Ülke ekonomilerinin kilit göstergesi olan ulusal geliri (Gayri Safi Yurtiçi Hâsıla, GSYH) hesaplama yönteminin 2016 ortalarında değiştirilmesi ile birlikte, Türkiye, son altı yılda Çin’den sonra en hızlı büyüyen ülke durumunda gösterildi. Ülke ulusal geliri bu hesaplama yöntemi ile yüzde 20 oranında “düzeltildi”. Bu yöntem, 2017’nin ilk çeyreği ile ilgili büyüme verisi açıklamalarında da tartışmaya yol açtı. Tahminler ilk çeyrek için yüzde 2-3 dolayında büyüme dolayında iken açıklama yüzde 5 olarak gelince, yöntemin inandırıcılığı yeniden gündeme taşındı, tutarsızlıklar, büyümenin içerdiği kırılganlıklar, kısaca madalyonun öteki yüzündeki defolar sıralanmaya başlandı.

2017 yılı ilk çeyreğinde büyümenin yüzde 5’i bulup bulmadığı, bunun sürdürülebilir olup olmadığı tartışma götürür ama ekonominin bir “büyüme ivmesi” yakaladığı bir gerçek. Bunu yaratan etkenlerin bir kısmı dış dinamikler, bir kısmı da iç iklim ile ilgili.

Dışsal etkenlerde ABD Devlet Başkanı Donald Trump’ın inandırıcılıktan uzak, güven vermeyen icraatı ana etken. Amerikan sisteminin işleyişindeki kriz günden güne artıyor. Birçok gözlemciye göre Obama döneminde başlamış olan Avrupa’dan uzaklaşma daha kaba bir şekilde sürüyor. Rusya ile ilişkilerin yürütülmesi üzerinde Başkan’ın ve yardımcılarının seçimlerden önce ve seçimler sırasında Ruslarla ne tür bir temas kurdukları sorusunun gölgesi var. Çin ve Asya ile ilişkileri nasıl götürecekleri belli değil. Kuzey Kore’ye yönelik bir saldırıyı ihtimal dâhilinde görenlerin sayısı da artıyor. Orta Doğu’daki Trump duruşu ise endişeleri iyice artırıyor. Bölgede Sünni-Şii saflaşmasını teşvik ederek silah satmayı öne çeken tutum, kaygıyla izleniyor.

ABD Başkanı Trump’ın güven vermeyen duruşu, ABD Merkez Bankası FED’in faizler konusunda yumuşamasının da ana nedeni sayılıyor. Trump’ın vaat ettiği vergi indirimleri, altyapı yatırımları gibi reformları yapma ihtimali zayıf görünürken daha yavaş bir faiz artırımı yaşanıyor. 14 Haziran’da FED, politika faizini üç ay aradan sonra çeyrek puan artırarak yüzde 1-1.25 aralığına ancak çıkardı. Haziran ayı faiz artırımı tamamen fiyatlandığı için piyasalarda herhangi bir dalgalanmaya yol açmadı.

FED’in “güvercin” tavrı, küresel fonların çevre ülkelere yönlenmesinde en önemli etken. Yükselen çevre ülkelere yeniden yönelen küresel sıcak para, dolar fiyatında ucuzlamaya yol açarken yerel paraların toparlanmasına fırsat yarattı, bu ülkelerde ithalatı ve iç tüketimi, dolayısıyla büyümeyi kıpırdatan etkiler yarattı.

Trump’ın tökezlemesinin etkisiyle yükselen ülkelere dümen kıran yabancı fonların adreslerinden biri de Türkiye oldu. Türkiye’nin risk primi, referandum sonrasında azalan politik risklerin de etkisiyle, düştü ve 230 basamağından 190’lara kadar geriledi. Risk sıralamasında Nisan ortalarında Brezilya’nın da önüne geçen Türkiye, şimdi Brezilya’nın arkasında.

Türkiye, 2016 eylül ayından itibaren kredi derecelendirme kuruluşlarının yatırım yapılabilir ülke notunu kaybetmiş olmasına rağmen, burnunu mandallayan sıcak paraya adres olabildi ve sıcak para girişi ile 4 TL’nin eşiğine gelen dolar fiyatında tırmanış durdu, sonra da 1 doların fiyatı 3.50-3.60 TL aralığına indi. Bunun etkisiyle canlanan iç talep, hatta ihracat, büyümeyi getirdi.

2016’nın üçüncü çeyreğinde küçülen ve krizin eşiğine gelen Türkiye’yi 2016 son çeyreği ve 2017 ilk çeyreğinde büyümeye geçiren iç etkenler ise AKP rejiminin krize karşı izlediği kredi politikaları ve kamu maliyesi politikaları ile gerçekleşti.

