Sağlıkta “geri dönüşüm”…
AKP rejiminin iktidara gelirken yüzde 30'lardaki oylarının sonraki genel seçimlerde yüzde 50'nin eşiğine gelmesinde, kitlelere…
AKP rejiminin, kemik erimesinden malul bir ekonomi, hatta siyaset ile başı dertte. Bu tükenişle birlikte rejimin çöküşünü geciktirecek iki serüvene sarıldığını, bunların birinin ; “İnşaat ya resulallah !…” diye dağa taşa bina dikmek, betona sarılmak olduğunu belirtmiştim. İkinci serüven ise AKP’nin kendine bir “Bölgesel güç” imajı vehmedip bunu başta ABD’ye pazarlamak ve –mümkünse- Irak Kürdistanı’ndaki petrollerden nemalanmak. Bunun için de gündeme sokulan senaryo, Türk-Kürt Federasyonu. Senaryoya göre, Erbil, Bağdat’tan, Suriye Kürtleri de Esat’tan kopuyor ve Irak Kürtleri ile Suriye Kürtleri Türkiye’ye federatif yapılar olarak eklemleniyorlar. Devamında, Türkiye’deki Kürt siyaseti de bu ‘büyük proje’ye omuz veriyor. Derken, İsrail ile de blok oluşturuluyor ve bölgedeki Türk, Kürt, İsrail bloku Şiilerin canına okuyor. ABD, Irak’ın toprak bütünlüğünün bozulmasına karşı, ama bu ittifakı destekliyor. Sonra da gelsin petroller, pazarlar…
HC ELİYLE…
Petrol rüyası gören bu aç tavuklar, niyetlerini ilk kez Hasan Cemal’e fısıldamışlardı. HC, şöyle yazmıştı 8 Ağustos 2012 tarihli Milliyet’te; “Üniter kalmakta direnen bir Türkiye küçülür, özerk ya da federatif bir Türkiye büyür mü? Küçülmek ne demek? Türkiye Kürtlerinin Irak Kürtleriyle kaderini birleştirmesi… Büyümek ne demek? Türkiye’nin Irak Kürtleriyle, Suriye Kürtleriyle bir federasyon çatısı altında birleşmesi… Ama ya büyüyeyim derken karşında büyük Kürdistan’ı bulursan?.. Bu konular acaba değişik senaryolar halinde ‘devletin zirveleri’nde konuşuluyor mu? Konuşulduğunu söyleyenler var.”
HC, devamında, bu serüvenin “petrol odaklı” olduğuna yazısında şöyle yer veriyordu; “Türkiye de, Irak Kürt yönetimi de, karşılıklı iyi ilişkilerin her iki tarafın da çıkarına olduğunun bilincindeler. Bu nedenle, devletin zirvelerinde esintiler öyle ki, Kuzey Irak’taki petrol zenginliği konusunda Türkiye -Amerika dahil- kimseye meydanı boş bırakmak niyetinde değil.”
Yaz boyu PKK’den “alan savunması” başlığı altında çok sert darbeler yiyen AKP rejimi, Kürt muhalefeti ile çatışmadan daha fazla yıpranmamak hem de geneldeki sıkışıklığını bir “petrol kumarı” ile aşmak ümidiyle İmralı’nın yolunu tutuyor ve “müzakere” masasına oturuyordu.
İMRALI İKNA EDİLDİ Mİ?
