Önce 30 Mart 2014 yerel yönetim, ardından 10 Ağustos Çankaya seçimlerinden galip çıkmış görünen RTE’yi kimileri “muzaffer komutan” gibi görüyor. Görmekle kalmıyor, bu saatten sonra tehditlerinden tırsıp biata geçiyor. Geçmişte ettikleri “Biat bizim kültürümüzde yok” afra tafralarını yiyip yutarak tabii…Hem de bu saatte..

Düşüştedir…

Bu saatte diyorum, çünkü fark edilemeyen, anlaşılamayan şey şudur; RTE, almış göründüğü son iki raunda rağmen iniştedir. Hem de 2011’den itibaren başladı bu iniş, 2013 Mayıs sonu Gezi ayaklanması ile hızlandı, Cemaat kapışması ile baş aşağı gidiyor. Peki sandık sonuçları ?  Sandık sonuçları inişi anlatıyor zaten… 2010 Anayasa değişikliği oylamasından yüzde 58 oy ile ile çıkış, zirvesiydi RTE’nin. 2014 yılı  30 Mart’ta katılımın yüzde 90 olduğu şartlarda bu oy oranı yüzde 43’e indi ve 10 Ağustos’ta seçmen sayısının  yüzde 38’ine kadar düştü ve 30 Mart’a göre, oy sayısı 20 milyon küsurda kaldı, artmadı.

İniş hali ortada. İnerken dişiyle tırnağıyla tutunmaya, yırtınırcasına inişi yavaşlatmaya çabalıyor, o kadar. O’nu zirvede tutan ne varsa tek tek koptu, terk etti ve avucunun içinden kayıp gitti.

Kimilerinin hâlâ anlayamadığı şu; AKP rejimi, dünyanın ve Türkiye’nin bir özel döneminin ürünüdür, bir başarı öyküsü değildir. Tarihin mezarlığı böyle dönem iktidarları, rejimleriyle doludur. Öyle dönemler vardır ki, bir heyeti alır zirveye taşır ve sonra iklim değişir, paldır küldür iniş başlar. Özal ANAP’ı, yakın tarihimizin örneklerindendir, anlamak isteyene tabii…

Çıkışın şartları…

AKP’yi 3 Kasım 2002’de  sandıktan birinci çıkaran iç koşullar, Türkiye’de merkez siyasetin tükenmişliği, 2001 krizinin halkı perişan eden  sonuçlarıydı. AKP’yi 2003’ten itibaren ayakta tutan şeyler dışarıda; ekonomik olarak para bolluğu, siyasi olarak ABD’nin ılımlı İslam formülünü deneme ve Türkiye’nin geleneksel  güç odaklarını geriletme kararıydı. Bu dış plana, içerideki ekonomik enkazı  IMF ile düzenlemiş Kemal Derviş’in altın tepside sunduğu “reforme edilmiş ekonomi” imkânı eklenmişti. Bu büyük fotoğrafı okuyamayan AB ve içerideki “yetmez ama evetçi” alık demokratların desteği, Kürt muhalefetinin buna ayak uydurması, işleri kolaylaştırdıkça kolaylaştırdı.

Haklarını teslim edelim;  AKP’li kadro da hiçbir fırsatı kaçırmadı, elinde biriken gücün farkında olarak her gollük pası ıskalamadı, elinden geleni ardına koymadı, her tür hukuksuzluğu göze alarak adım adım bir rejimi inşa etti. Ama nereye kadar?

İnişe geçiş…

AKP’yi ayakta tutan iç ve dış ne payanda varsa, 2011’den itibaren çatırdamaya başladı. 2011 seçim zaferinin ardından kendini tutulmaz, yükselişi önlenemez sanılan RTE ve çevresi büyük hatalar yapmaya başladılar. Bugün halef ilan ettiği  Davutoğlu’nun “Stratejik Derinliği”, AKP’yi de derinlere çekmeye başladı. Orta Doğu’da “bölgesel güç” olma hevesleri, ayaklarına Mısır, Suriye, Irak’ta dolanmaya başladı, ABD’nin verdiği rolün dışında oyun oynamaya kalkmaları, her şeyden önce ABD ile ilişkilerini gerdi. Bununla eş zamanda müttefikleri FG Cemaati ile çatışmaya başladılar 2012 başında. Sonra ABD, “ılımlı İslam” formülünün çalışmadığını Mısır’da gördü ve başka aykırılıklarla beraber RTE’ye uzak durmaya, alternatif inşasına başladı.

