‘Yeni Türkiye’nin eski ekonomisini neler bekliyor? ( Al-Monitor,19 Nisan,2017)
Türkiye gündeminin aylardır ilk maddesini oluşturan 16 Nisan anayasa değişikliği ile ilgili referandumun ardından ülkenin…
ABD’nin ekonomik savaşına maruz kaldığını da iddia ederek bir süredir Rusya-İran ekseninde fotoğraf veren AKP rejiminin, son zamanlarda Batı eksenine yaklaşmaya çalıştığı gözlerden kaçmıyor. Bu hızlı değişimin altında da elbette Türkiye’nin yaşadığı ekonomik kriz etkili. Türkiye’de yatırımları, dolayısıyla riski olan AB üyeleri, başta da Almanya, AKP rejiminin flört isteğine soğuk değil. Nasıl olsun? Türkiye sepetinde önemli miktarda Euro yumurtası var, risk var. Ne kadar, neler, mercek altına alalım.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın eylülün son haftasında, New York gezisi sırasında, ardından gelecek Berlin ziyareti nedeniyle Almanya hakkında verdiği demeçleri okuyanlar yeni bir durumla karşı karşıya olduklarını, ne kadar süreceği belli olmasa da rotanın Batı’ya doğru kırıldığını düşünmeye başladılar.
Erdoğan ABD ile stratejik ortaklığa sahip çıktığını çeşitli vesilelerle ifade ederken “Bugüne kadar pek çok badireyi atlatan stratejik ortaklığımız bu çalkantılı dönemin de üstesinden gelecektir” diye onarıcı bir dil kullandı. Bu yapıcı yaklaşımın ardından rahip Andrew Brunson’un serbest bırakılacağı beklentileri de güçlendi.
Geçen yıl Türkiye’nin Almanya ile ilişkileri hissedilir ölçüde bozulmuştu. Angela Merkel’in başında olduğu hükümetin Almanya’da AKP mitinglerine izin vermemesi karşısında Erdoğan’ın tepkisi “Nazi uygulamaları” şeklindeydi. Oysa bir buçuk yıl sonra aynı Erdoğan, “Türkiye-Almanya ilişkilerini o eski sıcak dönemine yeniden taşımak istiyoruz” diyebildi.
ABD ve Almanya’ya verilen onarıcı mesajların arkasında ekonomi özel bir yer tutuyor. Türkiye ekonomisinin yaşadığı kriz bu rota değişikliğinde en önemli etken sayılabilir. Erdoğan küresel finansa hâkim Batı dünyası ile çatıştığı sürece ekonominin düştüğü çukurdan çıkmasının kolay olmayacağını, özellikle ağustos–eylül aylarında yaşanan şoklarla iyice anlamış gibi.
Son 12 ayda tüketici fiyat artışı yüzde 24,5’i, üretici fiyat artışı ise yüzde 46’yı aşarken bu şok edici enflasyon, sanayi ve hizmet üretiminde daralma, hatta küçülme ve tırmanan işsizlikle birlikte yaşanıyor. Ekonomi literatüründe “stagflasyon” denilen bu belâlı ve aşılması güç kriz, dışarıdan sağlanması gereken kaynakların önemini her gün biraz daha artırıyor.
Ekonominin dolarlaşmasını geriletmek için TL faizlerinde gerçekleştirilen büyük artışlara rağmen ve güven vermesi umulan Yeni Ekonomik Program’a karşın döviz fiyatı pek gerilemiyor. Yabancı yatırımcının istediği güven sağlanmış değil.
Türkiye’ye dışarıdan sağlanan kredilerin, yapılan doğrudan yatırımların ağırlıkla Batı kaynaklı olması AKP rejiminin rotayı Batı’ya yöneltmesinde en önemli etken elbette.
Türkiye’nin Uluslararası Yatırım Pozisyonu verileri, temmuz 2018 itibarıyla yabancıların ülkede 633 milyar dolarlık varlığı olduğunu ortaya koyuyor. Bu tutarın 457 milyar doları dış borç biçiminde ve bunun üçte biri Euro cinsinden. Almanya’nın yanı sıra İngiltere, Lüksemburg, İsviçre, Hollanda bankaları önemli kreditörler ve alacakların yarısı bunların.
Türkiye’deki 142 milyar dolarlık doğrudan yatırımın yüzde 97’sini oluşturan 138 milyar dolarlık kısmı Avrupa kökenli firmalara ait. Hollanda 41 milyar dolar ile ilk sırada. Almanya’nın 18,2 milyar dolar, İngiltere’nin 8 milyar dolar tutarında yatırımı var. İspanya, İtalya ve Lüksemburg öteki önemli yatırımcılar arasında.
