Ak faşizmin fetihçi hayallerinin de katkısıyla 23 milyonluk Suriye   nüfusunun 11 milyonu insani yardıma muhtaç hale geldi; 7 milyon kişi ülke içinde yer değiştirmek zorunda kaldı; 4 milyondan fazla Suriyeli mülteci komşu ülkelere sığındı; ülke içindeki ekonomik tahribat milyarlarca  dolara ulaştı.

2011 yılı Mart ayından bu yana devam eden Suriye iç savaşı ve kitlesel göç hareketi, başta Türkiye olmak üzere tüm bölge ülkelerinin iç siyasi, ekonomik ve sosyal dinamiklerini etkiledi. Savaşın en önemli sonuçlarından birini, sayıları 4 milyona yaklaşan Suriyeli mülteciler oluşturuyor. Bu sayı her ay ortalama 100 bin oranında artıyor.

Kaç Suriyeli?

Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği’nin (BMMYK) Ağustos 2015 tarihli son verilerine göre, komşu ülkelere sığınan kayıtlı Suriye vatandaşlarının en yüksek olduğu ülke 2 milyona yakın sığınmacı ile Türkiye. İkinci sırada 1 milyonun üstünde sığınmacı kabulüyle  Lübnan, daha az sayılarda Ürdün, Irak, Mısır gibi Orta Doğu ülkeleri var. Sınırlı bir mülteci kabulü AB’den gelmiş.

mmTürkiye’ye sığınan Suriyeli sayısını İçişleri Bakanlığı 1 milyon 905 bin olarak bildirmektedir. Bunların sadece 262 bininin 10 ildeki 25 barınma merkezinde  barındıkları, kalan ezici çoğunluğun 1,6 milyonun ise barınma merkezleri dışında kayıt altına alındıkları bildiriliyor.  Bugün, Türkiye’de Suriyelilerin bulunmadığı sadece 9 il var. Kampların dışındaki Suriyeliler ise, Türkiye’nin 72 farklı ilinde kendi olanakları ile geçici işlerde çalışarak, sokaklarda dilenerek ya da sosyal yardım alarak, botlarla umut mücadelesi veriken insan tacirlerinin tuzağına düşmekte,. yaşam mücadelesi mekteler.

Türkiye’de en fazla Suriyelinin yaşadığı il İstanbul; 350 bin civarında Suriyeliye ev sahipliği yapan İstanbul’u, 200 bin ile Gaziantep izliyor.

AB ile pazarlık

Suriyeli sığınmacılara resmi olarak “mülteci”değil, “geçici korunanlar” denilmekte, sığınma durumları askıda tutulmaktadır.
 Suriyelilerin Avrupa kapılarını zorlamaları Almanya başta olmak üzere AB ülkelerini  ve liderlerini  tedirgin etmiş durumda. Bu yurtsuz insanları bir tür “savaş atığı, toksik madde” gibi görme eğilimindeler. Ve bu “atık” Türkiye’de kalsın diye RTE ile bir pazarlık içindeler. RTE de bu sorunu ve AB’nin vereceği tavizleri, sığınmış Suriyelilerin bedeli olarak kullanmak gibi  bir tutum içindedir. Tam da masaya oturanların tiynetlerine yakışan bir alışveriş.

AB liderleri, “Türkiye’ye para teklif edelim, Suriyelileri  Türkiye’de zaptetsin, buraya gelenleri de geri alsın” türü bir vicdansız teklifi RTE’ye bildirdi ve görüşmeler yapıldı.

Ak faşizm de bu durumu fırsata çevirmenin çabasında, özellikle seçim konjonktüründe bu durumu da oya tahvil etme derdinde. AB’nin teklifine vize muafiyeti ve müzakerelerin canlandırılmasını ekleyen Ak faşizm rejimi etrafa bu önerilerin kabul ettirildikleri havasını basıyor, AB’nin bu alandaki sıkışmışlığını, üstündeki baskıları azaltma yolunda kullanmaktadır. Örneğin Ekim’de açıklanması gereken eleştiri oklarıyla dolu ilerleme raporunun seçim ertesine bırakılması da bu bütünün bir parçası…

Taslak olarak ortaya çıkan ne varsa her maddesi ham hayallerle dolu. Örneğin, taslağın her kelimesinin AB üye ülkelerince onaylanması gerekiyor. Çünkü, iltica ve göç konuları Avrupa Komisyonu’nun uhdesinde olan bir politika olmak yerine,  28 başkentin kontrolünde olan bir hükümetler arası politika.