2013 ortası inişin hızlandığı zamanlardı. Gezi direnişi, en büyük kırılma oldu ve maskeler alaşağı edilirken RTE ve rejiminin AB’ye, alık demokratlara yutturduğu yüzü iyice ortaya çıktı. Farklı kimliklere, renklere, hayat tarzlarına, inanışlara tahammülü olmayan, tek tip bir toplum inşası çabasındaki  AKP, müthiş bir şamar yedi Gezi ile…

2013 ortaları…

Aynı zamanlarda ABD’de Fed, farklı bir para iklimine gidileceğini duyurdu ki,  bu, AKP rejimini ayakta tutan dış paranın eskisi gibi akmayacağının işareti oldu ve 10 küsur yıldır rejimin yelkeninin rüzgârı olan, büyümenin kaldıracı dış yatırımcı, geri çekilmeye başladı, TL hızla değer kaybetti, seçmeni fetheden “ekonomik istikrar” teklemeye başladı.

Derken, 17-25 Aralık rüşvet-yolsuzluk tezgahlarını ortaya döktü Cemaat polisi ve yargısı. Kapışma ile birlikte AKP’nin gerçek yüzü biraz daha deşifre oldu, iniş hızlandı. Sandığa inişin yansımaması için her tür hukuksuzluk, baskı ve terör göze alındı. Tüketici kredileri ve kırıntılarla rejimle kader birliği yapan kimi kitleler , ortada inanacakları bir muhalif parti de bulamayınca , suç ortaklığına boyun eğdiler ve 30 Mart’ta oylarıyla inişi yavaşlattılar. Dört ay sonraki 10 Ağustos Köşk seçiminde ise tercihlerini değiştirmeleri için bir neden yoktu; bir kısmı kahrederek sandığa gitmemeyi de bir tercih olarak gördü.

Ve şimdi…

Gelinen yerde AKP rejiminin tutamakları fazla kalmadı. Dış desteği neredeyse bitmiştir, ABD ile AB ile ilişkileri limonidir, Orta Doğu’da bir forsu kalmamış, Esat gibi bir düşman kazanmıştır. İçeride de Cemaat gibi bir düşmanı vardır. Şimdi de Gül gibi bir rakip ensesindedir. Bütün bunların üstüne ekonomi iyi gitmemektedir. Yabancı para girişi yılın ilk 6 ayında yüzde 60 azalmıştır. Enflasyon yüzde 10’a çıkmak üzeredir, tarım dışı işsizlik yüzde 12’nin üstüne çıkmak üzeredir. Bölgedeki sıcak savaşlar ülkenin risk primini yükseltmiştir. ABD’nin yeni para iklimi, AKP’nin muhtaç olduğu yabancıları çekip götürmeye başlamış, TL’ni değer kaybı yüksek faize rağmen durulmamıştır, yüksek faiz ise iç piyasayı soğutmuş konut,otomobil,beyaz eşya stokları büyüdükçe büyümüştür. Özellikle Mayıs sonrası büyüme durmuştur. RTE, Merkez Bankası’na faizi indirmesi için tehditlerde bulunmaya başlamıştır. Yabancıların uzaklaşması sırttaki 390 milyar dolarlık dış borç yükünün çevrilme bedelini iyice ağırlaştıracaktır. Kredi derecelendirme kuruluşları sabah akşam uyarı yapmaktadır. Birçok firma-banka çökme riski taşımaktadır.

RTE’nin Köşk’ten yürütmeye müdahalesi, fiili başkanlık yapmaya kalkması, bir dizi hukuksuzluğu, çatışmayı  getirecek ve kan kaybı her geçen gün biraz daha artacaktır, bu kaçınılmazdır…

Written by Mustafa Sönmez