Cari açık ‘out’, bütçe açığı ‘in’ (Al Monitor, 29 Temmuz, 2019)
Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) Mayıs 2019 dönemine ilişkin ödemeler dengesi verilerini 11 Temmuz’da açıklarken, uzun zamandır…
AKP rejimi, ABD’nin ittirmesiyle hızla Suriye batağına ülkeyi sürüklerken, sırtındaki ekonomi kamburu ile bu taşeronluğunun bedelini ağır bir biçimde tüm topluma ödetebilir. ABD güdümlü Orta Doğu siyaseti, AKP rejiminin dış ticaret ortaklarının duruşuyla pek uyumlu değil. Dış ticarette ABD ile aynı kampta yer almayan hatta Suriye ve Orta Doğu bahsinde karşı karşıya gelen ülke blokları, ülkeler, Türkiye’yi, Orta Doğu’daki ABD taşeronluğu nedeniyle, ticarette daha fazla köşeye sıkıştırabilirler ve giderek daralan ekonomi çemberini daha da kırılgan hale getirecek kartlara sahipler.
Türkiye’nin dış politikasına yön veren ABD, Türkiye’nin dış ticaretinde her ne kadar önemli bir ağırlığa sahip olmasa da, emperyalist sistemin-inişteki – egemeni olarak AB’yi etkileme gücü üstünden, ayrıca para akımlarını kontrolü nedeniyle , ipleri elinde tutuyor. 2012’nin ilk yarı dış ticaret verileri üstünden genel görünüme bakarsak, ABD’nin ihracatımızdaki payı yüzde 4 bile değil, silah başta olmak üzere sattıkları ise Türkiye ithalatında yüzde 6,5 paya sahip.
ABD’nin kontrol ettiği “batı dünyası”nın diğer ayağı AB, Türkiye’nin esas ticaret partneri . Avrupa, ABD’nin Orta Doğu politikalarına aykırı davranmıyor ve kırmızı çizgilerini zorlamıyor. Krizdeki AB, kamu borç sorunları nedeniyle bunalımda ve dış ticareti daralınca Türkiye ihracatındaki payı yüzde 41’e, ithalatındaki payı yüzde 39’a gerilemiş olsa da hala ana ticaret ortağı. Özetle, kriz halindeyken bile Türkiye, dış ticaretinin yüzde 40’ını AB, yüzde 5’ini ABD ile yapıyor ve yüzde 45 bir ağırlığı var bu blokun Türkiye dış ticaretinde.
AB içinde ise Almanya yüzde 9 payla en ağırlıklı yere sahip. Türkiye kapitalizmi, AB’nin dış ticaretinde, küresel kriz öncesi yüzde 50-55 bandında olan payının yüzde 40’lara gerilemesiyle, özellikle ihracattaki kaybını öteki coğrafyalardan telafiye yöneldi, ancak bu pazarların “bölgesel güç”leri, Batı dünyasından, özellikle ABD’den farklı dünya vizyonu ve politikalarına sahipler. AB dışı pazarlara girmek isteyen Türkiye, bu pazarlara etki eden bölgesel güçlerin, özellikle Orta Doğu ile ilgili duruşlarını dikkate almak, ABD ile olan mesafesine, bu bölgesel güçlerin duruşuna göre ayar vermek zorunda. Ortaya ticaret ile siyaset köprüsünde tam bir dehşet dengesi çıkıyor.Kaynak:TÜİK Dış Ticaret veritabanı
Orta Doğu pazarlarının ihracattaki payı yüzde 24, ithalattaki payı yüzde 10. Ama özellikle ihracat için önemli, bu pazarlar. Söz konusu coğrafyada hakimiyet ise İran’ın elinde. İran, Şii egemenliğindeki Irak ile birlikte önemli bir ekonomik koz tutuyor Türkiye’ye karşı. Bu iki ülkenin ihracattaki payları yüzde 15, ithalattaki payları yüzde 6. Enerjide İran’a bağımlılık, Türkiye’yi İran ile ticarette serüvenlere sürüklese de Türkiye bu ortağı boşlayamıyor. Enerji faturasını “altın ihracı” gibi tehlikeli yollarla ödemeyi seçerken ABD’nin sert bakışlarını da hep üstünde hissediyor. Bu ‘jest’e rağmen, İran, Malatya Kürecik’e yerleştirilen radar üssünün kendisini hedef aldığını biliyor, Türkiye’yi özellikle son zamanlarda ABD ile halvetinden, Suriye duruşundan dolayı kıyasıya eleştiriyor. Türkiye’nin, diğer önemli ticari partneri Irak’ın merkezi ile de durumu şeker renk…Kürt Bölgesinin petrolüne göz diken Türkiye, Bağdat’ı çileden çıkarıyor.
***
AB’deki kayıp ihraç pazarlarını telafinin bir diğer kaynağı olan Rusya bölgesinde (BDT) de Türkiye net ithalatçı. Dış ticaret açığının yüzde 22’si bu bölgeden kaynaklanıyor. Bölgesel güç Rusya, Türkiye’nin ihracatında yüzde 5’e yakın pay sahibiyken en önemli enerji tedarikçisi olarak Türkiye’nin satın almalarından yüzde 15’e yakın pay alıyor. Rusya, ABD’nin Orta Doğu politikalarından rahatsız. ABD’nin İslam payandalı rejim tesisinden ve bölgenin enerji kaynaklarını kontrolünden rahatsız olan Rusya, İran ile çoğu kez paralel hareket ediyor ve bu tutumu Suriye’de de çok açık kendini belli etti. Suriye’de deniz üssü bulunan ve Esad rejiminin öteden beri arkasında olduğunu her an hissettiren Rusya, AKP rejiminin ABD ile flörtünde İran’dan sonra, en çok çekindiği ülke.
Çin, ticaret ve siyasetin dehşet dengesinde dikkate alınması gereken bir diğer büyük güç. Yükselen dünya devi Çin , Türkiye’nin satın almalarında yüzde 15’e yakın pay sahibi, ihracattaki payı ise yüzde 2’yi bulmuyor. Diğer “Asya kaplanları” ile birlikte bölgenin Türkiye ithalatındaki payı yüzde 20’ye doğru genişliyor. Buna karşılık Türkiye’nin bu bölgeye ihracatı, toplam ihracatının yüzde 3,3’ ünden ibaret. Türkiye’nin dış ticaret açığının yüzde 44’ü bu bölgeden kaynaklanıyor. Çin, İran ve Rusya’yı göz ucuyla izleyerek ABD politikalarına karşı tavır alıyor ve ABD’nin, özellikle kendisini Orta Doğu enerji kaynaklarına erişimden uzak tutmaya çalışan politikasının farkında.
Özetle, Türkiye, yeni bir depresyonun eşiğindeki dünya ekonomisi koşullarında, dış politikada “Batı”yı yönlendiren ABD odaklı politikaların taşeronluğuna boyun eğerken, dış ticarette bağımlı olduğu diğer bölge güçlerinin tepkisini çekiyor ve bu sıkışmışlık önemli gelişmelere gebe görünüyor.