Hükümet, özellikle bankaları küçük ve orta işletmelere kredi verme konusunda cesaretlendirdi, garantiler vererek teşvik etti. Kısa adı KGF olan Kredi Garanti Fonu üstünden desteklenen, çoğu bir-üç yıla kadar ödemesiz, vadesi 10 yıla kadar uzanan Hazine garantili fonların tutarı 180 milyar TL’ye dayandı. Toplam limit ise 250 milyar TL’ye çıkarıldı. Özellikle kamu bankaları referandum öncesi bu kredileri cömertçe dağıttı.

Krizi savuşturmak ve bir büyüme ivmesi yakalamak, kamunun ekonomiye artan müdahalesi ve bütçe açığını göze almasıyla da gerçekleşti. Kamu maliyesinde 2017 yılının ilk dört ayında geçen yıla göre önemli bir bozulma var. Bütçe, 2016 yılının ilk dört ayında 5,4 milyar TL fazla verirken bu yılın aynı döneminde yaklaşık 18 milyar TL açık verdi. Daha kötü bir görünüm Hazine nakit açığında ortaya çıktı. Geçen yılın ilk dört ayında 1,5 milyar TL nakit açığı varken bu miktar bu yılın aynı döneminde 26,3 milyar TL’ye çıktı. Özetle, bütçede ve nakit yönetiminde geçen yıla göre bozulma var.

Hazine’nin hızla ve artan ölçüde borçlanma yaptığı görülüyor. Asıl büyük artış dış borçlanmada. Bu büyük sıçramanın nedenleri arasında, krizin eşiğinde hem de referanduma gidişte kamu harcamalarının hızla artırılmış olması, aynı gerekçeyle vergilerde indirimler yapılmış olması var.

Kamu finansmanının bu şekilde devam etmeyeceği, dolayısıyla büyümenin sürdürülebilirliğinin bu nedenle de olmadığı söylenebilir. Zaten cari açık sorunu olan Türkiye ekonomisinin bir de bütçe açığı, dolayısıyla çifte açık ile baş etmesi kolay değil.

Büyümenin istihdam yaratmadığı bir başka eleştiri konusu. İlk çeyrekte yüzde 5 büyüdüğü öne sürülen ekonomiye karşılık istihdamın 2016 ilk çeyreğine göre ancak yüzde 1,7 arttığı anlaşılıyor. Bu durum özellikle sanayi için söz konusu. 2016 ilk çeyreğinde 5 milyon 290 bin olan sanayi istihdamı, 2017 ilk çeyreğinde değişmezken sanayide büyüme, yüzde 5,3. Hiç istihdam artışı olmadan yüzde 5,3 büyüme nasıl oldu sorusu, gündemin en popüler sorularından biri.

Bu arada doların hızla artmış olması, dolar bazlı GSYH’yi de aşağı çekiyor. 2016’da 857 milyar dolar olan yıllık GSYH, Mart 2016-Mart 2017 olarak yıllıklandırıldığında 840 milyara iniyor. Düşüşün nedeni, kurdaki artış. Yılbaşından haziran ortasına kadar olan dönemin ortalama dolar kuru 3.65 TL. Dolayısıyla dolar kuru çok aşağılara çekilemediği takdirde dolar bazlı GSYH hızla azalacak ve kişi başına gelir yeniden 10 bin dolar sınırının altına inecek. Kişi başına gelir, 2016 için 10 bin 807 dolar olarak hesaplanmıştı.

Özetlemek gerekirse, yeni hesaplama yöntemiyle 2017 ilk çeyreğinde yüzde 5 büyümüş gösterilen ekonominin, bu flaş oranda büyüyüp büyümediği daha uzun tartışmalar yaratacağa benzer. İlk çeyrekte yüzde 5 büyüme, sonraki çeyreklerde aynı tempoda büyüme olacağı anlamına gelmiyor. Nitekim yıllıklandırılmış büyüme, yani 2016’nin 3 çeyreği, yüzde 5’lik 2017 ilk çeyrek büyümesi ile birlikte alındığında, yıllık büyüme yüzde 3’e iniyor.

Sürmekte olan çift haneli enflasyon, azalmayan işsizlik, azalmayan cari açık, yeniden büyümeye başlayan bütçe açığı, verilen kredilerin artan geriye dönüş riski, yüksek büyümenin sürdürülemez oluşuna ilişkin gösterilen ana darboğazlar olarak sıralanıyor.

Written by Mustafa Sönmez