüyor. Ama biz de taklit etmek zorunda değiliz. Sadece esinlenmeye, bilgiye, deneyimlerden yararlanmaya ihtiyacımız var.  

Akan kana, kanla karşılık vermenin bizi hiçbir yere götürmediğini ve götürmeyeceğini yıllar ve yıllarca yeterince görmedik mi? AKP rejiminin kendinden menkul gücü, kuvveti, denenmişi denemekle nereye varacak? Yeni ölümlere, yeni düşmanlıklardan başka neye?

Aklı hakim kılalım. Sorunu çözenlerden ders alalım. Barışı hakim kılıp sukunetle tartışalım.Yapabiliriz, yapmak zorundayız.

***

Ömrünü sosyalizm mücadelesine adamış, zindanlardan , sürgünlerden yılmamış bir çınarı, Mihri Belli’yi dün toprağa verdik. Anısı önünde saygıyla eğiliyorum.

Written by Mustafa Sönmez