Ekonomide AKP ve CHP
Mustafa Sönmez Öyle görünüyor ki, 12 Haziran yaklaştıkça, siyasi partilerin seçmene yönelik mesajlarında ekonomi,…
Gezi direnişi günlerdir dünyayı sarsarken Brezilya’daki ayaklanma da ona eşlik edince, şoktaki yandaşlara göre iki “yıldız ülke”yi birileri kaşıyordu, çekemiyordu. Ama başkanlık sistemi ile yürütülen Brezilya’da İşçi Partisi’nden seçilen Kadın Cumhurbaşkanı Dilma Rousseff, halkın sesine kulak vererek bizdeki yandaşları, hele ki AKP şaşkınlarını büyük hayal kırıklığına uğrattı. Şöyle dedi Başkan; “Bence gösteriler yasaldır ve demokrasinin bir parçasıdır. Protesto etmek gençlerin hakkıdır”…Üstelik, gösterilerde yağma da vardı, “Vandalizm” de…CNN ve BBC ekranlarına, bizdeki gibi ,çatışma görüntüleri yansıdı. Ama kimse bu medya kanallarına verip veriştirmedi. Orada da eylemler başladığında polis orantısız güç kullanmış, bu da daha geniş kitlelerin sokaklara dökülmesine yol açmıştı. Şimdi olan bitenden, ayaklanmadan “faiz lobi”leri ya da başka komplolar aramak yerine, dersler çıkarmaya başladılar.
BENZER-BENZEMEZ
Türkiye ile Brezilya’nın “yükselen ülke” kümesinde gösterildiği doğru ama ekonomik durumları hiç benzemiyor. Brezilya, birçok açıdan Türkiye’den 2 kat büyük bir ülke. 200 milyonun üstünde nüfusu var, kişi başına geliri 13 bin dolar ile Türkiye’dekinden yüzde 30 daha fazla. Ama fark şu ki, Brezilya, Türkiye gibi büyük döviz (cari)açığı, dış borç yükü olan kırılgan bir ülke değil. Mal ve sermaye ihracı yüksek bir ülke, ithalatı ölçülü. Ondan dolayı cari açığının milli gelire oranı, Türkiye’ninki gibi yüzde 8-10 arasında değil yüzde 2 dolayında, o kadar. Dış borç stoku Türkiye’ninkinden 100 milyar dolar fazla gibi ama milli gelire oranı Türkiye’ninki gibi yüzde 42 değil, yüzde 18’den ibaret. Türkiye gibi, sıcak paraya gel ne olursan ol gel, demiyor, tersine gelmesin diye Tobin vergisi uygulayıp kışkışlıyor, ekonomisini koruyor. Türkiye’nin kıskanacağı kadar doğrudan yabancı sermaye çekiyor(596 milyar dolar). Özetle, Brezilya , Çin,Hindistan ve Rusya ile birlikte BRIC’in önemli bir ortağı, bölgesel güç, hem de Türkiye gibi “çakma” değil, gerçek bir bölgesel güç.
ADALETSİZ BÖLÜŞÜM
Tek benzerlik, iki ülkenin de muazzam adaletsiz gelir bölüşümüne sahip olması. Bu iki ülkenin içinde yer aldığı insafsızlık kümesinde Meksika ile G.Afrika da var. Bölüşümün göstergesi olan “gini endeksi” Brezilya için 52, Türkiye için 41. Bu bahiste 100’e yakın olan daha adaletsiz sayılıyor. Brezilya’da bugünkü gibi bir eylem, en son 1992 yılında, dönemin Devlet Başkanı Fernando Collor de Mello’ya karşı protesto gösterileri sırasında düzenlenmişti. Brezilya, önemli siyasi dönüşümler de geçirerek askeri vesayeti filan çok gerilerde bırakıp özgürlüklerde müthiş yol alan ve İşçi Partisi’ni iktidara getiren bir ülke oldu. Grev, toplu sözleşme vb. haklar konusunda özgürlük sınırsız, ama bölüşüm yine de adaletsiz. Patlama da bundan oldu. Arada bir oluyor zaten. Göstericiler devletin bütçeden yeterince eğitim,sağlık ve diğer sosyal alanlara harcama yapmadığından sızlanırken bir de kent içi ulaşıma zammı duyunca patladılar. Hükümet’in, 2014 Dünya Kupası ve 2016 Olimpiyatları için 30 milyar dolar harcarken halkın öncelikle ihtiyacı olan hastane, okul gibi kamu hizmetlerine cimri davrandığını düşünüyordu isyancılar.
Ayaklanma hızla yayıldı. Taksim direnişine benzer yanları var. Göstericilere polis bildik gazlı, coplu müdahalede bulundu ve ateşe körükle gitti; ilk aşamada zam geri alındı, özür de dilenerek ayaklanma yatıştırılmaya çalışılıyor. Devamında ne olur, göreceğiz.
TÜRKİYE’DEKİ ÖZGÜRLÜK
Brezilya’daki rahatsızlığa damgasını vuran etken “eşitsizlik”, bölüşüm adaletsizliği. Türkiye’nin de tabii ki “eşitsizlik” , adaletsiz bölüşüm sorunu var ama Taksim ayaklanmasına damgasını vuran eşitsizliklere itirazdan çok, daraltılmış, kısıtlanmış özgürlükler oldu. Zaten eşitsizliklerle mücadele edilememesi de özgürlüklerin yetersizliğinden.
Kimse örgütlenemiyor. Seçimin önünde yüzde 10 barajı var. Sendikalaşmak zor, önünde bir dizi baraj var. Örgütlenmeye kalkan, işten atılıyor, güvencesizlik diz boyu. Böyle olunca özgürlükler için ayağa kalkmak, dayatmalara hele RTE’nin her şeye karışmasına, kendi kafasındaki sünni İslam yaşam tarzı kalıbına toplumu sıkıştırmasına isyan edenler için , daha çok ön plana geçti. Özgürlük talebi, “tuzu kuru”lar için de “yoksullar” için de öne çıktı ve onları aynı ağacın altında topladı. Özgürlük önceliği , eşitlik için, yani daha adil bölüşüm için ayağa kalkmayı ertelemiş değil. Tersine bu özgürlük ve onur mücadelesinde elde edilen her mevzi, eşitlik için mücadelenin yolunu da açacak.
Eldeki gerçek ise, verilen mücadele ile özgürlük ve onur mücadelesinde birden fazla basamak çıkıldı ve oraya yerleşildi. Artık oradan geri dönüş olmaz, tersine yeni basamaklar için güç biriktirmeye başlandı. Bu birikim, Kürtlerin AKP ile geçici detantının sona ermesi ve Kürtlerin hak mücadeleleri ile birleştiğinde, yepyeni bir Türkiye’nin kapılarını daha kolay zorlayan bir güce dönüşecektir.