İmralı ile sürdürülen müzakerelerde, Türk-Kürt Federasyonu türü bir senaryoya Abdullah Öcalan (AÖ) ikna oldu mu? AÖ’nün, Kürtler için ulus devletten vazgeçtiği, buna karşılık “Ortadoğu’nun iki stratejik gücü” olarak nitelediği Türklerle Kürtlerin kendi ortak geleceklerini Misak-ı Milli çerçevesinde yeniden kurmaları fikrini savunduğu bildirildi. Nereden çıktı Misakı Milli? Tanım, Irak Kürdistanı’nı da içerir. Burada, tam da büyük burjuvazinin MİT üstünden pazarlamaya çalıştığı Türk-Kürt Federasyonu fikrine Öcalan’ın ikna ettirildiği izlenimi çıkıyor mu? AÖ’nün, başkanlık dahil olmak üzere AKP’nin hoşuna gidecek sözler etmesi, bir samimiyet mi, taktik mi? Bana taktik gibi gelir. PKK, öteden beri, hem Irak hem Suriye Kürtleri için her parçanın kendi ülke bütünlüğü içinde özerk-federatif yapı olarak yönetim biçimi bulmasını önerirken bu görüşünü bugün niye değiştirsin? Buna Öcalan daha 1999 yılında karar vermişti ve kim ne derse desin, bu görüş değişmedi. Zaten yarısı Türkiye’nin batısında yaşayan Türkiye Kürtlerinin bu demografik gerçeği de başka türlüsüne imkan vermiyor.
AKILSIZ DOSTLAR
Bu arada, birileri de AKP rejimi ile Kürtler ittifakından neler kazanılacağına dair “gerekçe” üretmekle meşgul. Kürt siyasetinin günlük gazetesi Özgür Gündem’e yazan Veysi Sarısözen bu türe bir örnek ve şöyle yazıyor; “Tarih, iki kadim halkın, Türklerle Kürtlerin Malazgirt ve İstiklal Harbi’nden sonra üçüncü defa kaderlerini bir yol ağzında birleştirdi; eğer barışı sağlar ve çözümü gerçekleştirirsek, yalnız Kuzey’in değil, bütün parçaların Kürt halkıyla yeniden ‘tarihi bir blok’ kuracağız ve bundan, hedefleri birbiriyle bağdaşmasa da herkes kazanacaktır…” Sarısözen, 25 Mart tarihli yazısında da olmayacak duaya amin çekerek AKP-Kürt uzlaşmasının Türkiye’yi demokratikleştireceği ihtimalinden dem vuruyordu. Kürtleri, Vahabiliğin tetikçiliğine özendiren akılsız dostlara bir destek de Oral Çalışlar’dan, hem de İsrail’i bloka katarak geldi. Şöyle yazdı 25 Mart tarihli Taraf’ta Çalışlar; İsrail; kendisini çevreleyen, yok etmeyi amaç edinen ve asıl itibariyle Şiilerden oluşan kuşatmaya karşı Kürtler ve Türklerle ittifaka yönelerek bir “yeni savunma konsepti”, bir “yeni ittifaklar zinciri” oluşturuyor.”
EZİLEN EZER Mİ?
Kimler, kimlerle yan yana getirilmek isteniyor! Hem de ne uğruna…Kendileri yüzyıllardır ezilen, sömürülen Kürtler, petrol serüvenine atılmaya hevesli tükenmiş Türk burjuvazisinin payandası mı olacak ? İsrail ile barışan AKP rejiminin yanında, diğer yoksul Arap, Acem halklarını ezme ahlaksızlığına mı katılacak ? Hiç sanmam. Kürt siyasetine yakışan, eşit yurttaşlık, kültürel hak taleplerini Türkiye halkının özgürleşme, demokratikleşme talepleriyle bütünleştirerek omuz omuza, AKP zulmetine karşı mücadeledir. Tersi, Kürt siyasetinin, intiharı anlamına gelir ki, bu kadar deneyimli, acı çekmiş bir siyasetin böyle tuzaklara düşeceğine hiç ihtimal vermem.
Son olarak şunu anımsatmalı; AKP’nin tükenmekte oluşu ve serüvenlere saçılması, kimseye kendiliğinden iktidarı altın tepside sunmaz. AKP tükense de rejimini terk etmez, çürütmeye vardırır her şeyi. İktidar olmak isteyenin fikri olacak, fikre inanmış kadroları, kitleleri olacak, örgütlülüğü olacak ve iktidarı söküp alacak. Çalışmayana, iktidar yok…