Vaat edilen 3 milyar avro, müzakerelerin canlandırılması ve vize muafiyeti için de durum aynı. Konuyla ilgili uzmanlar, Türkiye’nin “güvenli iltica ülkesi” statüsü olmadığını, bunun olması için Cenevre Mülteci Sözleşmesi’ne koyduğu ve Suriyeliler dahil güney ve doğudan iltica eden kimselere bu hakkı tanımayan çekincesini kaldırmasının önkoşul olduğunu hatırlatıyorlar. Ucu gösterilen 3 milyar avro da ancak uzman BM kuruluşları ve uzman STK’lar üzerinden verilebilecek ve adım adım denetlenecek. Hiç de leş kargası AKP’lilerin hoşnut kalacakları bir hal değil yani.

Bunlar, oldu bittiye getirilmiş görünen AB ile mutabakatın detayındaki gizli şeytanlar. Türkiye’nin talep ettiği AB ile fiilen donmuş ilişkilerin canlanması, vize engelinin kaldırılması vb. de hep ham hayallerden ibaret.

Mülteci hakları

Suriyelilerin durumuna dönersek; AB ile Türkiye’nin Suriyeliler konusunda anlaşmaları, Suriyelilerce kabul edilmek zorunda değil. Suriyelilerin, her sığınmacı, mülteci adayı gibi uluslar arası sözleşmelerle tanımlanmış “mülteci hakları” var ve BM’ye üye devletler bu haklara saygı göstermek zorundalar.

Suriyeliler kendi yollarını kendileri çizme, mülteci olmaktan gelen haklarını özgürce kullanma hakkına sahipler.Ne kadar AB ile Türkiye kendi kendilerine gelin-güveyi olup anlaşmış görünseler de  Suriyeliler,  bu anlaşmaya uyarak Türkiye’ye yerleşmek, mülteci olarak Türkiye’yi seçmek zorunda değiller, tüm AB ülkelerine sığınma hakları var.  AB, sadece biraz para vaat ederek, sorunu Türkiye’de bloke etme çabası ile sorumluluktan kaçamaz. Avrupa’daki insan hakları savunucularının bu dram karşısında duyarlılığa davet edilmesi gerekiyor.

Suriyelilerin BM üstünden kendilerine savaş atığı muamelesi yapanlara karşı, uluslararası sözleşmelerden gelen haklarını kullanmalarında uluslararası dayanışmaya daha çok ihtiyaçları var.

Türkiye’de…

Sığınmacıların Suriye iç savaşındaki politik seçimleri, safları, varılan yer itibariyle politika belirlemede önem taşımamalıdır. Suriye’deki politik safları ne olursa olsun, can derdine düşmüş ve çoğu gençlerden , kadınlardan oluşan masum insan topluluklarından söz ediyoruz.

Ak faşizm, özellikle Esat karşıtlığı üstüne bina edilmiş bir “koruma”yı ön planda tutmuş ve neredeyse teşvik ettiği göçleri, Esat’ı uluslar arası alanda zor durumda bırakmanın aracına dönüştürmüş  ancak bu politikanın altında kaldığı gibi, yüz binlerce insanı da sefil, perişan etmiştir. Suriyeli sığınmacılarda derin bir hayal kırıklığı vardır ve bu nedenle de Türkiye’de kalmak istememektedirler.

Suriyelilerin bir kısmı  Türkiye’yi yurt tutmak isterlerse , buna hakları olduğu ve istismara uğramadan bunu yapmaları gerekir. Sığınmacıların Ak faşizmin siyasi  istismarına uğramasını önlemek demokratların, sosyalistlerin de misyonu olmalı, bu kitle ile yakın temas içinde hakları savunularak istismarları önlenmelidir.

Hem CHP, HDP, hem de sosyalist muhalefet , Suriyeli sığınmacıları Ak faşizme terk etmemeli, o insanlarla yakın temasla, onlara dokunarak sorunlarını aşmada dayanışma içinde olmalı, kendileri üstünden çıkar peşindeki leş kargaları, akbabaları da daha çok teşhir etmelidirler.

 

Written by Mustafa Sönmez