Eyy olimpiyatçılar!…Eyy rantçılar!…Geçmiş olsun…
Sürpriz değil. Tokyo 60’a 36 oyla ipi göğüsledi. Japonlara hayırlı olsun, Türkiye’ye ve İstanbul’a da…
Herkes yakınıyor; gıda fiyatları el yakıyor. Tüketici enflasyonunu geneli yüzde 8, ama gıda maddelerindeki yüzde 15’e yaklaşıyor. Gıdadaki fiyatları dizginlemeden, enflasyonla baş etmek mümkün değil. İyi de niye bu kadar artıyor fiyatlar. Üstelik sadece bu yıl değil. Sadece doğal afetler, don, kuraklık ya da aşırı yağışdan filan değil. Son 10 yıla bakıldığında tüketici enflasyonunda artış yüzde 122, dolar kuru yüzde 88 ama gıda fiyatlarındaki artış yüzde 167… Demek ki, 10 yılda müzminleşmiş bir hastalık var.
Arz eksik…
Nedenler sır değil. Birincisi, arz ile ilgili. Tarımsal üretim azaldı. Neden azaldı? Tarım ihmal edildi, küstürüldü, tarım arazileri inşaat arazisine çevrildi. 1990’da tarım alanı 28 milyon hektara yakındı , 2012’ye kadar yüzde 30’a yakın daralarak, 23 milyon hektara düşmüş durumda. Yani 20 yılda neredeyse üçte biri tarım alanı olmaktan çıkmış. Diyelim bir kısmı nadasta, ama gerçek şu ki tarımsal alanlar, arsaya dönüştürüldü, üstüne Kaçak Saraylının hastalığı inşaatın kışlığı-yazlığı, bin bir türlüsü yapıldı. Tarım arazisine bu kadar hiyanet içinde davranan kaç toplum vardır? Tarım toprağını arsaya çeviren kaç cahil, gözü dönmüş bulabilirsiniz? Arsa sadece barındırır, oysa toprak, nesiller boyu karnını doyurur, hayatta tutar.
Küstürüldü…
Toprağı arsaya çevirten akıldışılık, çiftçiye, üreticiye dirsekle pekişti. AKP devrinde özellikle, başta mazot, gübre, elektrik ve su olmak üzere girdilerin fiyatı hızla arttı. Buna karşılık , üreticinin ürünü para etmedi. Çiftçi desteklenmedi, tersine vergilendirildi. Merkezi bütçeden verilmiş görünen bütçenin yüzde 2’sinden ibaret tarım destekleri, öbür elle alındı. Neyle?
Mazota yüklenen dolaylı vergilerle…
Ektikçe zarar eden çiftçi, son oniki yılda, iki Trakya Bölgesi
büyüklüğündeki toprağı boş bıraktı. Geleneksel ürünler
buğdayda, nohutta, pamukta bile ithalatçı duruma düştü Türkiye.
Kötü yönetim
Plansızlık, rehbersizlik düstur olmuş. İnat edip çiftçilikte kalana da yol gösteren yok. Herkes her yıl kafasına göre bir şey ekip, bir şeyden vazgeçiyor. Adeta kumar oynuyor. Doğru ürünü tutturursa kâr ediyor, tutturamazsa, zarar ve sonunda, beziyor, çekiyor kuyruğunu. Yönetenler, böyle durumlarda arz yetersiz kalıp da fiyat artarsa, hemen ithalat silahına davranıp kıt dövizi, tarım ürünü ithalatı hovardalığında kullanıyorlar.
Bir de malum baş edilemeyen aracılar var. Bir türlü tarladan üreticinin eline geçen fiyat ile tüketicinin ödediği fiyat arasında makul bir marj olmaz, hep fahiştir. Bu aracı ile yıllar yılı baş edilemez. Şimdi bir de büyük marketler var. Üreticinin tarladan elindekini kapan ve birkaç misli fiyata süpermarkette satan… Bu aracılarla baş etmek de yönetenlerin işi ama onlara da dokunan pek yoktur.
Ne yapmalı?
Meseleye uzun ve kısa vadeli tedbirlerle bakmak gerekiyor. Tarım toprakları,ormanları, meralar, su kaynakları hoyratça tahrip edildi,amaç dışı kullanıma açıldı.Bu gidişe artık, dur demek gerek. Destekleme sistemi istikrarlı tarımsal gelir artışı için yeniden yapılandırılmalı. Topraksız ya da yeter toprağı olmayan köylüye toprak dağıtan yeni bir toprak reformu anlayışı hayata geçirilmeli. Güneydoğu’daki mayınlı araziler devreye alınmalı. Kamusal yatırımlar arazi toplulaştırma ve tarla içi geliştirme hizmetleri ile başlatılmalı, en yüksek verimi sağlayacak ölçek büyüklükleri yaratılmalı. Fahiş aracı kârlarına izin verilmemeli. Kooperatifçilik özendirilmeli. Kamu, sulama yatırımlarına öncelik vermeli..