COVID-19 crisis threatens to double Turkey’s unemployed (Al Monitor, April 10, 2020)
The coronavirus crisis appears bound to leave Turkey with some 10 million people out of…
Mustafa Sönmez
15 Eylül tarihli Milliyet’te, Akbank Yönetim Kurulu Başkanı Suzan Sabancı Dinçer, Kadife Şahin’in sorularını yanıtlarken Türkiye’de hanehalkı geliri, yabancı sermaye girişi, yabancı kaynak girişi ile ilgili öyle ifadeler kullanmış ki, kayıtsız kalamadım. Suzan Hanım konumundaki kişiler, genellikle yanlarında uzmanlar, danışmanlar istihdam ederler. Sözüm onlara: Lütfen Suzan hanımı doğru bilgilendirin.
Mesela, hane gelirleri konusunda şöyle demiş Suzan Hanım; “Türkiye’nin hane halkının geliri son 10 yılda üç kat artınca Türkiye’nin global prestiji arttı… Benim şahsi görüşüm mevcut hükümetimiz bu vizyonda çalışıyor ve hedeflerini bu vizyona göre koyuyor. Bu çok isabetli bir yönetim olmuştur.” Sabancıların Suzan Hanımı, belli ki AKP rejimine minnettar, ama prestiji kendinden menkul Türkiye ile ilgili hane geliri ya da kişi başına gelir bilgileri doğru değil. Şöyle, 2004’ten bu yana kişi başına geliri, fiyatı sabitleyerek, analiz edersek, görüyoruz ki, 2004-2011 döneminin kişi başına geliri yılda topu topu yüzde 4,5 artmış. Bu, çoğu “yükselen ülke”nin ortalama performansının altında bir artış.
Kaynak:TÜİK;DPT verileri, 2011 büyümesi yüzde 7, nüfus artışı yüzde 1,34 varsayıldı.
Danışmanları, Suzan Sabancı Dinçer’e , hükümetin yaptığı gibi, kişi başına geliri dolar cinsinden verdilerse, yanılttılar. Çünkü düşük kur ile milli gelir ve kişi başına gelir, yanıltır. AKP iktidarında kişi başına geliri 3 bin 500 dolardan 10 bin dolarlara çıkmış gösterir. Suzan Hanım’ı da yanıltmış olurlar. Kaldı ki, kişi başına gelir, bir ortalamadır. Yılda yüzde 4,5 büyüyen gelirin paylaşımında Türkiye, OECD’nin en yüz kızartıcı bölüşüm tablosuna sahiptir. Nüfusun en üst yüzde 20’si gelirin yüzde 50’sine el koyarken geri kalan yüzde 80’i de öteki yarısına talim eder. Bu, hem sosyal bir yaradır hem de iç pazarı etkin kullanmada bir handikaptır.
***
Suzan Hanım, Türkiye’nin, 2015’te 26 trilyon dolar büyüklükte olacak dünya ekonomisinin “merkezinde” oturduğuna vehmetmiş. Olabilir ve devamında demiş ki, “ Bu kadar önemli bir coğrafyada oturan, demokratik, genç nüfuslu, kuvvetli hükümeti olan, girişimci yapısı olan, kuvvetli bankacılık sektörü olan bir ülkenin rekabetçiliği önemli… Türkiye’nin global krizdeki ekonomik performansı çok başarılı olmuştur.”. Sabancı’nın AKP iktidarı için demokratik ve kuvvetli sıfatlarını yan yana kullanması tabi ki kendi demokrasi algısı…Ancak, Türkiye’nin rekabetçiliği nereden geliyor, anlamak kolay değil. Rekabetçi bir ülke, milli gelirinin yüzde 10’u kadar cari açık verir mi? Rekabetçi ülkenin ihracatı, ithalatının yüzde 55’ine düşer mi?
***
Söyleşinin bir yerinde Suzan Hanım, “MB, faizlerin düşük olmasını istiyor, bu da çok doğru. Çünkü düşük faiz sıcak parayı durduruyor” diyor. Danışmanları yine yanıltmış Suzan Hanımı. MB, sıcak parayı durdurmak bir yana, kollarını açmış, gelmesini bekliyor, faiz koridorunu da onun için daralttı. Bütün umudu, sıcak para…
Sayın Dinçer, dış kaynak bulmada da pek doğru bilgilendirilmemiş. Yabancı sermaye için cazibe merkezi olduğumuzu söylüyor ama rakamlar öyle değil. Kriz öncesi, Telekom,Tekel gibi özelleştirmelere ve banka alımlarına gelen doğrudan yabancı sermayenin yıllık yekunu 17-18 milyar dolar iken kriz sonrası yıllık 6-7 milyar dolara geriledi. Pek gelen giden yok…Banka kaynağı bulmada sorunumuz yok diyor ama, aynı günkü Milliyet’te, Güngör Uras (eski bir Sabancı emektarıdır) dış kaynak bulunamadığı için yaklaşık 11 milyar dolarlık enerji özelleştirmelerine taliplerin geri çekildiğini, bunlar arasında Enerjisa’nın da olduğuna dikkat çekiyordu.
Suzan Hanım’ı , danışmanları doğru bilgilendirmeli. Büyük banka karar vereni olmanın sorumluluğu büyüktür.