Anlaşılacağı gibi doğrudan yatırımların neredeyse tamamı Avrupa’dan gelirken dışarıdan sağlanan borçların da yarısı Avrupa finans kuruluşlarından.
Türkiye aynı zamanda Avrupa için önemli bir dış ticaret partneri ve turizm destinasyonu. Türkiye’nin 158 milyar dolarlık 2017 ihracatının 74 milyar doları, yani yaklaşık yüzde 47’si AB’ye yapıldı. Öteki Avrupa ülkeleri ile birlikte bu oran yüzde 54’e yaklaştı. Almanya, Türkiye’nin ihracatında 14,1 milyar dolar ile yüzde dokuza yakın bir paya sahip. 2018’in ilk sekiz ayının ihracatında ise Almanya’nın payı yüzde 10’u aşmış durumda.
İthalat ayağında da Türkiye, Almanya için önemli bir müşteri. Türkiye 2017’deki 234 milyar dolarlık ithalatının yüzde 37’sine yakınını AB’den yaparken, Almanya tek başına Türkiye’nin ithalatında 21,3 milyar dolar ile yüzde dokuz pay aldı. İtalya 11,3 milyar dolarlık, Fransa 8 milyar dolarlık mal sattı Türkiye’ye.
Türkiye son yıllardaki azalmaya rağmen Avrupa’nın kitle turizminde de tercih ettiği önemli bir ülke. 2018’in ilk sekiz ayında Türkiye’ye giriş yapan 27 milyon yabancının yaklaşık 9 milyonu Avrupa’dan (OECD üyesi) gelirken bunların yaklaşık 3 milyonunu Almanya’dan girişler oluşturdu.
Özetle, Türkiye ihracatının yarısına yakınını Avrupa Birliği’ne yaparken toplam ithalatının üçte birinden fazlasını da AB’den gerçekleştirdi ve hem ihracat hem de ithalatta Almanya en önemli partner durumunda. Turizmde de Türkiye, Avrupalıların ilk tercihleri arasında ve Almanya, Ruslardan sonra Türkiye’ye en çok turist gönderen ülke.
Dünya ekonomisiyle bütünleşmenin hızlandığı son 20 yılda Türkiye’nin bu bütünleşmeyi özellikle Avrupa Birliği ile derinleştirdiği söylenebilir. Dolayısıyla AB’nin yatırım yaptığı ülkeler arasında Türkiye, üstüne eğileceği, önemseyeceği bir ülke. Türkiye’deki ekonomik türbülansların, Avrupalı yatırımcıların da Türkiye ile iş yapan dış ticaret firmalarının da uykusunu kaçırdığı bir gerçek. Bu nedenle AKP rejiminin yüzünü yeniden Batı’ya dönmek istemesini, özellikle de Türkiye’de önemli riskleri olan AB ile yakınlaşmaya eğilimli olmasını, Merkel, çok açık etmese de memnuniyetle karşıladı.
Bu yönelişle birlikte, Almanya, temaslar sırasında Türkiye’ye yeni sayfa açmanın siyasi koşullarını anımsatmaktan da geri durmadı. Türkiye’de demokrasi, hukuk, hak ihlalleri gibi alanlarda yaşanan sorunların çözümü konusunda Almanya, genelde de AB, somut adımlar görmek istiyor. Almanya, hem içeride demokratik kamuoylarının bu yöndeki taleplerini karşılamak hem de yatırımcılarının Avrupa’dakine benzer yatırım ortamı ve iklimini Türkiye’de görebilmeleri için Türkiye’den bazı demokratikleşme adımları beklemeyi sürdürecek gibi. Bu beklentilere karşılık Erdoğan, gerek doğrudan yatırım gerek kredi biçiminde kaynak beklentilerini sıkça dile getiriyor. Bunu yaparken Suriye’de sobanın üstünden kestaneleri alma misyonunu da içeren “cihatçı blokajı yükünde” de yardım istiyor.
Türkiye’de her geçen gün kriz çemberi biraz daha daralıyor. Özellikle mart ayında yapılacak yerel seçimlerde AKP, ekonomik krizden etkilenen seçmenlerin öfkesinden büyük endişeler duyuyor. Krizi yumuşatmanın bir umudu da AB’den, Almanya’dan sağlanacak desteğe bağlanmış durumda.