Is Turkey ready for social distancing?(Al Monitor, March 19, 2020)
Amid the coronavirus pandemic, the concept of social distancing has gained popularity, bringing with it two…
08.01.2010
1980 sonrasının neoliberal politikaları adım adım sosyal devleti yok etti. 12 Eylül mamulü 1982 Anayasası’na konulan emek örgütlenmelerine getirilen kısıtlamalar, grev, toplusözleşme haklarını görünürde var gösterip fiiliyatta yok eden yaklaşımlar, emeğin enformalleşmesine imkân sağlayan her tür düzenleme, devletin istihdam sağlayıcı yatırımcı özelliğini budama… Bunların yanı sıra, vergi-harcama politikalarında, emeğin aleyhine sermayenin lehine düzenleme de sosyal devleti berhava etti. Malum; dışa açılmak için, rekabet gücü edinmek, onun için de emek maliyetini düşürmek, devletin bütçe üstünden emeğe aktardıklarını kesip sermayeye aktarmak, onu güçlendirmek gerekiyordu.
Emeklilere sağlanan maaş ve sağlık harcamalarında eli sıkı davranmak da bu neoliberal anti-sosyal yaklaşımın ürünüydü. Çoğu, IMF diktesiyle, istisnasız 1980 sonrası tüm hükümetlerin icraatlarına yansıyan bu anti-sosyal devlet yaklaşımı, son 7 yıllık AKP iktidarına da damgasını vurdu. Dahası, “Sağlıkta Dönüşüm” adı altında AKP iktidarınca girişilen “reform” adı altındaki icraat da tam bir fiyaskoyla sonuçlandı. Bugün, SGK, yani Sosyal Güvenlik Kurumu hızla iflasa gidiyor ve kurumu ayakta tutmak için bütçe kaynaklarını artan oranlarda aktarmak gerekiyor. Öyle ki, bütçede en önemli kalemin biri faiz ödemeleriyse, diğeri SGK’ye, batmaması için yapılan, bütçe transferleridir.
AKP iktidarının ilk icraat yılı olan 2003’ün sonunda 16 milyar TL’yi bulan ve o yılın milli gelirinin yüzde 3.5’u tutarındaki bütçeye aktarımlar, 2007’de 33 milyar TL’yi buldu ve milli gelire oranı da yüzde 4’e yaklaştı. 2008’de ise bütçe transferleri 35 milyar TL’ye çıktı. Krizin de etkisiyle SGK 2009’da iyice batmaya başladı. Krizde çok sayıda işçi işten çıkartıldı, dolayısıyla prim gelirleri 1 yılda 2 milyar TL azaldı. Yanı sıra, hem özel sektör, hem Bağ-Kurlu esnaf, hem de çoğu AKP’li belediyeler prim borçlarını ödememeye başladılar. Bu yılın 10 ayında tahsili gecikmiş prim alacağı tutarı 44 milyar TL. Borçluların çoğu, “Nasılsa bir af çıkar” uyanıklığı içinde.
Prim gelirleri azalırken ilaç firmalarına, özel hastane ve kliniklere bol keseden aktarılan kaynaklar, SGK’yi iyice dibe itti. Bu yılın 10 ayında 45 milyar TL’yi bulan bütçe yamasının, 12 ayda 54 milyar TL’yi, milli gelir içindeki payının da yüzde 5’i geçtiği tahmin ediliyor.
***
SGK’nin iflasa doludizgin gidişi ile paçası tutuşan iktidar, işte bu nedenle eczacılardan başlayarak sektörün bütün bileşenlerini mağdur edecek önlemlere başvurdu. Bundan tabii ki, emekliler de nasibini alıyor.
Türkiye’de insafsızlığın temel göstergesi aranırsa, emeklilere layık görülen maaşları gösterebilirsiniz. Sayıları 9 milyonu bulan emeklilerin ortalama aylık gelirleri 600 TL’yi bulmuyor. 7 milyon emekliye topu topu, seyyanen 60 TL’lik komik zam yapan ve bunu, “Yüzde 20’ye varan zam yaptım”, diye takdim edip kasılan Başbakan’a, emekliler isyan ediyor. Memur emeklileriyle birlikte sayıları 9 milyonu bulan bu barut fıçıları, acaba önlerine seçim sandığı konulduğunda nasıl tercih kullanacaklar? Bu zammın bütçeye 3 milyar TL’ye mal olacağını söyleyen Başbakan, öte yandan, işverenlerin yüzde 5’lik SSK prim yükümlülüklerini üstlenerek onlara 3 milyar TL’lik teşvik aktardığı bilgisini neden toplumla, emeklilerle paylaşmıyor?
***
Tütün işçilerinin, referandumla “Durmak yok, direnişe devam!” kararı önünde saygı ile eğilelim ve onların yanında olduğumuzu her fırsatta, her biçimde gösterelim. Dip dalganın bu kararlılığı, işçi ve memur sendikalarının koltuklarına yapışmış sendika ağalarını kış uykularından uyandırır mı bilemeyiz ama, belli ki 2010, her şeye ve her ayak bağına rağmen, sokağın yılı olacak. Sokak, emeklilerle de dolacak… Türkiye, yavaş yavaş, ağır ağır da olsa, gerçek gündemine nihayet dönüyor:
Su çatlağını buluyor…